Google Play Store
App Store

“Gezi” başladığında kamuoyundan derin analizcilere kadar hemen herkes büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. “Meğer apolitik değillermiş, bak sen şu gençlere” ile başlayan yorumların ardı arkası kesilmemişti.

Bugünlerde benzer tepkiler Hamas-İsrail çatışmasına karşı, barıştan ve Filistin’den yana yükselen protesto dalgası için dünya ölçeğinde yapılıyor. Özellikle ABD üniversitelerinde alevlenen, akademisyenlerin de katıldığı eylemler küresel ölçekte yaygınlaşacağa benziyor. Bu eylemlerin yarattığı şaşkınlığın başka bir boyutu daha var. Bizim için tanıdık olan ağır polis şiddeti ile “Batı”nın gençleri de tanışıyorlar.

***

Cumartesi gecesi gerçekleşen Eurovision Şarkı Yarışması da çelişik düşüncelere yol açabilecek özellikler taşıyordu. Ana yayıncı kuruluş protestoların televizyon ve YouTube izleyicilerine ulaşmasını engellemeye çalıştı. Günümüz iletişim dünyasında çabası beyhudeydi, sosyal medya “gerçeği” gösterdi. Evet, İsrail temsilcisi Eden Golan, oldukça güzel şarkısını sahnede protestolar eşliğinde seslendirdi ama halk oylamasında İsrail çok sayıda ülkenin halk jürilerinden tam puan alarak 5. oldu. Yarışmanın birincisi, İsviçre adına katılan ve kendisini non-binary olarak tanımlayan, Nemo’nun çok güzel şarkısının özü “kodları kırmak”tı. Yarışmanın sonunda yine kendisini non-binary olarak tanımlayan İrlanda adına yarışan Bambie Thug’la, Yunanistan ve Portekiz adına yarışan Marina Satti ve Iolanda ile birlikte birbirlerini kutladıkları an da çok güzeldi. Başka genç yarışmacılar da dâhil hemen hepsi Filistin, ateşkes ve barış mesajlarını verdiler. Hemen tümü Filistinlilerden yanaydı ama İsrail’e de karşı değildi.

Dün BirGün pazar ekinde Prof. Emre Erdoğan, olup bitenleri biraz da şaşkınlıkla izleyenlere gençlik hareketlerinin 13. yüzyılda bile kayda geçirildiğini, 19. ve 20. yüzyılın büyük gençlik ayaklanmalarıyla geçtiğini hatırlattı. Arap Baharı ve Gezi gibi erken örnekleriyle başlayan bu hareketlerin şimdi de Filistin sorunu üzerinden dünyayı yeni bir 68 Baharı’na doğru sürüklediği tartışılıyor. Filistin sorunu Filistin sorunu olarak kalmayacağa benziyor.

Resmi insan bilimleri gençliği, 15-25 yaş arasını kapsayan “isyankâr, delişmen, asi” bir dönem olarak tanımlar. Sonra o gençlerin “hayat gailesine düşerek” olgunlaşıp, “yatışıp, uysallaşıp”, ebeveynlerine benzediklerini yazar. Bu tanımı, düzenin gençlerdeki devrimci potansiyeli ezip, presleyip bastırdığı ve onları uysal yaşlılara çevirdiği olarak okumak da mümkündür.

Peki “düzen” bastırdığını artık baskı altında tutamıyor ve o devrimci potansiyel geri dönüyor olabilir mi? Eğer öyleyse geri dönen devrimin özellikleri ne? Ekonomi-politik ve kültürel düzenin dayattıklarından hangilerine karşı çıkıyorlar? Bilebildiğim kadarıyla gençlik hareketlerinin fitilini genellikle kültürel karşı çıkış yakıyor. İlkin, hemen her zaman belki de en çok onlar ölüme gönderildikleri için savaş ve silah karşıtlığında ortaklaşıyor hareketler. Daha sonra da insan özgürlüğünün değişik boyutları isyanların istekleri oluyor. Örneğin Nemo’da gördüğümüz “ikili cinsiyet rejimine” karşı çıkış gibi.

Bir diğer ortak nokta ise düzenin dayattığı “karakter”e karşı çıkmak. Neoliberal düzenin dayattığı “karakter örgütlenmesi”ni biliyoruz. Bencillik, yarışmacılık, kendi yararından başka hiç bir ahlaki ilke tanımamak, ezileni hor görmek, yabancı düşmanlığı, kaba faydacılık.

Dünyanın hemen her yerindeki gençlik muhalefetleri düzenin karakterine karşı, eşitlikçi, dayanışmacı, özgür bireylerin gönüllü birlikteliği şeklinde toplanıyorlar. Komünal yatay örgütlenme ile “her şey herkesin, ihtiyacın kadar al gücün kadar ver” sistemi neredeyse kendiliğinden kuruluyor.

***

Bir yandan meydanlarda, üniversite kampüslerinde bu yapılanmalar oluşurken aynı zamanda ikili bir örgütlenme tarzı da işliyor: Yatay dayanışmacı örgütlenmeler ile iktidarı isteyen politik örgütlenmeler. İktidarı isteyen politik örgütlenmeler politik taleplerin topluma yayılmasında katalizör rol oynuyorlar. Bu tip yapılara “SOL Genç”i, “SOL Feminist Hareket”i örnek verebiliriz. Yatay dayanışmacı örgütlenmelere ise depremde Hatay’da çalışan çok sayıda gönüllü yapılanmaları gösterebiliriz. Defne’deki “Dayanışma Gönüllüleri” gibi. Yatay örgütlenmeleri gençler kuruyor ve başka türden bir yönetim şeklini yerleştiriyorlar. Bu yapılara bir diğer örnek Limon Ağacı Eğitim ve Dayanışma Derneği. Limon Ağacı’nı yatay dayanışmanın olanaklarıyla eğitimlerini tamamlayabilen gençler kurmuş ve şimdi onlar kendilerinin geçtiği “yoldan” yeni arkadaşlarının da yürümesini sağlamaya çalışıyorlar. Onlar da Samandağ’da bir çadır okul kurarak birbirlerini bulmuşlar.

Bastırılan her zaman geri döner! Kadim zamanlardan bu yana ezenlerin düzeni eşitlikçiliği, dayanışmayı, imeceyi hep bastırmaya çalıştı ve her defasında öyle ya da böyle geri döndü bu insan karakteri. Her zaman büyük politik dönüşümlere yol açamadı belki ama ne zaman insanlık devrime gebe kalsa ebeye haber vermek ve yardım etmek için oradaydı.

Bahar, aslında Mayısla gelir…