Google Play Store
App Store

Taraflar arasında bilgi ve güç farkının en büyük olduğu mesleklerden biri doktorluk. Bu güç farkının gönüllüce kabul edilmesinin nedeni ise sağlık. Doktora, ölümden kurtardığı ve hastalığı iyileştirerek şifa vereceği kabul edildiği için güvenilir. Hastanın güvenini bile isteye zedeleyen doktora, diğer tüm doktorların en sert tepkiyi göstermeleri de bu yüzdendir. Eğer doktorlara olan güven azalır ya da kaybolursa bundan en büyük zararı doktorlardan çok hastalar görür. Hastaların kendisine güvenmediğini hisseden doktor zor hastaları tedavi etmekten kaçınır, riskli kararlar alması gereken hastalardan uzaklaşır.

Ağır psikiyatrik hastalıkların tedavisi yerine yaşam koçluğu yapan psikiyatristler; ciddi dermatolojik hastalıkların tedavisi yerine kozmetik güzellik endüstrisine yönelen dermatologlar, yanık ve kaza plastik cerrahisi yerine botoks, kaş kaldırma, karın germeye yönelen plastik cerrahlar; diyabet, kalp hastalığı, kronik böbrek hastalığı yerine genç kalma, yaşlanma önleyici ıvır zıvıra yönelen dahiliyeciler diye uzayıp giden listenin bir nedeni de bu haldir. Hem daha çok para kazanmakta hem de zor hastalar, komplikasyonlar, yan etkiler, kaçınılmaz ölümler gibi zorluklardan kendilerini uzak tutabilmektedirler.

Sağlığı “serbest piyasada” alınıp satılan bir “mal” haline getirirseniz, yani “kapitalist sağlık sistemi”ni kurarsanız, sistemin yetiştireceği uslu ve görünürde pek zararı olmayan “girişimci doktor” yukarıdaki olur. Yukarıdaki örneklerdeki sağlık uygulamaları ile Kütahya Zafer Havalimanı aynı özellikleri taşırlar. Olmasalar da olurdu ve pek de bir işe yaramazlar ama milyarlarca liralık işlem hacmi yaratırlar.

Kapitalizm nadiren uslu, görünürde zararsız girişimciler yetiştirir. Kapitalizmin asıl becerisi “yırtık, sinekten yağ çıkaran, ahlaksız, rüşvetçi” girişimciler yaratabilmesidir. Şimdi “yeni doğan çetesi” olarak adlandırılan çeteye gelebiliriz.

FAZLA ARZA TALEP YARATMAK

Bir ülkede yeni doğan çetesi nasıl kurulur, çetenin üyeleri, kimlerdir?

Ülkede “yeni doğan yoğun bakım ünitesi” ihtiyacı vardır. Hükümet kamu hastanelerine yeni doğan yoğun bakım ünitesi kurulması için gereken bütçeyi ayırmaz, YÖK çok özel ve çok zorlu bir eğitim gerektiren yeni doğan yan dal uzmanlığını (6 yıl tıp + 4 yıl pediyatri + 3 yıl çocuk yoğun bakım, toplam 12 yıl) kadrolarını yeterince vermez. Sosyal Güvenlik Kurumu, yeni doğan ve yoğun bakım, kuvöz gereksinimi olan çocukların günlük tedavileri için diğer tedavilerden çok daha yüksek bir ücret öder. Çok küçük bölümü doktorlara, çoğu sağlıkçı olmayan kişilere (sermayeye) ait olan özel hastaneler kamu bankalarından kredi çekip bünyelerinde yeni doğan yoğun bakım üniteleri açarlar. Bunları denetleyen Sağlık Bakanlığı, ülkenin daha çok yatağa ihtiyacı var diyerek açılan bu ünitelerdeki eksiklikleri görmezden gelir. Ülkede yeterince yeni doğan uzmanı, yeni doğan hemşiresi olmadığından, yine Sağlık Bakanlığı az sayıdaki uzmanın birden fazla hastaneye konsültan(tıbbi danışman) olmasını kabul ederek gezici doktor, gezici hemşire sistemini uygun bulur. Böylece, özel hastanelerde çok sayıda adı yeni doğan ünitesi olan ama gerçekte bilimsel standartlara uygun olmayan yeni doğan yoğun bakım yatağı kurulmuş olur. Yani, çok affedersiniz Marx’ın taa 150 yıl önce söylediği gibi, arz talepten çok hale gelir. Sırada bu fazla arza talep yaratmak vardır.

Peki talep nasıl oluşturulur? Buna da Kanal İstanbul, 3. Köprü ve İstanbul Havalimanı gibi bakabilirsiniz. Bir havalimanı ihtiyacı var. Atatürk Havalimanı’na bir pist daha yapılsa olabilir. Ama Kuzey Ormanları’na yapalım, hatta oraya bir de köprü yapalım ki zaman içinde çevresindeki arazileri de yerleşime açar, satarız… Gelsin paracıklar!

ÖRGÜT ŞEMASI NASIL ÇİZİLMELİ?

Dönelim yeni doğan çetesine. Madem bilimsel tıbbi standartlara uymuyor olsa da, bakanlıkça ruhsatlandırılmış çok sayıda yeni doğan yoğun bakım yatağı var ve SGK da bu yataklara yatan bebeklere gün başına çok para ödüyor, biz de bu yataklara yatmasına tıbbi olarak gerek olmayan bebekleri de yatıralım ve tutabildiğimiz kadar orada tutalım. Ama SGK’ye da neden buraya yatırdığımızı gösteren sahte tanılar yazalım. Hem o tanıları yazdığımızda çok pahalı ilaç ve tedavileri de kullanmış gibi gösterebiliriz ve hem de gerçekte kullanmadığımız ilaçların, hiç uygulamadığımız tedavilerin parasını alabiliriz. Hay Allah, bazı bebekleri bu koşullarda uzun süre tutunca hastane enfeksiyonu oldular ya da beslenme yetersizliğine düştüler. O zaman biraz da entübe edelim (suni solunum) ve makinede yaşatalım ki SGK’den daha da çok para alabilelim! Çok düşük bir oran da olsa hayatla bağdaşmaz koşullarda doğan bebekler mi var? Hemen ölüme bırakmayalım, alalım yoğun bakıma, bağlayalım makineye, tutabildiğimiz kadar canlı tutalım. Yoğun bakıma ne kadar çok bebek yatırıp ne kadar çok tedavi verirsek o kadar para kazanıyoruz sonuçta. Daha çok bebeğe ihtiyacımız var. Nasıl bulabiliriz? O zaman 112 Acil sisteminden uygun kişileri de şirkete (çeteye) alalım, onlar bebekleri bize taşısın. SGK duruma uyanacak gibi. Oradan da şirkete birkaç hissedar almalıyız. Şirketin hissedarı da çok arttı. Hay allah, çok büyüdük, bizi yaşatmazlar, mutlaka siyasi bağlantılara ihtiyacımız var. Siyasileri şirkete alınca aslan payını kaptılar tabi. O zaman daha da çok bebeğe ihtiyaç var!

Marx’a göre modern çağın tanrısı kimdi? Her şey kimin etrafında dönüyordu? Yabancılaşan insan tüm kararlarını hangi hesaba göre yapıyor ve alıyordu? Para değil mi? Sermaye sadece kar için üretir ve ürettiğini de en büyük kar ile paraya çevirmeye çalışır. “Senin dinin, Allah’ın para olmuş” deyimi de Marksist bir deyimdir o yüzden.

İstanbul Havalimanı ve 3. Köprü ya da Kanal İstanbul ile insanı ve doğayı rant uğruna acımasızca sömüren düzenin nasıl bir düzen olduğunu yeni doğan çetesi ile umarım daha net görebiliriz. Ve umarım bu toplumun doktorlara olan güvenini paramparça eden çete sistemi yüzünden hastalar tedavilerinden mahrum kalmazlar.

Ha bir de şu; sizce yeni doğan çetesinin gerçek lideri kim ve örgüt şeması nasıl çizilmeli, ne dersiniz?