‘Beden Terbiyesi Mükellefiyeti’ de gelecek mi?
“Gençler için kulüplere girmek ve boş zamanlarında beden terbiyesine devam etmek mecburidir. Hangi yaştaki vatandaşların ne kadar müddetle ve hangi mevsimlerde spor mükellefiyeti altında bulunacakları ve ne gibi devair ve müesseselerde beden hareketlerinin lâzım geleceği İcra Vekilleri Heyetince tayin olunur.”
Resmi Gazete’de 16 Temmuz 1938’de yayınlanan Beden Terbiyesi Kanunu dördüncü maddesi bu şekildedir. “Beden Terbiyesi Mükellefiyeti” uygulaması ise 1940’ta çıkarılan Nizamname ile başlar.
Uygulamanın başına Genel Direktör olarak Tümgeneral Cemil Tahir Taner getirilir. Teşkilat vilayetlerden kazalara, nahiyelerden köylere kadar bütün yerleşim birimlerine yayılacak, okul ve kışla dışında elli ve daha çok beden terbiyesi mükellefi bulunan yerlerde kulüpler, az olan yerlerde spor grupları kurulacaktır.
Tarım işlerinde bilfiil çalışanlar işin devamı müddetince izinli sayılacak, bunun dışında 12 ve 45 yaş arası bütün erkekler ile 12 ve 30 yaş arası bütün kadınlar mükellefiyete tabi olacaklardır.
Mükellefler haftanın belirli saatlerinde kulüplerde toplanarak “Mükelleflerin Marşı”nı söyleyecek; jimnastik, atletizm, hentbol, voleybol gibi mecburi; tenis, eskrim, futbol, siklet kaldırma gibi ihtiyari hareketler yapacaklardır.
Pek yaygınlaşamasa da 1945’e kadar süren uygulama 1964’te Danıştay tarafından Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilir.
Konuya ilgi duyanlar Yiğit Akın’ın, başlığını Mustafa Kemal’in bir konuşmasından aldığı “Gürbüz ve Yavuz Evlatlar/Erken Cumhuriyet’te Beden Terbiyesi ve Spor” kitabına bakabilirler.
∗∗∗
Bir zamanlar Yaşar Okuyan diye bir politikacı vardı. MHP’den ANAP’a, DYP’den CHP’ye, galiba sekiz parti değiştirmiş, bir ara da Çalışma Bakanı olmuştu.
O yıllarda iktidarları en çok yıpratan konulardan biri SSK hastanelerindeki uzun kuyruklardı. Meslekten gazeteci olan Okuyan medyayı kullanmayı çok iyi bilirdi. Daha Bakanlık koltuğuna oturur oturmaz “SSK kuyruklarını altı ayda yarıya indireceğim. İndiremezsem istifa edeceğim.” sözleri manşetlere taşınmış, ama o altı ay bir türlü bitmemişti.
SSK hastaneleri büyük yokluklar içinde çırpınıyor, Bakan Bey ise “SSK’da Toplam Kalite yolculuğu başlattık” diyerek kurdeleler kesiyor, sandalyelerin üzerine çıkıp vatandaşlara nutuklar atıyor, telefonla randevu gibi göz boyamalarla oyalanıyordu.
En Zihni Sinir projesi ise “Meşgale bahçeleri”ydi. SSK hastanelerinin bahçelerini küçük parsellere ayırıp emekli sigortalılara verecekti. Onlar da bu bahçelerde domates, biber, salatalık filan yetiştirecekler, böylece hem karınları doyacak hem de meşguliyet tedavisi göreceklerdi.
∗∗∗
Eski SSK’lı yeni Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu da son günlerde iyiden iyiye Yaşar Okuyan’a benzemeye başladı. Tayyip Erdoğan’ın üç yıldır faaliyette olan İstanbul Fizik Tedavi Hastanesi’ni tekrar faaliyete açarken söylediği “Sağlıkta kurduğumuz sistem, dünyanın pek çok ülkesi tarafından örnek alınıyor.” demesine bakmayın. Türkiye’de sağlık sisteminin çöktüğünü dünya alem biliyor.
Sağlık Bakanı da sanırım durumu düzeltemeyeceğinin farkına vardı, onun için işi hepten şova dökmeye başladı.
En son Obezite Farkındalık projesi yapmış. Sağlık personeli, yaz tatilinde harçlığını çıkarmaya çalışan ilkokul çocukları gibi ellerinde basküllerle meydanlarda “Tartıyor, tartıyor!” diye bağırarak yakaladıkları vatandaşların boy ve kilolarını ölçecek, Vücut Kitle İndeksi, VKİ’sini hesaplayacakmış.
VKİ’si yüksek çıkanlar en yakın eyalet hapishanesine, pardon sağlık merkezine yönlendirilecekmiş. Buralarda diyetisyenlerden beslenme danışmanlığı alanlar bundan böyle Beştepe’deki gibi zencefilli somonlu suşi, Liçi meyvesi eşliğinde Efuli, Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie ile beslenip obeziteden kurtulacaklarmış. Bakan kendisi de uzun görünmek için parmak uçlarına kalkan çocuklar misali ayakkabılarıyla boy ölçtürüp, elbiseleriyle tartıya çıkmış; VKİ’si biraz yüksek çıkınca da etrafındaki maiyetiyle birlikte takım elbise, kravat, rugan ayakkabıyla yürüyüş yapmaya başlamış.
∗∗∗
İlahi AKP’liler! Vatandaşı “göbeğini kaşıyan adam” olarak görmekten bir türlü vazgeçmiyorsunuz.
Bu ülkede obezitenin farkında olmayan mı var?
Ara sıra da olsa metroya, metrobüse, otobüse binseniz, halkın arasına karışsanız insanların birbirlerine sürekli fazla kilolarından şikayet ettiğini, kurtulmak için çalıştıklarını ama yapamadıklarını duyardınız.
Sağlık politikalarından biraz anlayan herkes obezitenin bilgisizlikten değil yoksulluktan kaynaklandığını bilir. Çevresine biraz dikkatli bakan herkes sağlıklı ve fit bedenlere sahip olanların kahir ekseriyetinin zengin, obezlerin büyük çoğunluğunun da fakir olduğunu fark eder.
İnsanlar farkında olmadıkları için değil, siz onlara sağlıklı beslenme, sağlıklı çalışma, sağlıklı yaşam, düzenli egzersiz ve spor imkanı sağlamadığınız için obezite oranları bu kadar yüksek.
Bu arada AKP “Sağlık Reformu” yapmamış mıydı? Artık herkesin, her istediğinde ulaşacağı bir aile hekimi olmayacak mıydı? Aile hekimleri kendilerine bağlı hastaların bütün sağlık sorunlarını ömür boyu takip etmeyecek miydi? Aile Sağlığı Merkezlerinde baskül ve boy ölçer yok mu?
Hem sahi, bu Zihni Sinir projeniz de başarısız olursa ne olacak?
“Beden Terbiyesi Mükellefiyeti” de gelecek mi?