Google Play Store
App Store

Medyanın yarattığı güzellik illüzyonu, özellikle genç kadınlarda “güzel görünme” baskısı oluşturuyor. Uzmanlar, medyanın sunduğu “ideal” beden imajının kadınların algısını değiştirdiğini söylüyor.

Bedenimizi sevmememizin nedeni: Güzellik illüzyonu

Ebru ÇELİK

Yeme bozuklukları çok geniş bir yelpazeye sahip olsa da en sık rastlanan türler anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu olarak öne çıkıyor. Günlük hayatta ve uzmanların araştırmalarında da görüldüğü üzere, medya bireylere tektipleşmiş güzellik algısı dayatarak bireylerin bedenleri üzerinde estetik kaygılar yaratıyor.

BEN KENDİMİN HER HALİNİ SEVECEĞİM

4 yıldır anoreksiya yeme bozukluğu yaşayan Melike Kabutluer, 19 yaşındayken K-pop dansçılarından etkilendiğini belirtti. Kabutluer, “K-pop dansçılarını sürekli izliyordum ve ince uzun bacaklar, derken bir anda vücudumdan nefret etmeye başladım, özellikle bacaklarımdan. Dansçılar 50 kilonun altında ve incecikti, ben ise 60 kiloydum. Bacaklarım kalın geldiği için ağlamaya başladım” diyerek yaşadıklarını anlattı.

Kabutluer süreci şöyle özetledi: “Diyet yapmaya başladığım ilk aşamada, şok diyet dediğimiz neredeyse sıfır kaloriye yakın diyetler yaptım. Ancak annem diyetime engel oluyordu. Tokat’tan üniversite için İstanbul’a yerleştim. Artık diyet yapmak çok kolay bir hal almıştı, karışan yoktu. Kendimi aç bırakmaya başladım. Gün içinde çok az şey yiyip kalori hesabı yapmaya başladım. Günlük aldığım kalori 800’den 200’e indi, onu da yakmaya çalışıyordum. Kilo, kalori takıntısı nedeniyle artık okula gitmiyor, derslerimi umursamıyordum. Okula gittiğim zamanlarda 1 durak önce inip yürüyordum. Arkadaşlarımla bir kafeye oturduğumuzda kalorili içecekler, yiyecekler yemek zorunda kalıyordum, bu nedenle sosyal çevremden soyutlandım. Artık arkadaş çevrem kalmamış, yurtta kaldığım arkadaşlarım yemek yemediğim için dalga geçmeye başlamıştı.”

Kabutluer, “Sosyal medyada yeme bozukluğu yaşayan kadınları izlemeye başladım” diyerek konuşmasına şöyle devam etti: “Nasıl zayıflamışlar? Neler yapmışlar, bakıp ben de aynılarını yapıyordum. Herhangi biri ‘ben şunu yaptığım için zayıfladım’ dediyse hemen yaptığı şeyi deniyordum. Aynı anda çokça müshil alıp bağırsaklarımı bozuyordum. Sonunda istediğim kilolara yani 47 kiloya düşmüştüm ama bacaklarım hala kalın geliyordu. Son olarak kendime zarar vermeye başladım. Bacaklarım her şeye rağmen kalın geldiği için bacaklarıma zarar verdim, canım yemek yemek isteyince bacağımın acısını hatırladım ve yemedim. Sağlığımdan olmuştum. Regl olamıyordum, tuvalete çıkamıyordum. Tokat’a ailemin yanına gittim. Ailem hastaneye yatırdı beni, tedavi görmeye başladım sindirim sitemim için. Ayriyeten psikologa da gitmeye başlamıştım. Bir süre sonra tedaviyi reddettim. İstanbul’a geri döndüğümde sosyalleşmek için işe başladım. İlk başlarda yemek yemediğim için baskı görsem de çalıştığım yer ve arkadaşlarım bana iyi hissettirdi ve yeme bozukluğum azalmaya başladı. Son olarak erkek arkadaşımla ayrıldık. Bana çok değersiz hissettirmesinden sıkılmıştım. Birilerinin ve kendimin beni değeriz hissettirmesinden sıkılmıştım. Ben kendime değer vermiyorken neden başkası bana versin? Değiştirmeye çalışıyorum şu an düşüncelerimi. Kendimi ne kadar çok sevebiliyorsam o kadar sevmek istiyorum. Biz kadınlar görünüşümüzle değil biz olduğumuz için varız. İkinci bir kişinin sizin bedeniniz üzerinde söz söylemesine müsaade etmeyin. Biz düşüncülerimizle güzeliz, iyiliklerimizle, başarılarımız ve gücümüzle… Ben kendimin her halini seveceğim. Siz de her halinize sarılın.”

TEKTİPLEŞTİRME HERKESİ ETKİSİ ALTINA ALIYOR

Uzm. Dr. Psikiyatrist Arzu Erkan, toplumsal yargıların anoreksiya hastaları üzerindeki etkisini şöyle anlatıyor:

“Küresel medyada sunulan ‘ideal’ beden görünümü illüzyonu ile kişilerde kilo fobisi ve beden memnuniyetsizliği oluşuyor. Oyuncu, balerin, manken, influencer gibi beden biçiminin önemli olduğu meslek gruplarında yeme bozuklukları daha sık görülüyor. Ünlülerin paylaştıkları fotoğraflarda, çeşitli inceltici ve boy uzatıcı uygulamalarla kendilerini olduklarından daha zayıf göstermeye çalıştıklarını görüyoruz. Tektipleştirilen kitlesel algı hemen herkesi etkisi altına alıyor.”

GÜZELLİK ALGISINI YARATAN ENDÜSTRİ

Küreselleşen güzellik ikonları ve beden imajı üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu ise algıların güzellik endüstrisi ve medya ile güçlendiğini söyledi. İnceoğlu, "Medya, kadınların beden imajını şekillendirirken belirli bir estetik normu ‘ideal’ olarak sunar. Reklamlar, moda endüstrisi ve sosyal medya aracılığıyla ince ve fit bir bedeni arzu edilir kılar. Bu, genç kadınlarda beden memnuniyetsizliğine ve psikolojik baskıya yol açabilir. Influencer’ların gerçekçi olmayan paylaşımları ise kadınları yetersiz hissettirebilir” dedi.

İnceoğlu, “Kusursuz beden’ algısı, anoreksiya ve bulimia gibi yeme bozukluklarını tetikleyebilir. Sosyal medyada ideal vücut tipi filtrelerle sunuluyor. Bireyler, bu görüntülerle kendilerini karşılaştırarak gerçekçi olmayan beklentilere kapılabiliyor. Araştırmalar, medyanın beden algısını çarpıtarak yeme bozuklukları ve düşük özsaygıya neden olabileceğini gösteriyor. Kadın bedeni, medya tarafından sürekli bir ‘düzeltme’ ve ‘kontrol’ nesnesi olarak sunuluyor. Zayıflığın sağlık ve başarıyla ilişkilendirilmesi, bireyleri sağlıksız beslenme alışkanlıklarına yönlendirebilir” diye konuştu.

“Kadın bedenine yönelik medya baskıları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir boyutudur” diyen İnceoğlu konuşmasına şu şekilde devam etti: “Erkekler başarı ve statü ile tanımlanırken kadınlar fiziksel görünümleri üzerinden değerlendirilmekte. Medya içeriklerinde daha çeşitli ve gerçekçi beden temsillerine yer verilmesi önemlidir. Ayrıca, bireylerin medya okuryazarlığını geliştirerek eleştirel bakış açısı kazanmaları, idealize beden algısının olumsuz etkilerini azaltabilir” diye konuştu.

∗∗∗

NE YAPILMALI?

Uzmanlara göre bu bozukluklarla mücadele edenlerin, tek başına baş etmek zorunda olmadığını, yalnız olmadığını fark etmesi ve yardım istemesi hayati önem taşıyor. Yeme bozuklukları her ne kadar psikiyatrinin konusu olsa da bedensel etkileri de oldukça fazla. Tedavi; psikiyatri uzmanının öncülüğünde, hastanın durumuna göre dahiliye, endokrinoloji, kardiyoloji, fizik tedavi uzmanı, jinekoloji, beslenme uzmanı ve psikoterapistlerle  işbirliğini içermeli.