Sanat bir metamorfozdur aslında; bir gerçekliği ya da düşselliği, kendine özgü yepyeni bir gerçeklikle sunar. Değişim ve dönüşümün diyalektiğidir sanatı varsıllaştıran.

Bedri Baykam’ın  metamorfozlar döngüsü
Bedri Baykam. (Fotoğraf: Sanatçının arşivi)

İbrahim Karaoğlu

Resmin orta yerinde, bahar güneşinin puslu manzarası içinde patates eken iki köylünün gerçekliğini, güzelliğini sunan Jean-Francois Millet’nin resminden bir kolaj var. Millet, yaşadığı dönemde; zenginlerin umursamadığı, küçümsediği patatesin, yoksullar için ne kadar da önemli bir yiyecek olduğunu yansıtmak için patates ekenlerin resimlerini yapmış. Ve “Neden bir patates ekicisinin işi, diğer herhangi bir faaliyetten daha az asil olsun ki?” diye sunmuş yapıtını.

Köylüleri resminin odağına almış hep, onları saygılı bir biçimde resmetmiş. Halkına karşı duyarlı olan bir ressamın, sosyal sorunlardan esinlenerek tuvallerinde yansıttığı gerçekliği, Bedri Baykam da bir resminin kalbine yerleştirmiş. Yalnızca Millet’nin resmi yok; onu çok seven, büyük hayranlık duyan, resimlerini çok yakından inceleyerek birebir kopyalarını yapan ve ondan öğrendiklerini resmine katan Vincent Van Gogh’un da bir otoportresi var; kocaman. İçe dönük, çekingen, ürkek ve en hüzünlü haliyle bakıyor resmin içinden. Altında, genç Vincent Van Gogh’un fotoğrafı; en mahcup bakışıyla dokunuyor içimize. Ve tükenmez kalemle, mürekkeple yapılmış bir kadın deseni var Van Gogh’un; adı “Üzüntü.” Çıplak, kederli, ağlamaklı, melankolik bir kadın… Yapıttaki her bir parça bulunduğu yerden sezdiriyor resmi. Her birinin yüzeyden derine doğru yayılıyor duygusu; içeriği varsıllaştırıyor. Yüzeye yayılan metamorfoz, şiirini duyumsatıyor yapıtın…

Bir başka resimde, fonu kaplayan çok geniş bir “Sanat Tarihi Haritası” var. Bütünsel bir görsel harita, “Sanat tarihi haritasının en tepesinde, Rönesans’tan önce dünyanın farklı noktalarında ve dönemlerinde iz bırakmış değişik kültürlerin, medeniyetlerin hatırlatmaları var. Harita’nın sağında ve solunda 13. yüzyıldan başlayarak belli başlı tarihi, kültürel olaylar ve kişiler kronolojik olarak yer alıyor. Harita’nın solunda Batı dünyasının önemli yazar, sanatçı, müzisyen, bilim veya devlet adamları var, sağında ise Doğu dünyasının... Harita’da Rönesans’tan bugüne yedi asra yakın sürenin içinde tüm sanat akımlarının birbiriyle olan ilişkileri ve etkileşimleri var.

Sanatçılar, Harita’nın son otuz yılında çağdaş sanat akımlarıyla ayrılmaktan çok, farklı ve benzer sunum/algı platformlarıyla ele alındı. Örneğin “Bienal Sanatı”, “Fuar Sanatı”, “yeni happening’ler” gibi... Bu son dönemler çok daha uluslararası ve çok kültürlü bir içeriğe sahip. Normalde, klasik dönemler, Empresyonist dönem, modern akımlar, post-modern ve çağdaş dönemler ayrı ayrı ele alınır. Harita’nın dikey okumasıyla, tüm akımları bir bütün olarak algılamanız, kıyaslamalar yapmanız ve aralarındaki dönemsel ilişkileri kurmanız mümkün olacak. Ayrıca Harita’nın herhangi bir noktasında, yatay okumayla karşınıza çıkan sanatçının, yazarın, filozofun hatta bilim insanı veya politikacının kendi döneminde nasıl bir dünyada yaşadığını ve nelerden etkilenmiş olabileceğini de gösteren şaşırtıcı bir ilişkiler dizisi kurmak mümkün. Böylece Harita’da kronolojik dikey okuma, zaman içinde seyahat etme imkânı sağlarken, aynı şekilde yatay coğrafik okuma da eşzamanlı olarak dünyada, Batı’da veya Doğu’da neler yaşandığını gösteriyor.

Harita’nın solunda daha çok hikâyeli, bol renkli, figüratif, fırça darbeli, dışavurumcu, Pop veya realist işler göreceksiniz. Onları taşıyan yön okları ‘sıcak’ ve kırmızı. Harita’nın sağında ise daha çok kavramsal, düşünsel, minimal, Hazır-Yapım’a, Arte Povera’ya, Bienal Sanatı’na yönelen, ‘soğuk’ hattı temsil eden oklar ise mavi. Arada Gutai veya Fluxus gibi ne soğuk ne sıcak, ‘ılık’ akımlar da var. Bir de bu hatların üstünde Harita’da tepeden aşağıya doğru geçen yön otoyolları var. Örneğin Sürrealizm’e giden otoyol, Hieronymus Bosch’dan geliyor.Sembolizm’den geçerek, Dadaizm üzerinden Sürrealizm’e iniyor. Keza Pop Art’a inen otoyol, Japon usta Hokusai’den başlayarak Fransız Nabileri ve Sentetizmi’nin ardından, Vallotton ve Serusier gibi isimlerin peşinden 1930’ların sanatçısı Amerikalı Stuart Davis üzerinden, Andy Warhol ve Lichtenstein’in Pop Art’ına ulaşıyor.” Pek çok sanatseverin, entelektüelin koleksiyonuna giren bu harita üzerinde, kolları olmayan bir aşk tanrıçası ile Baykam’ı birbirinden ayıran cennetteki yasak ağaçla (iyilik ve kötülüğü bilme ağacı) bir zihin haritası eklenmiş sanki. Evrendeki karşıtlık ve birbirini tamamlayıcılık üzerinden bir ikilem oluşturmuş. Baykam, imgelerini duyumsatmak ve betimlediklerinin ötesine geçmek için metaforlarla donatıyor yapıtlarını. Gerçek görüntünün ardından gelen iletilerini sezinletiyor. Başka görme biçimlerine çağırıyor izleyicisini.

ABD’nin, konformist hayatı yücelten değerlerine karşı, varoluşçu felsefenin düşünsel varsıllığıyla “yabancılaşma”, “özgürleşme” ve “bulantı” üzerinden, sonsuz yaşam coşkusuyla, doğaçlama ve tutkulu diyaloglarla New York’ta bir araya gelip batı yakası kardeşliğine katılan Beat Kuşağı için resimler de var bu sergide. Bu kuşağın, The Doors, Bob Dylan, The Rolling Stones, The Beatles, Pink Floyd gibi gelenek yıkıcı gruplarının yarattığı heyecanın sanattaki yansımasını sunan ressamlar, yazarlar ve şairler gibi bir yol eri olan Baykam’ın; sonu gelmeyen bir arayışın simgesi olan “yol”a kutsal bir anlam yükleyen Beat Kuşağı’na gönderme yapan resimleri varsıl bir grafiti şöleni. “Dünyayı istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz" diyen Jim Morrison’un yol arkadaşlarını yeniden anımsatıyor bize. “Filozofun aradığı hakikat değil, dünyanın insana dönüşmesidir” diyen Friedrich Nietzsche’yi de duyumsatıyor.
Yaşamın içindeki duruşunu, tutumunu gösteren imgeler ve sembollerle sanatını gerçekleştiren, kışkırtıcı bir dışavurumcu Baykam. Yeni arayışlarla ve konseptlerle, sanatının en belirgin özelliklerini yansıtarak, kendine özgü metaforlarla dönüştürerek, ikonlaştırıyor yapıtlarını.

Kendi tarzını benzersizlik üzerinden oluşturan, esin kaynaklarını arayışlarla çoğaltan, sanatını etkileyen pek çok mitsel imajı resimlerinin içinde kendi anlamlarıyla dolaştırarak yapıtının içeriğini ve çağrışımlarını varsıllaştıran; tuvallerindeki imajlarını kendi kültürel deneyimleriyle ilişkilendirerek görselleştiren bir sanatçı Baykam. Ruhunun en sesli yeri tuvalleri; yenilediği, dönüştürdüğü metamorfoz alanı. Dün, şimdi ve yarın burada kesişiyor. Orada, o tuvallerin içinde yaşamın başkalaşım döngüsü. “…her şey değişim, her şey akış, her şey başkalaşım” diyen Henry Miller’in yol arkadaşı. Her ikisi de yeniden kurguluyor hayatı ve sanatı.

Sanat bir metamorfozdur aslında; bir gerçekliği ya da düşselliği, kendine özgü yepyeni bir gerçeklikle sunar. Değişim ve dönüşümün diyalektiğidir sanatı varsıllaştıran. Ve bir sanatçı, değişerek, dönüşerek kendi kalır; böyle çoğaltır kendini. Bedri Baykam’ın, Bodrum Marina Yatch Club’daki “Metamorfoz” sergisi, değişerek, dönüşerek kendi kalan usta bir sanatçının görkemli sanat şöleni.