Google Play Store
App Store

Öncelikle başlığa bakıp “siz, bu ve benzeri konularda kumda oynayın. Siyaseti bize bırakın, malı biz götürelim” diyen sermaye sınıfının ağababalarını ve çakallarını uyaralım! Bir yanımız bu tür başlıklı oyunlar, diğer yanımızsa sizlerin tepenize inmeye hazır işçi sınıfının çelik yumruklarıdır.

Bu bağlamda - başlığın konusuna - yaşadığımız yönetim döneminin temel bileşenlerinden olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) güncelliğine birkaç satır uyarı yapmadan geçilmesi eksiklik olacaktır. Bu konu, daha sonraki yazılarda daha detaylı ele alınacak. Hiç kimse Cumhuriyet Halk Partisi’nden “Yalnızca Burjuvazi için Doğacaksa Güneşi de Söndürürüz”ü beklemiyor ama en azından beşte bir oranında sosyalist mücadele içinde olmasını beklemek temel hakkımızdır. Bu kısmi “hak” üzerinden CHP’nin mevcut durumunu ortaya koymak da bir haktır. CHP’nin özellikle AKP iktidarı döneminde; işçi sınıfı mücadelesi kavramını anlayamamış, kendini emek mücadelesi üzerinden bağımsız bir “laiklik” üzerine var etme kolaycılığına alıştırmış bir parti olduğu, acı da olsa, somut bir gerçektir.

CHP liderinin “Size (AKP’ye) söz veriyorum, 1 Mayıs alanına çıkan işçiler olay çıkartmayacaklar.” cümlesini diyecek kadar sınıf mücadelesinden habersiz olmasının yanında, Meral Akşener’in mecburiyetten 1 Mayıs alanına çıkan TÜSİAD uyumlu “oğlu”nun vücut dili: “Yahu bizim bu alanlarda ne işimiz var?” der, gibiydi. CHP; yaklaşık son yirmi beş yıldır, Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi sonrası “bu anayasal bir darbedir” ya da “bir yemeğe yüz seksen bin lira ödeyen bir kişi, Anayasa Mahkemesi üyesi olamaz” gibi doğru tespitleri listeleyen bir parti olmanın ötesine geçememiştir ki bu tür tespitleri Cemal Enginyurt, CHP milletvekili Gökhan Günaydın’dan çok daha vurgulu yapmaktadır.

“Saray başı yüzlerce ‘koruma’ araç konvoyuyla caddelere çıkıyor!” diyerek savurganlık tespitini doğru noktadan ele alan CHP, 150 milletvekilinin araçlarıyla bu konvoyun önünü keserek protesto eden, bu savurganlığı ortaya çıkartan yürek ve cesarette de olamamıştır. CHP’de maden işçisi olan tek bir milletvekili bile yoktur çünkü maden işçisinin milletvekili olabilmek için ne kulis-hizip yapma gücü ne de başvuru yapmak için partiye ödeyecek parası vardır! Yüz seksen bin liraya yemek yiyen Anayasa Mahkemesi üyesini gören CHP milletvekillerinin çoğu, Meclis lokantasında iskenderin beş kuruş ve künefenin üç kuruş olduğunu göremeyecek kadar da kördür. Bu tür ucuzluklar, CHP’yi kemire kemire felç etmektedir.

“Bize saldırıyorsun ama ne AKP’ye ne de gazeteci Abdulkadir’e hiç sesin çıkmıyor.” diyen CHP’nin milletvekili ve yöneticileri!.. Söz, sizlere hiç laf etmeyeceğim.

Yukarıda bahsedilen somut gerçeklikler sonrası başka bir boyuta geçilebilir. Dün gece yattığım odanın vasistas olarak açık olan penceresini rüyamda nasıl bir küme olduğunu çözemediğim bir kümenin karakteristik fonksiyonu olarak gördüm ve tüm gece, bu kümeyi anlamaya uğraştım. Uyandım. Rüyam boşa gitmedi. Bu rüyanın tetiklemesi sonrası aşağıdaki konular zihnimde gündeme geldi:

• Nohut ve fasulyeden oluşan bir çuval içindeki fasulyeleri, nohuttan ayırma üzerine bir tarih yazılmaz.

• Enerjiden ışık hızını ayırmayı temel alarak fiziğin ve daha üst bir çerçeveden bilimin tarihi yazılabilir.

• Sudan oksijeni ayırma işlemi üzerinden kimyanın tikel bir tarihi yazılabilir.

• Sahte peygamber ile gerçeğini ayırmak mümkün mü?

• Bir masa üzerinde yer alan "beş elma"dan "beş"i ayırmak mümkün mü?

Matematik, insan aklının ortak ürünüdür deniyor. Bununla ne denilmek istendiğini tam bilmemekle birlikte, “beş elmayı” “beş”ten ayırma işleminin “işi gücü olmayanların” bir işi olduğu, yani matematikçilerin işi olduğu söylenilebilir. Matematikçi ve emekçi arasındaki ilişki konusunda da şöyle bir görüşüm var: Sıradan matematikçiler emekçi olabilirler ama matematiğin yörüngesini oluşturan matematikçilerin hiçbiri Marksizm temelinde emekçi değillerdir. Onların hepsi eğlenmelerine bakmış tembellerdir.

Beş elmadan beşi ayırmak pek akıllıca bir şey olmasa da günümüzden bakıldığında insanlığın binlerce yıl-belgeli olarak dört bin yıl- böyle bir ayrıştırma uğraşı içinde olduğu 1875-1925 yılları arasında yoğunluklu olarak anlaşılmıştır. Bu uğraşın tarihi, aynı zamanda matematik tarihinin çok önemli bir parçası olup bunun anlaşılmasında da temel bir kitap olan yaklaşık iki bin dört yüz yıl önce yazılmış “Öklid’in Elemanları” kitabıdır. Bu kitabın orijinali günümüze ulaşamamış olsa da kopyaları ulaşmış olup bu kopyalardan birinin çevirisi esas alınarak Türkçe çevirisi yakın zamanda Sinan Sertöz tarafından yapılmıştır. Bu, müthiş bir çalışmadır. Bu kitap hakkında daha detaylı yazmak için fırsat kollayacağım. Beş elma, sıfır ceviz ve benzeri konulara daha sonraki yazılarda değinilecek. Okurlara bu konuyu öncelikle sakin sakin düşünmelerini öneririm, diğer türlü bir anlatmayla anlaşılması zor olabilir.

Yukarıda değinilen beş elma meselesi bazı okurlar için sıkıcı gelmiş olabilir. Ortamı yumuşatmak için yazıyı şöyle sonlandıralım: Yakın zamanda çok sert görünümlü bir fotoğrafım farkında olmadan çekildi. Bu fotoğrafın çekildiği andan dakikalar öncesinde de Cumhuriyet gazetesinin bazı köşe yazarlarıyla kavga ediyordum. Bana özelden sinkaflı konuşan Orhan Bursalı, sizin kurtuluşunuz yok gibi. Dualarınıza şimdiden başlayın! Ahmet Acar için "ODTÜ'nün efsanevi rektörü" diyen Emre Kongar, size fazla yüklenmeyeceğim fakat bazı ipuçları vereyim: köşe yazarlığından kaç para aldığınızı ve buna benzeyen çeşitli sorularımla sizi azıcık(!) sarsacağım.

Sermaye sınıfına karşı mücadeleye devam, Dostlukla kalın.