Beyaz yazarın siyah dedektifi
Dizinin beyaz bir yazarın elinden çıkmış olduğunu izlerken fark ediyorsunuz. Yazar siyah bir dedektif karakteri yaratarak çeşitliliği yansıtma amacında olsa da bu tercihin ardındaki iyi niyet, stereotiplere karşı koyamayan bir yapım ortaya çıkarmış.
Amazon Prime'ın yeni dizisi "Cross", ünlü yazar James Patterson’ın Alex Cross romanlarına dayanan bir suç dizisi. Dizinin ilk bölümü, çekici bir hikâyeyle başlıyor. Washington, D.C.'deki dedektif Alex Cross, bir Black Lives Matter aktivistinin soğukkanlı bir şekilde öldürülmesinin ardından, cinayeti çözmek üzere görevlendiriliyor. Bu açılış, dizinin sadece bir suç hikâyesi sunmasının ötesine geçerek, toplumsal adalet, ırkçılık ve politik meseleler gibi popüler temaları da ele alacağını hızlıca ima etmiş oluyor. İlerleyen bölümlerde, politik heyecanın yerini Alex Cross’un kişisel ve profesyonel mücadelelerine daha fazla odaklanması alıyor. Gerilim ve dramaya dayalı bir suç hikâyesine verilen ağırlık ile toplumsal meselelere değinmenin arasındaki dengesizlik ikna ediciliği kaybettiriyor. Bir yandan da yavaş veya uzun gelebilecek tempo oluşturuyor.
BEYAZLAŞTIRMA TALEPLERİNE KARŞI
Toplum, değerler (aile, din vd) de diyebiliriz, politik ifadeler ile örülü hikâyesi olan dizi tiplerinden “Cross” dizisi. Onu farklı kılan siyah dedektiflerden oluşan ana yapısı. Dizinin yaratıcılarının, Hollywood’dan gelen "Alex'i beyaz bir karakter yapalım" gibi beyazlaştırma taleplerine karşı durarak, Cross'un karakterinin orijinal haline, sadık kalmayı başardıkları görünüyor. Bu karar, sadece bir karakter tercihi değil, aynı zamanda yazarın toplumsal temalar üzerinden anlatmak istediği mesajların da bir yansıması. Aldis Hodge'un başarıyla canlandırdığı, baş karakter Alex Cross’un güçlü bir karakter olduğunun altını çizmek için kullanılan atraksiyonların yetersiz kaldıklarını düşünsem de, bir kısmı zekice yazılmıştı. Ve bu sahneler, onun karmaşık davalarda nasıl etkin bir şekilde rol alacağına dair bir beklenti yaratıyordu. Ancak ne yazık ki, ailesine olan bağlılığı, içsel çatışmaları ve zorlu geçmişiyle derin bir karaktere dönüştürülmeye çalışılmış olsa da, Alex Cross karakteri bir dedektiften öteye geçmeyi başaramamıştı.
YÖNETMEN SORUNU
Büyük iştahla izlemeye başladığım “Cross” dizisi ile ilgili birkaç önemli eksik var. İlk olarak, dizinin beyaz bir yazarın elinden çıkmış olduğunu izlerken fark ediyorsunuz. Yazar James Patterson, 1993’te siyah bir dedektif karakteri yaratarak çeşitliliği yansıtma amacında olsa da, bu tercihin ardındaki iyi niyet, doğru bir bakış açısı sunamayan, genellikle stereotiplere karşı koyamayan bir yapımı ortaya çıkarmış. Yönetmenlik de bu eksiklikleri kapatmaya yeterli olmamış. Nzingha Stewart (Pretty Little Liars, Grey's Anatomy, How to Get Away with Murder, Unreal, ve Maid) gibi deneyimli bir yönetmen katkı sağlasa da, böyle bir karakteri derinlemesine işlemek için daha güçlü bir yönetmenliğe ihtiyaç varmış. Ön kabulu bu kadar güçlü bir projenin kilit alanlarda bocalamasına, dizinin özellikle karakterleri ve durumları tasvir ederken belirli stereotiplerden kaçınamayarak zayıf bir izlenim yaratmasına üzüldüm. Ne diyelim, siyah bir dedektif karakter arıyoruz, doğru ama beraberinde tanıdık tekrarlardan sıyrılan, cesur ve yenilikçi bir anlatı da istiyoruz. Daha cesur fikirlerle izleyiciyi hem şaşırtan hem de düşündüren hikâyeler görmek istiyoruz!