Google Play Store
App Store

19 Mart 2011 tarih ve 27879 sayılı Resmi Gazete’de, Başbakan Recep Erdoğan imzasıyla İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi başlıklı bir genelge yayımlandı

19 Mart 2011 tarih ve 27879 sayılı Resmi Gazete’de, Başbakan Recep Erdoğan imzasıyla İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi başlıklı bir genelge yayımlandı. Genelgenin, psikolojik tacizin, çalışanları inciten yönünden çok “iş güvenliği”, “çalışma barışı” gibi üretimin olumsuz yönde etkilenmesini önlemeye dönük bir dili var. Çalışan insanı, herhangi bir üretim aracı gibi gören neoliberal dili genelgenin gerekçesinde görmek mümkün. “Kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesi gerek iş sağlığı ve güvenliği gerekse çalışma barışının geliştirilmesi açısından çok önemlidir.” Görüldüğü gibi çalışanın ruh sağlığı, kendisini değil de yaptığı işi etkilediği için önemli bulunuyor.

Buna rağmen genelge, işyerlerinde psikolojik tacize uğrayanları koruyucu nitelikte. Dikkat ederseniz engelleyici demiyorum. Özellikle kamu kuruluşlarında egemen olan anlayışın sözle/yazıyla durdurulamayacak kadar hoyrat olduğunu biliyorum. Koruyucudan kastım, genelgenin, işyerlerinde huzursuz edilenlerin açtıkları/açacakları davalarda kanıt olarak mahkemelere sunabilecekleri resmi bir belge özelliği taşımasındandır. İdare mahkemeleri, Danıştay ve hatta idari soruşturmalarda müfettişler de karar verirken bu genelgeyi göz önünde tutmak zorundalar.

Özellikle “alınması gereken önlemler” arasında sayılan şu iki maddenin hukuki koruma sağladığına dikkat çekmek isterim:

·   Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak duracaklardır.

·   Toplu iş sözleşmelerine işyerinde psikolojik taciz vakalarının yaşanmaması için önleyici nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecektir.

Mobbing, işyerlerinde gücü kullanma yetkisi olanların uyguladığı psikolojik saldırıyı tanımlayan bir kavram. Gücü elinde bulunduranın cehaleti, yetersizliği, kişisel sorunları bezdiri (mobbing) nedeni olmakla birlikte Türkiye’de, çalışanlar, daha çok cinsiyet, etnik, inanç ve ideolojik nedenlerle mobbinge uğruyor. AKP döneminde bu daha da yaygınlaştı: Kamu kuruluşlarında inanç temelli kadrolaşma kadınların, Alevi, Kürt ve solcuların yönetimden dışlanmasıyla sonuçlandı. Hizmet alanlarında çalışanlar da farklılıklarından dolayı işyerlerinde bezdiriye uğradı.

Peki bezdirici (AKP) bezdiriye son verilmesini isteyen böyle bir genelgeyi niçin yayımladı? Yanıtı açık: AKP iktidar olduğundan beri kamuoyunun sorun olarak gördüğü hiçbir alana ilgisiz kalmadı. Tartışma konusu olan her sorunu çözüm üretiyormuş izlenimi yaratmak için hep muhaliflerin diliyle tanımladı, eleştirdi; kendi ürettiği sorunları bile. Fakat uygulamayı kendi bildiği gibi yaptı. Bu genelge de öyle bir şey…  

 

************************************** 

Melih Gökçek CHP’ye oy verir mi?

ODTÜ mezunlar derneğinde bir grup arkadaşla oturmuş memleketi kurtarıyorduk; söz döndü dolaştı CHP’nin kimleri aday göstereceğine geldi. Takımını sol açık kuracağı izlenimi ilgimizin CHP’de yoğunlaşmasına neden olmuştu. Tabi sohbet Ankara’da olunca daha çok Ankara adayları konuşuldu.

Ortak görüş, kafasında bir projesi olan, yoksa bile katılacağı projelere katkı sunabilecek kişilerin tercih edilmesinden yanaydı. Milletvekilliğini meslek edinmiş kastlaşmış kişilerin ünlü de olsalar Ankara seçmeninde heyecan yaratmayacağında hemfikirdik. Bize göre önümüzdeki dönemin milletvekilleri, aynı zamanda AKP ile çatışmayı göze alabilecek cesarete ve donanıma sahip olmalıydı. Ticaret erbabı, hele hele devletle iş yapan tüccar, iktidar olmayan bir CHP’ye üç aydan fazla milletvekilliği yapamazdı. Bizi böyle düşünmeye sevk eden, AKP’nin iktidarını koruması durumunda önümüzdeki dönemin çok daha çatışmalı geçeceğini öngörmemizdi. İklim değişikliğine etkisi olacağını düşündüğümüz CHP’nin iktidar olamazsa bile en azından güçlü bir muhalefet olmasını arzuladığımız için adayını belirlerken kaybedecek şeyi olmayanları tercih etmesi gerektiğini düşündük.

Sohbetin tam burasında arkadaşlardan biri, CHP’nin, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ü seçilebilecek bir sıradan aday gösterilebileceğini söyledi. Sinan Aygün’ün ATO başkanlığından istifasını CHP’den aday adaylığına bağlayan medya haberini okumuş olmama rağmen ihtimal dâhilinde görmüyordum, ‘yok artık’ dedim.

Bu bilgiyi aktaran arkadaş biraz sinekten yağ çıkarmaya çalışan biri: Sinan Aygün’ün Ankara’da önemli bir çevresi olduğunu CHP’ye oy taşıyabileceğini anlatmaya çalıştı. Başka bir arkadaş “Yani sen şimdi Melih Gökçek oyunu CHP’ye mi verecek demek istiyorsun! Onun en yakını Melih Gökçek’tir. Sakın Gökçek’in parmağı olmasın bu işte!” diye hepimizi irkilten bir laf etti. Anlattığına göre Gökçek her partiye sızmaya çalışan biriymiş.

Pazar günü, günlük politikaya ilişkin epey bir şey öğrendim: İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) eski onur kurulu başkanlarından ODTÜ öğretim üyesi, aynı zamanda Çankaya Kent Konseyi Genel Sekreteri ve iyi bir sol açık oyuncusu olabilecek Işıkhan Güler’in aday adayı olduğunu da orada öğrendim. Henüz duyulmamış nitelikli başka isimler de vardır. Demek ki CHP seçeneksiz değil, her şeye rağmen düzgün adaylar belirleme şansı var. Bakalım tercihlerini doğru isimler üzerinde kullanabilecekler mi?