Depremin en sıcak saatleri yaşanırken, iktidar sözcüleri kendilerinden hesap soran mağdurları deftere yazmakla tehdit etmekte bir sakınca görmediler.

Bilgi çağında memleketimizden deprem manzaraları
Fotoğraf: AA

Cem Nuri Aldaş - Bilgisayar Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Uzay çağında bir ayağımız, ham çarık, kıl çorapta olsa da biri (Ahmed Arif)

Ülkemiz, 6 Şubat 2023 pazartesi günü meydana gelen biri Pazarcık, diğeri Elbistan merkezli iki büyük depremle sarsıldı. Oldukça geniş bir coğrafyada hissedilen felaket, 11 ilimizde ciddi can ve mal kaybına neden oldu. Yurttaşlarımız, en yakınlarının sonuçsuz hayata tutunma çığlıklarına tanıklık ettiler, canlarını kurtaranlar da en temel gereksinimlerine ulaşmanın sıkıntılarını yaşadılar.


Oysa 1999 yılındaki yaşadığımız büyük Marmara depreminden sonra hepimizin dileği “hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması” idi. Ülkeyi yönetenlerin afetlerle mücadele konusunda gereken tedbirleri alacağını, can kayıplarının en alt düzeye indirileceğini, kurtarma ve yardım çalışmalarının hızla devreye alınacağını umut etmiştik. Ancak, deprem sonrası yaşadıklarımız bu umudumuzu boşa çıkardı; yapı denetiminden kurtarma çalışmalarına, dirençli şehir planlamasından yardım koordinasyonuna her konuda sınıfta kalan bir devlet yapılanmasıyla karşı karşıya kaldık. Ayakta kalan sadece toplumsal dayanışma duygusuyla yardıma koşan geniş halk kesimleri ve kamusal yararı esas alan örgütlenmelerdi.

Deprem felaketi sırasında en büyük sıkıntılardan biri iletişim alanında yaşandı, enkaz altında kalan yurttaşlarımız en hayati gereksinimlerinden biri olan GSM şebekesine erişimde sıkıntılar yaşadılar. Yıkılan baz istasyonları toplam sayının üçte biri bile değilken, haberleşmenin büyük oranda aksamasını, operatörler elektrik kesintileri ve yakıt tedarikindeki sıkıntılarla açıklamayı tercih etti. Mobil istasyonların neden hızla devreye sokulmadığını, her bölgede yeterli mobil istasyonu stoklarının olmamasını açıklama gereği dahi duymadılar. Bir kamusal hak olan haberleşmeden sorumlu bu firmalar topluma hesap vermekten kaçındılar.

Öte yandan, iletişim alanında düzenleyici kuruluş olarak alınması gereken önlemlerden birinci derecede sorumlu olan Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) ise tüm suçu operatörlere yıkarak cezai yöntemlerle kendi sorumluluğunu üstünden atma çabası içinde göründü. BTK’nin ana operatörleri bu kapsamda yeterince denetlemediği ortada iken, bölgede hizmet vermek isteyen yerel İnternet Servis Sağlayıcılarına “loglama” yani iletişim akışını takip etme imkânı olmadığı gerekçesiyle izin verilmedi. AKP iktidarının genel anlayışına paralel olarak denetim ve gözetim mekanizmaları, bir kere daha insan hayatının önüne geçirildi.

Buna ek olarak GSM şebekesi dışında kamu kurumlarının birbiriyle haberleşmesi için kullanılabilecek alternatif bir altyapı kurulması konusunda bir çalışma yapılmadığı da ortaya çıktı. Bu tip bir yapının oluşturulması durumunda hem sağlık, asayiş, ulaştırma gibi alanlarda görev alan kamu görevlilerinin birbiriyle iletişimi kolaylıkla yapılabilecek, hem de GSM şebekesi meşgul edilmeyerek vatandaşların birbirlerine erişimi rahatlamış olacaktı.

Depremin üçüncü günü bu sıkıntılara, henüz enkazın altında canlarımız varken sosyal iletişim ağı “Twitter”da meydana gelen yavaşlama eklendi. Odamız adına bant daraltması uygulaması yapılıp yapılmadığına ilişkin görüştüğümüz Ulaştırma Bakan Yardımcısı, konu hakkında bilgi edinip döneceğini söylemesine karşın bu kadar hayati bir konuda herhangi bir açıklamayı bizlerden ve kamuoyundan esirgedi. Yapılan işlemin daha önce Taksim terör saldırısında yaşandığı gibi 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı tarafından alınan bir karar mı olduğu, yoksa Twitter’a verilen bir para cezasının zamanında ödenmemesine ilişkin bir yaptırım mı olduğu konusu netleşmedi.

Her toplumsal olayda olduğu gibi depremde de iktidar algı yönetimi gereksinimini, kamunun bilgilenme hakkının (hatta bu örnekte en temel insan hakkı olan yaşam hakkının) önünde tuttu. Depremin en sıcak saatleri yaşanırken, iktidar sözcüleri kendilerinden hesap soran mağdurları deftere yazmakla tehdit etmekte bir sakınca görmediler. Odamızın ve diğer meslek kuruluşlarının yoğun itirazlarına karşın, 18 Ekim 2022 tarihinde yasalaşan “dezenformasyon” yasası, tam da yasanın komisyon görüşmelerinde vurguladığımız gibi Kabataş gibi kuyruklu yalanların failleri için değil, halkın haber alma hakkını sağlamaya çalışan habercilere ve yurttaşlara gözdağı vermek için kullanıldı.

Özellikle depremin ilk günlerinde, tek adam sisteminden kaynaklı sıkıntılar da kendini gösterdi. En basit konularda dahi karar almaktan çekinen kurumlar ve yöneticilerin etkisiyle kurtarma ve yardım faaliyetleri büyük oranda aksadı. Afetlerde kaynak planlamasında ciddi fayda sağlamak üzere geliştirilen yazılımlar başta Afet Yönetimi ve Karar Destek Sistemi (AYDES) olmak üzere yeterince etkin kullanılamadı. Bunun nedenlerini araştırmak üzere Bilgisayar Mühendisleri Odası (BMO) olarak geçmişte diğer kamusal bilgi sistemleri için yürüttüğümüz çalışmaları, söz konusu uygulamalar için de yaparak kamuoyunu bilgilendirmeyi görev biliyoruz. Bununla birlikte bu tip uygulamaların meslek alanının standartlarına ve meslek ahlakına uygun olarak geliştirilmesinin yolunun, projenin ilk aşamalarında devreye girecek bir mesleki denetim olduğunu da belirtmek isteriz. Benzer şekilde deprem sonrası gündeme gelen önemli çalışmalardan biri olan yapı stokuna ilişkin bilgi altyapısının hazırlanmasında ve Yapı Bilgi Modeli süreçlerinde de meslektaşlarımızın önemli görevler üstlenmesi gerekmektedir. Meslektaşlarımızın görev alacağı bir kamusal denetim mekanizmasını oluşturmanın odamızın bu dönem çalışma programında yer aldığını, etkin, şeffaf ve katılımcı bir kamu yönetiminin oluşturulmasında yazılım projelerinde mesleki denetimin büyük önem taşıdığını da hatırlatmak isteriz.

Deprem döneminde yaşanan, kendi alanımızla doğrudan ya da dolaylı olarak yukarıda ifade ettiğimiz sorunların büyük kısmının çözümlerinin politik zeminde bulunduğunun ortadadır. Cumhurbaşkanlığı kararı ile yenilenen seçimler bu zeminin oluşturulması için önemli bir fırsat olarak görünüyor. Ancak Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan takvimde özellikle depremzedeler için ciddi sıkıntılar bulunduğunu söylemek gerekiyor. Depremzedelerin bulunduğu illere kayıt olması için verilen sürenin yetersizliği, göç ettikleri şehirlerde kendi bölgeleri için oy kullanmalarını sağlayacak mekanizmaların kurulmamış olması ve sağ olup olmadıkları bilinmeyen seçmenlerin varlığı, yurttaşlarda zaten varolan seçim güvenliği endişelerini daha da arttırıyor. BMO olarak bizler, bu seçim sürecinde de başta Seçim Bilgi Sistemi (SEÇSİS) olmak üzere seçim güvenliği konusunda toplumu aydınlatmaya devam edeceğimizi ifade etmek isteriz.

Umuyoruz ki önümüzdeki seçimler; adil, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı ve kamu yararını önceleyen bir ülke umudunu ayağa kaldırır. Ancak böyle bir ülkede doğal afetler, iş cinayetleri ve çevre katliamları kader olmaktan çıkar, afetlerin etkileri azaltılır, can kayıpları engellenir, bayram gerçekten o zaman herkesin sokağına gelir.