Google Play Store
App Store

Bilgi edinme hakkı günümüz toplumlarında, ekmek kadar, su kadar yaşamsaldır.

Çünkü, bilgi yoksa sağlıklı karar alınamaz; kargaşa yoğunlaşır;  diğer hakların kullanımı da olanaksızlaşır ve hak kavramı kalmaz.

Bu niteliksel önemi nedeniyle, bilgi kaynaklarının iktidar tarafından kurutulmasına giderek bu hakkın tamamıyla yok edilmesine tüm olanaklar kullanılarak karşı çıkılması gerekiyor.

HER ŞEY BİLGİSİZLİK İÇİN!

İktidarın her olanağı kullanarak, toplumu, bilgisiz bıraktığı ya da yanlış bilgilendirdiği biliniyor.

Bunun en somut örneği bu köşede de çokça vurgulandığı gibi Türkiye İstatistik Kurumu -TÜİK’in ekonomi istatistikleridir. TÜİK’in enflasyon oranlarının  “ücretleri ve maaşları” sınırlı tutmak amacıyla” oluşturulduğu saklanmıyor. Yine de ekonomi düzelmiyor;  bilgisiz bırakılan aç insanlara sabah akşam enflasyonun düşeceği masalı anlatılıyor.

Doğru bilginin kaynağı özgür basındır. Basın üzerindeki baskıların her gün biraz daha artması toplumun doğru bilgi almasını da birikimli biçimde engelliyor. Son aylarda çok sayıda gazeteci gözaltına alınıyor; ya tutuklanıyor ya da ev hapsi ve yurtdışına çıkma yasağı ile  “koşullu” serbest kalıyor.

Tam da bu sırada bakın ne oluyor? Geçtiğimiz günlerde Radyo Televizyon Üst Kurulu -RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin:

“İktidarın birçok alanda başarılı çalışmaları ortadayken, karamsarlık aşılayan ‘yandık’, ‘bittik’ diye yayınlar yapan televizyon kanallarına yaptırım uygulayacağız”  diyor.

Böylece bilgi edinme üzerindeki sınırlamaların daha da artırılacağı; iktidardan bağımsız davranan TV’lere şimdiye dek verilen ağır para ve kapatma cezalarının bile yeterli bulunmadığı ve daha fazla “yaptırım”  uygulanması getiriliyor. Üstelik bu, tamamıyla ucu açık ve kişiye göre değişebilecek “yandık” “bittik”  örnekleriyle yapılıyor.

Bilgisizlik bırakma uygulaması o duruma geldi ki büyük sermayenin örgütü -Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği-TÜSİAD’ın yöneticilerinin kamuoyunu bilgilendirme sürecinde bile hem de resen soruşturma açılıyor.

UNUTTURMAK

Unutturmak da çokça başvurulan bilgisiz bırakma yöntemidir. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 sonrasında oluşturulan yasakçı ortam,  demokrasinin en temel kavramlarının yok edilmesine ve onların yarattığı kültürün buharlaşmasına neden oldu. Bugün, artık “çalışma hakkı”, “dinlenme hakkı”; ya da  “Eşit işe eşit ücret” vb. kavramların iyice unutulduğu bir ortam var.

Unutulan, daha doğrusu “unutturulan”  demokrasi kavramlarının en önemlilerinin başında önseçim geliyor. Siyasetin bilgisizlikten beslenen “demokrasi kültürsüzlüğü” o boyuta ulaştı ki toplum katılımcı demokrasiyi ve bunun en önemli ayağı olan ve 12 Eylül 1980 öncesi uygulanan adayların önseçimle belirlenmesini,  tümüyle unuttu; adayları genel başkanların saptaması uygulaması iyice yerleşti, kurallaştı. Günümüzde toplumun çok büyük bölümü, önseçim gibi bir demokrasi temelini “uzaydan gelmiş bir yabancı” sanıyor; nereden çıktı dercesine ona ters ters bakıyor.

Cumhurbaşkanı adayının “son anda ve kapalı kapılar ardında” belirlenmesinin seçimde diğer adayın ekmeğine yağ sürdüğünü gören CHP, geçtiğimiz günlerde aldığı çok doğru bir kararla gelecek seçimlerdeki Cumhurbaşkanı adayını saptamak üzere 23 Mart’ta önseçime gidiyor.

Toplum demokratik katılım kültüründen o kadar uzak ki,  bu demokratik yaklaşım  CHP  içinden ve dışından,  “kimin aklına geldi?; herkes şaşkın” diye  karşılanabiliyor!

CHP içinden önseçime karşı çıkışlar en azından şimdilik kesilse de, dışından özellikle “iki kesim” CHP’de önseçim yapılacak olmasından “çok rahatsız”.  Onlardan biri Siyasi İslamcı yazar ve yorumcular;  diğeri de siyaseti, genel başkanın kulu-kölesi olmak diye anlayanlar.

NEDEN?

Siyasi İslamcı yazar ve yorumcular önceki “Helalleşme” aşkıyla yanıp tutuşan genel başkana “aslan Kemal, çok iyi gidiyorsun ama yetmez, geçmişle de yüzleş, reddi miras eyle” diyorlardı. O da “biz geçmişte çok yanışlar yaptık, çok yaralar açık, artık 1930’ların partisi değiliz” diyerek çağrıları yanıtsız bırakmadı. Birlikte CHP’nin Cumhuriyetin değerlerinden uzaklaşmasına çalıştılar ve başarılı da oldular.  O çok tarihsel önemde Mayıs 2024 seçimleri kaybedildi ve sonrası, korkunç yıkımlar yaşanıyor.

Şimdi ise yapılacak önseçim sonrasında bu olanağı bulamayacaklarını biliyorlar.  Başkan Erdoğan’ın yeniden seçilmesini isteyen aynı kesim, onun, gücünü önseçimden, giderek   “halktan” alacak bir adayla yarışmasının ne kadar güç olduğunu görüyor. Bu nedenle de önseçimi öcü gibi gösteriyor.

Önseçime karşı çıkan diğer partilerin siyasetçilerine gelince,  onların bir ortak özelliği var: onlar siyasi varoluşlarını partilerinin genel başkanlarına bağlılıklarından alıyorlar. Bu nedenle önseçimin demokratik özünün ve güzelliğinin kendi partilerinde de yeşermesinden çok ama çok korkuyorlar.

Özgürlük ve demokrasinin ışığı olan bilgi kaynaklarının daha fazla karartılmasının önlenmesi ve CHP’nin önseçim süreci ve sonrasında, bilgisizlik karanlığının tersine çevrilmesi için uğraş verilmesi gerekiyor.