Google Play Store
App Store
Sercan Meriç

Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

BirGün’e konuşan Bilgin Gökberk "Spor medyası diye bir şey yok. Spor medyası olsaydı zaten iktidar böyle futbolun içine giremezdi. Zaten sporun diğer branşlarına çok az yer ayırıyorlar. Bir futbol var, ana medya futbol medyası. Medyadaki insanlar yazmadıkları için para alıyorlar. Futbol federasyonu başkanı medyanın yarısının sahibi... O medyada ne yazabilirler?" diyor.

Bilgin Gökberk BirGün’e konuştu: Futbol tarikat gibi yönetiliyor

Türkiye’de futbol ve siyaset ilişkisine dair sayısız yazı kaleme alan Bilgin Gökberk, bu yazılarının bir kısmını Top Tarikatı kitabında bir araya getirdi. Eski yazılarını güncel meselelerle yeniden ele alan Gökberk, medyanın nasıl bir dönüşüm geçirdiğine dair de çarpıcı bir belge sunuyor okura…

Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlanan Top Tarikatı’nı konuşmak için bir araya geldiğimiz Gökberk, futbol dünyasının da tarikat gibi yönetildiğine vurgu yapıyor.

Bu kitap nasıl ortaya çıktı?
2010’lu senelerde, iktidar futbolunun içine fazla girince, daha doğrusu komple girince, baktım bu konuda yazan yok. Çünkü bu benim tabirimle, top medyası yani futbol medyası genelde aynı şeyleri yazar. Kalıptır yazılar çok. Bütün yollarda, bütün caddelerde, otobanlar falan tutulmuştu. Bir tek bu konu yazılmıyordu. Ben de bunu yazmak istedim. Hep diyorlar ya futbola siyaset giriyor falan diye. Siyaset falan girmiyor, iktidar giriyor futbola direkt. Siyaset iki yönlü, hem muhalefet hem iktidar var siyasetin içinde. Muhalefet giremiyor zaten. Bazen İzmir Marşı söylüyorlar maçta mesela. Ona bile “bak siyaset yapıyorlar” deniyordu. Siyaset girdi lafı, iktidar girdi diyemeyen futbol medyasının lafı. İktidar kelimesini kullanmaktan bile korkuyorlar. O kadar korkak bir medya var yani Türkiye’de, iktidar kelimesinden korkan... Medyanın yüzde 90’ı iktidar tarafından istihdam edildiği için, ben de bu konuları yazayım dedim. Esasında, mesela 50 kişi bu konuyu yazsaydı, ben başka bir şey yazardım. Yazılmayan bir şey yazmak istedik ve öyle başladık yazmaya.

Okurlar nasıl tepki veriyordu sizin yazılarınıza?
Çok iyi dönüşler aldık. Çünkü Türkiye, Salazar’ın Portekiz’i gibi veya Franco’nun İspanya’sı gibi futbolla, dinle yönetiliyor. Orada bir de ekstra “fado” var. “3F” diyorlar ya. Ben de bu futbol ve din kısmına merak salmıştım. Zaten olan biteni yazdım ben. İçine kendi yorumumu katmadım. Sadece ne olduğunu anlattım. Ben sadece yazma imkânı bulan, konuşma imkânı bulan bir kişiyim. Yazar değilim ben, yazıyorum sadece. Yazarlık başka bir şey. Yazar olduğun zaman, yazmayacağın konular çıkıyor ortaya. Türkiye’de iki tip yazar var. Bir, yazanlar var, bir yazmayanlar var. Yazmayanlar para kazanıyor Türkiye’de. Yazan yazarların başı beladan kurtulmuyor. 60 küsur yazı var kitapta. Hepsi, AKP’nin futbola soktuğu adamları, onların uzantılarını basit bir şekilde anlatıyor. Türkiye’de ne olaylar oluyor? Cinayetler oluyor, soygun oluyor, dolandırıcılık… Bunlar üç gün sonra unutuluyor. Kimsenin aklında kalmıyor. Bu son 15 senelik dönem çok önemli bir dönem. Türkiye’nin en büyük medya patronları, ülkenin en büyük müteahhitleri federasyon başkanlığı niye yaparlar?

Sizce neden?
Normalde futbol federasyonu nedir? Apartman yöneticiliği gibi bir şeydir. Futbolun apartmanının sakinleri olan kulüpler kendileri yönetmesi için birini seçiyorlar. Normalde böyle olması lazım. Esasında angarya bir iştir. Ben mesela 20-25 senedir İtalya’da kaldım. Bir restorana gitsen, “ben federasyon başkanıyım” desen yer bile vermezler eğer doluysa dükkân… Burada futbol federasyonu başkanları padişah gibi. Etkiyi aldıkları kişiler çok güçlü olduğu için o gücü de arkalarına alıyorlar. Sarayın ekibi atıyor onları oraya. O yüzden kulüpler ağızlarını açmıyorlar. Yoksa dediğim gibi apartman nasıl yönetiyorsa futbolun da öyle kuralları var. O kadar da önemli bir görev de değil yani. Esasında bu tip çok zengin ve normalde vakti olmayan insanların bu işi yapmayı istememesi lazım. Ama sadece o federasyonla bitmiyor. Onların yorumcuları, onların yazarları var. Kitabın içinde de bununla ilgili üç dört yazı var. İşte Katarlı yayıncı diyorlar, devletin bankası sponsor oluyor, damadın akrabasına kupa yayınını veriyorlar. Baktığın zaman hep bir aile içinde oynanıyor futbol. Kendi seçtikleri yazarlar, yorumcular maçları yorumluyor.

Spor medyasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Spor medyası diye bir şey yok. Spor medyası olsaydı zaten iktidar böyle futbolun içine giremezdi. Zaten sporun diğer branşlarına çok az yer ayırıyorlar. Bir futbol var, ana medya futbol medyası. Medyadaki insanlar yazmadıkları için para alıyorlar. Futbol federasyonu başkanı medyanın yarısının sahibi... O medyada ne yazabilirler? Mesela eski bir futbolcuya 2 milyon dolar ödüyorlardı bir ara… Konuşmama parası 2 milyon dolar... Ülkede sadece maç yazan ve kulüpleri birbirine sokan trollerin hâkim olduğu bir medya var. Onlara sponsor da yağıyor. Çünkü Türkiye’de bu büyük kulüplerin birbirleriyle kavga etmesi bir tek iktidarın işine yarıyor. Gündemi böyle tutuyorlar. Futbol fanatizmi öyle bir boyuta gelmiş ki adamın cebinden parasını al bir şey demiyor, ama bir penaltısı verilmeyince sokağa çıkıyor.

Kitabın ismi nereden geliyor?
Niye Top Tarikatı koyduk? Bir kere tarikatların, cemaatlerin cirit attığı bir ülkedeyiz… Tarikat vakıflarının insanları manipüle ettiği bir ülke. Bunu da çağrıştırmak istedik. Açıkçası Türkiye’de oynanan oyun futbol değil top oyunu. O yüzden o kadar ciddiye almıyorum ben. Futbol demememiz için futbolun kurallarının uygulanması lazım. Onun için ben top oynuyorlar diye yazıyorum. Türkiye’de nasıl ülkenin her köşesinde tarikatlar, vakıflar, cemaatler, gerici ekipler varsa futbol da bundan payını alıyor. Adeta futbolun da bir tarikatı var Türkiye’de. Futbol da bir tarikat şeklinde yönetiliyor.