Bir bağımlılık ilişkisi: Demek ki mesele neymiş!
Tayyip Erdoğan’ın hafta başından bu yana Amerika’daki temasları, verdiği sözler, imzaladığı anlaşmalar bir bağımlılık ilişkisinin çıplak özeti. Daha gitmeden Dolmabahçe’de gizlice ağırladığı “oğul Trump” üzerinden Beyaz Saray randevusu koparıldı.
Karşılığında 250 Boeing, F16’lar, F35 savaş uçağı alma sözü verildi, New York’a ayak basar basmaz ek gümrük vergileri kaldırıldı ve 50 milyar doları aşan sıvılaştırılmış gaz alım anlaşmasına imza atıldı. Öyle ki Bloomberg, Türk heyetinin görüşmeye yüklü bir “alışveriş listesi” ile girdiğini aktardı. Tüm bunlar da Trump ile bir poz uğruna yapıldı.
TRUMP İLE POZ VERME SEVDASI NEDENSİZ DEĞİL
Trump ile aynı fotoğraf karesine girmek Erdoğan için neden bu kadar önemli? Sır değil, altı yıl aradan sonra yeniden Beyaz Saray’a adım atan Erdoğan, Trump desteğiyle sallanan iktidarının siyasi ömrünü uzatmanın gayretinde. Ortadoğu’da Amerikan politikalarına eklemlenen tek adam rejimi, bunun karşılığında içeride kendisine alan açsa da bu “bağımlı ilişki”nin daha da “güçlendirilmesi” gerekiyordu.
“Tüccar diplomasisi” üzerinden ABD’nin desteği satın alan Saray rejimi, haliyle de Trump’a ne istediyse verdi. Vermeye de devam edecek. Ana kazanan Trump olsa da iktidar cephesi de Trump ile yan yana verilen fotoğraf üzerinden Erdoğan’ın dünya liderliğini “tescilleme” yarışına girdi.
Erdoğan yönetiminin bu “poz” hiç olmadığı kadar ihtiyacı var. İçerideki çoklu kriz, eriyen toplumsal destek, artan huzursuzluğun yanında dış politikadaki açmaz nedeniyle iktidar ve Erdoğan açısından durum iç açıcı değil. Ekonomik kriz derinleşiyor, kendi kitlesi dahi yüz dönmeye başlarken, Suriye’de ve Ortadoğu genelinde işler sarpa sarmış halde.
Gazze konuşmasının günlerdir şişirilmesi, Trump ile görüşmenin pazarlanması Erdoğan’ın imajının parlatılması hepsi birer halkla ilişkiler çalışması.
BARRACK’IN İTİRAFI: ONA MEŞRUİYET VERELİM
Erdoğan’ın Trump ile görüşme isteğindeki temel ısrarın “meşruiyet” arayışı olduğunu ABD’nin Türkiye ve Suriye Özel Elçisi Tom Barrack açık şekilde dillendirecekti.
Erdoğan Beyaz Saray’a gitmeye hazırlanırken New York’taki panelde konuşan Barrack, Trump ile arasında geçen bir diyaloğu şu sözlerle anlatacaktı: “Başkanımız onlara ihtiyaçları olanı verelim’ dedi. Neye ihtiyacı var? diye sorduğumda ‘meşruiyet’ dedi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil. Mesele meşruiyet."
Barrack, ilişkilerin seyri hakkında şu yorumu yaptı: "(Erdoğan) 71 yaşına geldi. (Türkiye) bir demokrasi ama otoriter gibi. Başkan Trump dahice bir şekilde ‘çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim’ dedi. Şu an bu oluyor. Bence bunun sonucunda büyük değişiklikler göreceksiniz."
Barrack, Türkiye’nin "dünyada en fazla F-16 alan ülke" olduğunu da söyleyerek bunun havacılık şirketi Lockheed’i ayakta tuttuğunu söyledi.
Mayıstan bu yana Ortadoğu’da mekik dokuyan Barrack’ın bu sözleri yenilir yutulur gibi değil. Erdoğan’ın meşruiyetin kaynağını Washington’da aradığını söylemesi, buna Trump’ın destek vermesi ABD-AKP ilişkisini gözler önüne serdi.
DIŞ GÜÇLER HER DAİM İMDADINA KOŞTU
Her konuştuğunda muhalefeti “dış güçler” ile irtibatlı olmakla suçlayan Erdoğan’ın kendisinin desteği dışarıda aradığını Amerikan elçisinin ağızından bizzat duymak şaşırtıcı olsa da, değil.
Saray rejimi on yıllardır bu desteği Batılı başkentlerden, Merkellerden aldı. Merkel her seçim döneminde bizzat Türkiye’ye gelip Erdoğan ile pozlar verdi. Altın varaklı koltuğa oturdu. Avrupa Birliği sığınmacılar karşılığında, ABD Suriye-Ortadoğu politikaları nedeniyle baştan itibaren Saray rejimini destekledi.
Barrack’ın farkı bu “meşruiyet” arayışını açıkça dile getiren ilk kişi olması.
SKANDALLARLA DOLU NEW YORK SEFERİ
Buna rağmen beş günlük Amerika ziyareti skandallara sahne oldu. Trump’ın konvoyu için Erdoğan’ın cadde ortasında bekletilmesi, Erdoğan’ın röportajdaki sözlerinin yalanlanmak istenmesi, ABD Dışişleri Bakanı Rubio’nun Erdoğan ve diğer liderlerin Trump’la görüşmek için yalvardığını söylemesi hepsi bir hezimetin göstergeleri.
AKP-ABD İLİŞKİSİNİN KÖKLERİ DERİNLERDE
AKP-ABD ilişkisinin kökleri derinlerde. İlhan Uzgel hocanın BirGün yazısından aktaracak olursak: “AKP, 2000’lerin başında dışarıda ABD, AB ve Körfez ülkeleri, içeride liberaller ile İslamcılar, cemaat ve tarikatlar, TÜSİAD ile MÜSİAD arasındaki büyük uzlaşının sonucu olarak iktidara geldi. ‘Muhafazakâr demokrasi’yi, piyasacılığı yani neoliberalizmi ve ılımlı İslamcılığı vaat ediyordu. Türkiye’de AKP eliyle gerçekleştirilen siyasal İslamcı dönüşüm, Amerika’nın politikasına uyumlu olarak sağlandı.”
Bu ilişki zaman zaman krizli bir hal alsa da istikrarlı şekilde bugünlere taşındı. Kasım 2002’deki iktidara gelişinden BOP’a, Libya müdahalesinden Suriye’de rejimin değiştirilmesine ve İsrail’in kanlı düzeninin önünün açılmasına Amerikan politikalarına uyumluluk hiç sekteye uğramadı.
BİR POZ KARIŞLIĞINDA ÖDENECEK BEDELLER
Erdoğan Türkiye’nin sahip olduğu güç, kapasite ve imkânları parça parça pazarlıklarla sunabildi bugüne dek. Bu konularda oldukça maharetli olduğunu söylemeye gerek yok. Yeri geldi Türkiye’nin jeopolitik konumu, yeri geldi askeri gücü, yeri geldiğinde de ekonomik kaynaklar pazarlık masasına sürüldü. Ve şimdi bir kez daha elde avuçta ne varsa masaya sürüldü.
Ortadoğu şerifi Tom Barrack'ın, "Ona meşruiyeti verdik. Şu an bu oluyor. Bence bunun sonucunda büyük değişiklikler göreceksiniz" sözleri çok önemli. Anlaşılan o ki tek adam rejiminin meşruiyeti için koca bir ülke ağır bedeller ödeyecek.
Yazarın Son Yazıları
- Birinci aşama bitti, ikinci aşama başladı: Fotoğrafın bütününe bakmalı
- Kuzey Kıbrıs pazar günü seçime gidiyor: Kuzey Kıbrıs’ta umut mu çözümsüzlük mü kazanacak?
- Trump barışı için Gazze’ye asker tehlikesi: Tuzaklarla bezeli plan
- Toplumsal ayaklanmalar çağına girerken: Güney Asya’da ne oluyor?
- 11 Eylül’den 7 Ekim’e; Bush Doktrini’nden BOP’a | Amerika’nın savaş yüzyılı


