Bir cinayet gizemi
Kendini özgün hissettirmeyen ‘The Perfect Couple’ zengin aileler, karmaşık ilişkiler veya gizemli cinayet temalarını işleyen güçlü yapımların izinden gitmekten öteye geçemediği için klişe bir yapım olarak kalıyor.
Elin Hilderbrand’ın romanından Netflix’e uyarlanan 'The Perfect Couple' mini dizisini özgünlükten uzak ve üslup açısından tutarsız buldum. Bir cinayet gizemini ve aile dramını harmanlayan bu dizi, yıldızlarla dolu oyuncu kadrosu ve görsel estetiğiyle öne çıksa da, senaryo ve ton açısından türün takipçisi olan izleyicilerin beklentilerini karşılamayacak. Bunun birincil sebebinin kaynak eserin güçsüzlüğü olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar Elin Hilderbrand, popüler çağdaş Amerikan edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olarak lanse edilse de eserleri 'plaj kitapları' türüdür. Romanlarının çoğunu Nantucket adasında geçirmesi ve bu adayı hikâyelerinin ana mekânı yapmasıyla bir nebze de olsa edebi marka oluşturmuştur. 'The Perfect Couple' romanının Netflix uyarlaması da Massachusetts’teki bu turistik ada da; yazlık evleri, sahil yaşamı ve zengin atmosferiyle aile dramları ve gizem dolu olay örgüsüne uygun bir arka plan sağlayan, Nantucket'ta geçiyor.
OLUMLU YÖNLERİ
'The Perfect Couple' karakter odaklı hikâye sunuyor; aile içi ilişkiler, arkadaşlıklar, evlilik sorunları ve kişisel çatışmaları işliyor. Hafif gizem ya da gerilim unsurlarını da içeren hikâyesinde, ilişkilerdeki çatışmalar ve beklenmedik olaylar, hikâyeye sürükleyicilik katarken, hikâyenin geçtiği yer olan Nantucket adası da bir karakter gibi işlev görüyor. Ada atmosferi ve manzaraları öylesine canlı şekilde tasvir ediliyor ki, bu tasvirler izleyicinin kendini hikâyenin içinde hissetmesini sağlıyor. Dizinin övebileceğimiz yanlarından biri de oyunculuk performansları. Nicole Kidman, Liev Schreiber ve özellikle Amelia karakterini canlandıran Eve Hewson, rollerine kattıklarıyla oldukça başarılılar. Eve Hewson’ın, Amelia’nın karmaşık ve duygusal olarak zorlu karakterini başarıyla canlandırması, dizinin dramatik yoğunluğunu artıran önemli unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Eve Hewson gerçekten dikkat çeken bir oyuncu. Kariyeri 2008'de başlasa da, esas olarak Steven Soderbergh'in tıp tarihinin ilginç bir dönemini ele alan 2014 yapımı dönem draması 'The Knick'deki performansıyla tanınmaya başlandı. Ardından, 2021'de Netflix'in mini dizisi 'Behind Her Eyes'daki psikolojik açıdan dengesiz eş rolüyle büyük ilgi topladı ve birçok izleyici onu fark etti. Hewson’ın kariyerindeki bir başka büyük çıkış, 2022'de Apple TV+'da yayınlanan, karanlık mizahın ve dramın harmanlandığı İrlanda dizisi 'Bad Sisters' ile oldu. Bu dizi, özellikle Hewson’ın memleketi Dublin’de büyük bir fenomen haline gelerek barlarda düzenlenen izleme partilerine bile konu oldu. Ancak, streaming platformlarının artan içeriği izleyicilerin alışkanlıklarını parçaladığı için, Hewson hâlâ geniş çapta tanınan bir isim olma aşamasına tam olarak gelmiş değil. Dizinin Bollywood’un bağrından kopup da gelen hem sevimli hem de seksi Ishaan Khatter ile de bu dizi sayesinde tanışmış olduk. İyi ki de tanıştık!
OLUMSUZ YÖNLERİ
Ancak en başından söylediğim gibi, dizinin olumsuz yanları daha ağır basıyor. İlk olarak, 'The Perfect Couple' yapımı kendini özgün hissettirmiyor. Dizi, zengin aileler, karmaşık ilişkiler veya ortaya çıkan gizemli cinayet temalarını işleyen güçlü yapımların izinden gitmekten öteye geçemediği için de klişe bir yapım olarak kalıyor. Sizler de fark edeceksinizdir ki bu dizi 'Big Little Lies' ve 'The White Lotus' gibi yapımlarla benzerlikler taşıyor. Bunun haricinde, senaryo ve ton açısından da tutarsızlıklar var. Dizi, kara komedi, hiciv ve dram gibi türler arasında denge kurmakta zorlanıyor. Bu durum, izleyicilere dizinin hangi yöne gitmek istediğini hissettirmekte güçlük yaratıyor. Bazı diyalogların yapmacık ve fazla basit olması da dizinin olumsuz yönlerinden. Sonuç olarak, 'The Perfect Couple' hem oyuncu kadrosunun performansları hem de görsel yönleriyle beğeni toplayacak ancak özgünlük ve hikâye anlatımı açısından ortalamanın altında. Her ne kadar eğlenceli bir seyir sunmayı başarsa da, daha derin ve yenilikçi bir anlatı arayan izleyiciler için de yetersiz.
BIER’İN DANS SAHNESİ
Toplamda 6 bölümden oluşan bu mini dizinin harika açılış jeneriğinden bahsetmem gerek. Yönetmeni Susanne Bier’e yakışan, alt metni güçlü, toplu bir dans sahnesi bu. Susanne Bier, uluslararası alanda birçok ödülü olan bir yönetmen. En bilinen eserlerinden biri olan 'In a Better World' (2010), En İyi Yabancı Film dalında Oscar kazandı ve bu başarı onun uluslararası alandaki tanınmasını pekiştirdi. Susanne Bier'in yönettiği ve Nicole Kidman’ın başrol oynadığı ve gene bir cinayet soruşturması etrafında dönen gerilim psikolojik dram türündeki mini dizi 'The Undoing' (2020) yapımını hatırlayacaksınız. Görünen o ki Susanne Bier ve Nicole Kidman, işbirliği gittikçe daha kalıcı olmaya başladı. Susanne Bier’in 'The Perfect Couple' dizisindeki açılış jeneriğindeki bu dans sahnesiyle dizinin tonu ve izleyiciye sunmak istediği açıkça ortada. Bu düşünce ile Bier’in dizinin hem gerilim hem de eğlence unsurlarını nasıl dengelemeyi planladığını vurgulaması açısından etkileyici ve önemli. Açılış jeneriğinde kullanılan dans sahnesi, izleyicilere diziye dair ilk izlenimlerini verirken, aynı zamanda hikâyenin ciddiyetinden ziyade eğlenceli ve hafif bir ton sunmayı amaçlıyor. Dansın enerjisi ve hareketliliği, dizinin gizemli ve gerilim dolu temasının yanı sıra, izleyicilere eğlenceli bir deneyim vaat ediyor. Ama ne yazık ki Susanne Bier’in keşfettiği ve koreograf Charm La'Donna tarafından hazırlanan açılış jeneriğindeki bu dans sahnesi her ne kadar dizinin karanlık ve yoğun temalarına karşılık olarak eğlenceli ve enerjik bir başlangıç sunmayı hedeflese de, dizinin tümünde bu yaklaşımın sıklıkla kaybolduğu gözüküyor ve dizinin en güzel sahnesi, jenerikte bu dans sahnesi olarak kalıyor.