Bir Düş
Birkaç gündür gazetede BirGün’ün “20 yıllık bağımsız gazetecilik yolculuğunun hikâyesi”nin anlatıldığı “Bir Düş” belgeselinin duyurusunu okuyorsunuz. Belgesel bu akşam 19.00’da İstanbul’da Perşembe günü 19.00’da da Ankara’da ilk kez izleyici ile buluşacak. Sonra da Türkiye’yi ve belki dünyayı dolaşacak.
İçinde yer aldığım belgeselin şimdilik yalnızca afişini gördüm ve beğendim. Umarım Yönetmen Ümit Oktay Aymelek ve belgesele emeği geçen arkadaşları Hasan Hüseyin Kama, Kaan Köymen, Sercan Subaşı, Emre Yıldırım, Atakan Arısoy, Reşid Bal da izleyenlerin beğendiği bir eser yaratmanın mutluluğunu yaşarlar.
Burada afişte ismi olanları anabildim ama mutlaka belgesele emek veren çaycısından şoförüne adını anamadığım başkaları da vardır. Emeklerine sağlık, var olsunlar!
Belgesel “20 yıllık bağımsız gazetecilik yolculuğunun hikâyesi”yse, bu aynı zamanda benim de 39 yıllık gazetecilik hayatımın yarısının da hikâyesi. O hikâyenin bu köşedeki halinde hep birlikteydik.
Bir gazete köşelerden, sayfalarından, haberlerinden ve oralarda ismini gördüklerinizden ibaret değil. Onu var eden, aşina olduğunuz isimler kadar emeği geçen ama göremediğiniz onlarca insan var. Söz konusu olan BirGün’se, binlerce!
Belgeselde konuşanlardan biriyim ve bu yüzden epey de mahcubum!
Mahcubum; çünkü BirGün’de benim kadar emeği olan yüzlerce arkadaşımın, onu var eden binlerce insanın, başına bir şey gelemeden basılabilsin diye sabaha kadar matbaada bekleyenlerin, çıkabilsin diye bir maaşını gönderen öğretmenin, zarfa kumbarasından çıkardığı “birikim”ini koyup gönderen çocuğun, bir kuruş para almadan (hatta üste vererek) yıllardır köşeleri yazan dostların fedakârlıklarını bilmek ve fakat onları belgeselde göremeyecek olmak insanda burukluk yaratıyor.
BirGün’ü yoktan var eden herkesi konuşturmak belki bu belgeselin tekniği açısından olanaklı değildi ama anlattığımız “20 yıllık bağımsız gazetecilik yolculuğunun hikâyesi”yse, o yolculuğa binlerce dostumuzla çıktığımızı ve binlercemiz birlikte yürüdüğümüzü asla unutmayacağız.
Bu yolculukta birlikte olduğumuz binlercemizin, yüz binlercemizin “BİR GÜN MUTLAKA” gerçekleşeceğine inandığımız “Bir Düş” varsa; o da adaletin hüküm sürdüğü bir ülkede, eşit, özgür ve karnı tok sırtı pek yurttaşlar olarak birlikte mutlu mesut yaşama düşüdür.
Bağımsız gazetecilik ve doğruyu öğrenebileceğimiz kanallara sahip olmak bu düşün gerçekleşebilmesinin ön koşullarından biri. Etrafımızda her gün bombalar patlıyorsa, yalnızca askeri anlamıyla da söylemiyorum, o bombaların yarattığı toz duman içerisinde yolumuzu bulamayalım, kaybedelim ve sömürü düzeni biteviye sürsün istendiğinden.
Keşke bugün yaşıyor olsaydı da şimdi Ortadoğu’nun toz dumanını; Gazze’yi, Lübnan’ı, İsrail’in yaptıklarını Robert Fisk’in kaleminden okuyabilseydik. “Korkusuz, uzlaşmasız, kararlı ve her ne pahasına olursa olsun gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan” Fisk’in kaleminden. Onun bir tanımı vardı gazeteciliğe dair; “Gazetecilik tarafsız ve önyargısız olmayı gerektirir, ama acı çekenlerin safında!” diye.
BirGün’ün 20 yıllık bağımsız gazetecilik yolculuğu böyle bir yolculuktu. Daha nice 20 yılı, “acı çekenlerin safında” yürüyerek tamamlayacak. Ne yazık ki, her şeyden çok ekonomik nedenlerle, o yürüyüş her gün biraz daha zorlaşıyor. Ancak çoğalarak yürüyebileceğimiz bir yolculuk bu.
Şimdi o çoğalmanın en kestirme yolu BirGün sitesine girip sağ üst köşedeki “ABONE” yazısına tıklamak. Umarım henüz yapmayanlarımız, belgeseli izledikten sonra bunu yaparlar ve “Bir Düş”ün “Bir Gün Mutlaka” gerçekleşmesi için el ele yürümeyi sürdürürüz.