Ekonominin bir öncelik belirleme bilimi olduğunu varsayarsak, ülke nüfusunun büyük bir kısmı açlık sınırının altında bir gelirle hayatta kalma mücadelesi içindeyken devlet organlarını yürütme görevi verilen iktidarın “Biz Togg diyoruz, adamlar soğan diyor” diye özetlediği öncelik seçimini nasıl açıklamalı?

Bir gerçeklik meselesi
Rene Magritte, Işık İmparatorluğu, 1950, Museum of Modern Art New York.

Serap Erdoğan Taycan - Prof. Dr. Psikiyatr

Gerçeküstücülük akımının en önemli temsilcilerinden Rene Magritte’in popüler kültürde de yer etmiş ünlü bir resmi var, bir tuvali kaplayan kocaman bir pipo ve altında bir yazı: Bu bir pipo değildir. Magritte’in söylemek istediği bir pipo imgesini gösteren resmin gerçekten bir pipo olmadığı; yani imgenin sadece bir gerçek temsilcisi olup, gerçeğin kendisi olmadığı. Peki gerçeğin kendisi dediğimiz şey nedir? Ya da soğanın kilosunun 30 lira olduğu gerçeği, elektrikli otomobil Togg’dan daha mı az gerçek?...

Latife Tekin, Berci Kristin Çöp Masalları’nda kentin dışında, bir ilaç fabrikası ile çöp sahasının arasına kurdukları barakalarda yaşayan insanların hikâyesini anlatır. Yaz mevsiminin başlarında bir gün, fabrika tarafından gelen rüzgârlarla gecekonduların üzerine, kar gibi köpük köpük beyaz bir şeyler yağar. Çocukları hasta eden, tavukları öldüren bir köpüktür bu. Sonrasında insanların yaşadıkları şöyle hayat bulur Tekin’in satırlarında “… Erkekler günlerce yol başlarında fabrika sahibinin gözlerine görünmesini beklediler. Bu bekleme günler boyu sürüp gitti. Konduların üzerinde karış büyüklüğünde fabrika karı birikti.

Bir öğlen Çiçektepeliler kokudan yarı baygın haldeyken, tüm kondulara beyaz kâseler içinde fabrika sahibinden beyaz yoğurtlar geldi. Arkasından yine beyazlar içinde bir adam konduları tek tek dolaşıp insanları muayene etti. İnsanlar fabrika sahibine sövmekten vazgeçti. Herkes el açıp duaya başladı. Fabrika sahibi, konducuların duasını aldıktan sonra fabrikanın serum ve ilaç şişelerinin yıkandığı mavimsi sıcak suyu oluk oluk mahallelinin üstüne saldı…” Gecekondu ahalisinin evlatlarının canlarını alan zehrin sahibi fabrikatöre öfkelerinin bir kap yoğurt ve yanlarına gönderilen bir doktorla minnete dönüşmesi, hiçbirimizi şaşırtmaz. Akıllara artık bu eylemi neredeyse sembolleştiren makarna ve kömür paketleri, şimdilerde ise bedava gaz gelse de otoriter rejimlerde sık sık sahnelenen aldatan muktedir ile aldatılan tebaa arasındaki klasikleşmiş hikâyedir bu. Çünkü hepimiz biliriz ki büyük aldatma küçük rüşvetlerin arkasına kolaylıkla gizlenir; mesele talep eden konumundakini, küçük ihtiyaçlarının karşılanmasına razı etmek. Bu razı oluştaki kilit nokta bizim gözümüzdeki “küçük” ihtiyaçların, onların yaşamlarında nasıl bir karşılığının olduğu. Bir paket makarna, her zaman sadece bir paket makarna olmayabilir. Makarnanın sadece makarna olduğu için uğruna düşünülmeden her şeyden vazgeçilebilmesi ise zaten olabilecek en acıklı durumdur. 

Ekonominin bir öncelik belirleme bilimi olduğunu varsayarsak, ülke nüfusunun büyük bir kısmı açlık sınırının altında bir gelirle hayatta kalma mücadelesi içindeyken devlet organlarını yürütme görevi verilen iktidarın “Biz Togg diyoruz, adamlar soğan diyor” diye özetlediği öncelik seçimini nasıl açıklamalı? ABD’nin ilk kez 1980 seçim kampanyasında kullanılan, sonradan Trump’ın marka haklarını satın aldığı “Make America great again!” sloganındaki “great” ile de eminim soğan kastedilmiyordu. Açlığının sesini liderinin tümgüçlülüğüne düzdüğü övgüyle bastırması öğretilmiş, boyun eğmenin bir hayatta kalma şekli olarak yüz yıllarca yaşandığı bir coğrafyada, soğanın kaç lira olduğunu muhalefet yerine Togg’u alkışlayan yüz binler sorar hale gelmediği sürece, geçim derdi bir gerçeklik meselesi olarak kalacaktır.

Magritte’in çok ünlü bir başka resminin ismi Işık İmparatorluğu. Resmin alt yarısında karanlıkta kendi sınırları içinde belki sakinliği ve olması gerekenin zaten böyle olduğu duygusuyla yaşamakta olan iki ev var. Tuvalin üst yarısı ise aşağıda işlerin o kadar da yolunda gitmiyor olabileceğini, başka türlü bir hayatın mümkün olduğunu bağırırcasına, parlak masmavi ve aydınlık bir gökyüzüne ayrılmış. Neredeyse çeyrek asırdır gerçeklerin bize sunulanlarla yer değiştirdiği, dayatmalar, göz boyamalar ve korkutmalarla yaşamakta olduğumuzun tek ve en iyi seçenekmiş gibi hissettirildiği bu düzende, başımızı kaldırıp göğe bakmanın zamanı geldi. Ya hep birlikte göğün maviliğinde yıkanacağız ya da oylar alındıktan sonra üzerimize salınacak zehirli suların altında hep birlikte kalacağız…