Google Play Store
App Store
Bir haftanın ‘Z’ raporundan ne çıktı: Sürecin kaybedeni Erdoğan oldu
Fotoğraf: Depo Photos

Tek adam rejimi bir hafta önce İBB’ye operasyon düzenlediğinde ne amaçlamıştı? Kimi hedeflemişti? Hangi sonuçları öngörmüştü? Kuşkusuz bu sorulara verilecek yanıt kadar, 19 Şubat sabahı Ekrem İmamoğlu’nun evine yüzlerce polisin dayanmasının üzerinden geçen günlerde oluşan iklim de çok önemli. Bu, aynı zamanda bize iktidarın hedefi ile ulaştığı yer arasındaki açıyı ve bunun olası siyasal sonuçlarını gösterecektir.

Önce sorularla başlayalım:

Hiç kuşkusuz hedef İstanbul’a çökmekti. Bu çökme girişiminin tek gerekçesinin mali olduğunu söylemek eksik olur. İstanbul her şeyden önce bir siyasi hegemonya meselesidir. İstanbul’u elinde tutan, ülkenin tamamına mesaj verebilir. Bunun ötesinde, el koyma girişimi iktidar için bir güç gösterisi olacaktı. Olmadı, beceremedi.

Ekrem İmamoğlu’nu yok edecekti. İtibarsızlaştıracaktı. Sadece yasal olarak değil, siyasal ve toplumsal olarak da yarış dışına itecekti. O çok konuşulan ön seçimde bir milyon hedefine “asla olmaz” diyerek dalga geçenler, 15 milyonla uğraşmak zorunda kaldı. Bu rakam, muhalefet ve İmamoğlu için çok büyük bir eşiğin aşılması olarak kabul edilmeli.

Bu baskınla birlikte zaten sorun yaşayan, iç iktidar görüntüsünden kurtulamayan CHP daha da dağılacaktı. Özgür Özel’in liderliği sorgulanacaktı. Hatta CHP’ye kayyum atayarak son noktayı koymanın hesabı bile yapılmıştır.

Tüm bunlar nedeniyle İBB ve Ekrem İmamoğlu operasyonu bir iktidar darbesidir. Siyaseti yukarıdan dizayn etme girişimidir. Peki, ne oldu?

TARİHİ BİR YENİLGİ

Bir haftanın sonunda ortaya şöyle bir manzara çıktı:

Muhalefetin dağılıp toz şeker haline gelmesi hamlesi püskürtülmekle kalmadı, meydanlarda yeni bir birleşik zemin oluşmuş oldu. Üstelik bu kez birlik, zoraki oluşturulan masalarda sağlanmadı. Çok farklı görüşten insanlar kent merkezlerinde aynı amaçla buluşabildi.

Ekrem İmamoğlu belki de siyasi tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Hiçbir koşulda bir araya gelemez denilen isimler (Kılıçdaroğlu, Yavaş, İnce) ön seçim çağrısı yaptı, oy kullandı.

Özgür Özel, seçim başarısını sokak muhalefetiyle birleştirebileceğini gösterdi. Hem halk içinde hem de parti içinde gücünü artırdı. Daha konsolide bir CHP ortaya çıktı. Önce kendi seçmenine, sonra da topluma Erdoğan’ı yenebileceklerine inandırdı. Yerel seçimden önce ifade ettiği "Türkiye İttifakı", bir haftalık süre içerisinde etkili bir işlev gördü.

Bu sürecin en büyük kazananı hiç kuşku yok ki Saray’a karşı yıllardır mücadele veren halk oldu. İmamoğlu’nun gözaltı ve tutuklanmasına gösterdiği tepki, yıllardır içinde tuttuğu öfkenin yanardağ olup patlaması gibiydi. Artık korku duvarı aşılmış, bir anlamda ülkenin makus talihine el konmuştu. Burada gençlerin kitlesel ve direngen katılımının tüm akışı değiştirdiğini söylemek gerekiyor.

UMUT DAHA BÜYÜDÜ

İktidar ve yandaş medya, operasyon boyunca yalan bilgilerle kuru bir gürültü çıkardı. Erdoğan dahil tüm iktidar sözcüleri hiçbir ciddi argüman üretemedi. Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası yaptığı konuşma (ses tonu dahil), artık ne kadar zayıfladıklarını gösterir nitelikteydi. Yargı ve kolluk çıkınca, geriye ayakta duramayacak bir kâğıttan kaplanla karşı karşıyayız.

Öte yandan halkın ruh hali, muhalefet liderlerine operasyon yapılmış, iktidar tarafından kuşatılmış ve toplumun tüm kesimlerinin tedirgin edildiği bir ülkeye ait değil. Tam tersi, meydanlarda tutuklama, kayyum ve kolluk şiddetine rağmen gülen, eğlenen, geleceğinden umutlu, güçlü ve kuvvetli kalabalıklarla karşılaşıyorsunuz. Hem de ülkenin her tarafında.

Asıl süreç şimdi başlıyor. Yol açıldı. Erdoğan’ın, yandaşın kekelediği yerde; mahkeme koridorlarından, otobüs tepesinde yapılan konuşmaya, polis barikatlarından mahalle aralarına kadar her yerden tek adam rejimine karşı net bir ses yükseliyor:

Gideceksiniz!