Üç günlük kısa bir turnenin ardından İstanbul’a doğru yola çıktık. Malum 6 Şubat tarihinde ülkemizde meydana gelen deprem felaketinin ardından yardım ve dayanışma konserlerinin dışında canlı müzik sektöründe pek hareket yok.

Bu yüzden yaklaşık iki aydır tiyatro daha yoğunluk kazandı hayatımızda. Tiyatro ve müzik birbirine yakın iki sanat dalı olarak düşünülse de sektör olarak birbirinden çok farklı. Tiyatro tamamen bir sevda ve gönül işi. Şehirlerarası yolculuklar, konaklamalar ve de verilen emek karşılığında alınan ücretler bir konserle kıyaslandığında aralarında dağlar kadar fark var.

Bir konser hayal edin. Metrekarelerce büyüklüğünde devasa bir sahne. Işıklar, robotlar, ses-ışık sistemleri, danslar ve sahneden fışkıran yüksek bir volüm. İnsanların şarkılara eşlik etmesi. Her şarkı sonunda yüzlerce, binlerce dinleyicinin alkışlaması. Tiyatro çok daha alçakgönüllü. Bir defa her tiyatrocuda amatör bir yan var. Onlar için öncelik alacakları ücret değil. Rolün büyüklüğü küçüklüğü de.

Düşünsenize her oyuncu, oynadıkları her oyunda farklı karakterleri yaşatıyor. Bir gün asilzade, bir gün hırsız, bir gün tarihi bir kişilik olarak karşımıza çıkıyorlar. Aylarca süren provalar sonunda oyunun sergileneceği ilk gün heyecanlanmayan bir oyuncuya hiç rastlamadım. Buna Levent Kırca ve Ferhan Şensoy gibi ustalar da dahil.

Tiyatronun teknik ekibi de oyuncular gibidir. Öyle belli bir iş tanımları ve görev dağılımları yoktur. Bir gün boya yaparlar, bir gün dekor taşırlar, bir gün çay demlerler.

Tiyatro gerçekten de büyük bir aile gibidir. Ailenin kurucusunun kuralları hâlâ güncelliğini korur. Ortaoyuncular’da mesela Ferhan Şensoy aramızda ve başımızdadır.

Tiyatroda ıslık çalınmaz. Sahneye çıkmadan önce üç kere tahtaya vurulur. Her oyun öncesi tüm ekip kuliste; eski bir kapıdan yapılma masanın başında buluşur.

Çaylar, kahveler içilir bir önceki oyunun muhasebesi yapılır. Kulisteki siyah beyaz fotoğraflarda Münir Özkul, Erol Günaydın, Levent Ünsal, Rasim Öztekin, Boran Kaya, Baykal Kent, Parkan Özturan, Erbil-Sevil Öztekin bizlere “iyi oyunlar” der gibi sımsıcak gülümser.

Bugünlerde yeni bir heyecanın içindeyiz Gökhan’la beraber. Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu bir müzikalin şarkılarını yazdık.

Aslında bu işin çıkış kaynağı biraz hüzünlü. 2022 yılında kaybettiğimiz çok değerli arkadaşımız ve yokluğunu her daim hissettiğimiz Ragıp Ertuğrul’un Gökay Genç ile yazdığı bir oyun dün sahnelenmeye başlanan “Tangopera”.

Aynı zamanda Tiyatro Eleştirmenleri Başkanı ve Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Yönetim Kurulu Üyesi, oyuncu ve yönetmen olan Ragıp Ertuğrul’un böyle bir oyunu olduğunu Üsküdar Tekel Sahnesi’nde yapılan anma töreninde öğrendik. Törene katılan Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt “Tangopera”nın yıllar önce Devlet Tiyatroları Repertuvarına alındığını ve bu oyunu hayata geçirmenin Ragıp Ertuğrul’a bir vefa borcu olduğunu söyledi ve sözünü tuttu.

Ocak ayında başladığımız provalar kalabalık bir oyuncu kadrosu, dansçılar ve orkestranın da katılımıyla çok neşeli bir atmosferde geçti. Tabii ki her yerde gözümüz Ragıp Hoca’yı aradı. Yaptığımız her şarkının sonunda onun eleştirilerini duymak istedik ama ne yazık ki olmadı.

“Tangopera” sıcacık bir öykü. Pera’da zamana meydan okuyan bir handa kahveci Hüseyin Efendi, antikacı madam Ani, feminist heykeltraş Belgin, pavyon şarkıcısı Funda, dans hocası Pedro ve üçkağıtçı emlakçı Asım bir arada yaşayıp gitmekteler. Han sahibi Turgut Bey artık işi gücü bırakıp emekli olmak istemektedir. Yeni nişanlanan kızı Hale ve damadı Kenan bu tarihi hanı bir an evvel köşeyi dönmek isteyen Fikret’in ısrarıyla gece kulübüne dönüştürmek isterler.

Eğer bu gerçekleşirse hanın kiracıları yerlerinden olacaklardır. Dostluk, komşuluk, vefa duygularının işlendiği, müzik ve danslarla renklenen bir müzikal. Oyuncuların şarkıları playback yapmadan canlı orkestra eşliğinde söylediği bu müzikalin yönetmeni Elif Erdal.

Müzikleri Gökhan ve bana ait. Dekor ve kostüm tasarım Şirin Dağtekin Yenen. Işık tasarım Akın Yılmaz. Koreograf Filiz Dursunoğlu. Dramaturg Günay Ertekin. Ve yazarları da Gökay Genç ve ne yazık ki aramızda olmayan Ragıp Ertuğrul.

Dün ilk oyundan sonra seyirciyi selamlarken Ragıp Hoca da bizimle birlikteydi. En zarif, en kibar haliyle… Kalın sağlıcakla…