ABD ordusunda Afganistan ve özellikle Irak işgali ile başlayan yapısal bir dönüşüm olduğu söylenir. Vietnam İşgali sonrası zorunlu askerlik uygulamasını kaldırarak “maaşlı askerlik” sistemine geçen ABD, yoksulların, üniversite parası biriktirmek isteyenlerin askerliği seçtiği bir ülke olmuştu.

İlkin, Afganistan ve Irak işgallerinde maaşlı askerlik başvurularındaki kuralları da esneterek, “serserilerin, bağımlıların, basit suçluların ve antisosyallerin de” asker olmasının kolaylaştırıldığı yazılır. Bir taşla iki kuş vurmanın amaçlandığı açıktır. Hem potansiyel “toplumsal çöpler” ülke sınırları dışına çıkarılmakta, hem de kirli savaş suçları açığa çıktıkça, suçu bireyselleştirerek ABD’nin ellerini yıkaması kolaylaşmaktadır. Ebu Garip Hapishanesi suçlarını hatırlayın…

İkincil yapısal dönüşüm ise işgalleri özel güvenlik şirketleri üzerinden sürdürmek oldu. En ünlüleri Blackwater, olan bu şirketlerden halen Suriye’ de olanı ise Castle International. Bu şirketler ABD Savunma Bakanlığı ve CIA’e ihale yolu ile güvenlik hizmeti satıyorlar. Sözde güvenlik hizmeti; bünyelerinde binlerce paralı asker bulunduruyorlar ve “düzenli devlet ordusu” kurallarına da uyma zorunlulukları yok. Yine örtülemeyen bir suç durumunda ABD, devlet olarak sorumluluk duymuyor, sadece suçu işleyen bireyler cezalandırılıyor.

Öldürme işi diye bir iş kolu var.

Aklıma bu değişimi getiren ise Barış Pınarı operasyonu ile ilgili bir Anadolu Ajansı haberi oldu. Habere göre operasyonda 31 Ekim itibarıyla 128 Suriye Milli Ordusu (SMO) askeri ölmüş, 473’ü ise yaralanmış (https://www.aa.com.tr/tr/baris-pinari-harekati/suriye-milli-ordusunun-terorle-mucadelede-sehit-sayisi-128e-yukseldi/1631656). Operasyonu, Türkiye yapıyor. Bir an için SMO diye bir yapı olmadan bu harekatın yapıldığını düşünün! Genç bir kadın anlatıyor. Evleneli 3 ay olmuş. Eşinin ne iş yaptığı sorusuna, Uzman Onbaşı oldu, şimdi, Suriye’ de, iki kat maaş alıyor, biriktirebilirsek ev alabileceğiz, yanıtını veriyor!

İşte yapısal dönüşüm denilen şey tam da bu sözlerde yatıyor. 12 Eylül 1980 Darbesi ile Türkiye’nin neoliberal dünyaya eklemlenme sürecinin neden olduğu değişim. Asıl olarak zihinlerde, karakterlerde ortaya çıkan değişim. Son 40 yılda eğitim ve sağlık devletin vatandaşına vermek zorunda olduğu kamu hizmeti olmaktan nasıl çıktıysa askerlik de “asker doğan milletin vatan borcu” olmaktan çıktı! Parası olanın bedelini ödediği, yoksul, eğitimsiz ve işsiz olanın ise ev parası için gittiği bir “geçici işe” dönüştü. Lütfen zorunlu askerlik savunusu mu yapıyorsun, demeyin…

Zamanımızın sıradan insanı, eğitim ve sağlık hizmetinin bireyin satın alması gereken bir hizmet olduğuna “inandırılıyor.” Kendisinin “hayat hakkını” kendisinden başka kimsenin düşünmek zorunda olmadığını ve başına gelenlerden, içinde bulunduğu koşullardan da kendisinden başka kimsenin sorumlu olmadığına “inandırılıyor.”

O yüzden AKP milletvekili “iş çok ama işi beğenmiyor bunlar” diye hönkürebiliyor. O yüzden RTE, “üniversite bitiren herkes iş bulacak diye bir şart yok”, diyebiliyor. İşsizlik bir hükümet sorumluluğu olarak değil, iş vaadi ile oy alma fırsatı olarak görülüyor. Eh, hiç iş bulamıyorsan da uzman er ve erbaş ol, bir kaç yıl savaş, ev parası toplarsın, demeye getiriyor. Böylece “barış”, iş fırsatlarının ve fazla maaşın kaybolması anlamını içermeye başlıyor.

Sol, eğitim ve sağlığın devletin/ hükümetin sorumluluğunda olduğunu ve asıl zenginleşmenin barış içinde bir arada yaşamakla geleceğine dair inancı aşılamadıkça Menderes’in hayali olan “küçük Amerika” ya çoktan dönüşmüş olan Türkiye’yi neyin beklediği belli.

Sağdaki yeni partiler, çoktan RTE sonrasının hesabını yapanlar, CHP’nin yerel seçim tercihleri ve kurultaya giderken partinin sol ile olan bağını koparma operasyonuna başlaması aynı lacivert değil mi?