Bir küçük tohum
Yirmi otuz yıl sonra bugünlere bakıldığında bambaşka şeyler görülecek, henüz kimsenin fark etmediği. Tarihin içinde yaşamanın böyle bir handikapı var. Belki şairler, yazarlar bir istisna teşkil edebilir, eserleriyle çok önceden bazı şeyleri hissettirebilirler. Artık fikirlerin ve imgelerin tutarsızlığının bir tutarlılık olarak algılanması gibi. Öyle bir ben var ki içimde artık benden gizli değil, apaçık ve tutarsız. Kimsenin söylediği şey olmadığı, aşırı samimiyetsizliğin aşırı samimilik olarak yaşandığı. Muhalif seçmenlerinin oylarıyla seçilen vekillerin güç karşılığında iktidar partisine geçmesindeki görülen apaçık bir tutarsızlık bile kolayca hazmedilebiliyor. Dün eleştirdiğine bugün övgüler düzenler, siyasetçi olmanın doğal bir sonucu olarak kabul ediliyor. Kazıklamanın kâr etmenin yerine geçmesi gibi. Öğrenci, hasta, okur, vatandaş, seçmen, herkesin müşteriye dönüşmesi de... Devletler şirketleşirken partiler de neden bir şirket gibi yönetilmesin.
BAĞIMLILIK
Tüketim toplumunun anlayışının tersi olarak Yunan filozoflar, özgürlüğü insanı boyun eğdiren ve onu pasif hale getiren arzuların veya iştahların alanı olarak görmüyordu. Bugün özgürlük, arzuların tatmini olarak anlaşılıyor. Halbuki Nietzsche'den ve Freud'dan biliyoruz ki, özgürlük olumlu anlamda bir güç arzusudur, hayatta kalma iradesini üreten. İradesini ve gücünü otoriteye havale etmiş, bu yüzden akla gelecek her şeye, kumara, uyuşturucuya, sosyal medyaya, işe, bilgisayar oyunlarına, sigaraya, kahveye, şuna buna bağımlılıklar geliştiren insanlarla dolu bir dünya.
EVCİLLEŞME
Özgürlük, canlı olmayı istemektir. Lacan'a göre Özne sadece özgürdür; arzularına boyun eğmediği için ve sadece arzusuna boyun eğdiği için suçludur. Lacan, bu yüzden sapkın arzuları evcilleştiren normalleştirici psikanalize karşı çıkar. Bugün Trump gibi liderler örneğinde görüldüğü gibi, aslında her tür sapkınlık evcilleştirilerek kabul edilebilir hale getiriliyor. Üstelik bu muhafazakâr bir kimlik içerisinde gerçekleştiriliyor. Yeter ki doğru bir amaç için yapılsın, öldürmek ya da yalan söylemek kabul edilebilir. Ülke çıkarımız için Almanya'da Neo Naziler iktidara gelsin, Çin'in ekonomisi çok büyüdü, öyleyse nadir elementler için bir kıtayı işgal edebiliriz, göç sorununun nedenleri görmezden gelinip bütün göçmenler suçlu ve istenmeyen ilan edilsin. Muhalefet ortadan kaldırılsın, demokrasi iyi bir şey değil, aile değerlerimiz için ötekiler yok kabul edilsin. Kendini otoriteye kurban etmekte ve tüketmekte sonuna kadar özgürsün.
AHLAK
Lacan analizde tamamen tarafsız değildir, belli ilkelerle hareket eder. Kişiyi sevgiye muktedir kılmak, sahte kendiliklere karşı özgün ve otantik olanı teşvik etmek, bağımsızlığı güçlendirmek gibi. Lacan'ın Freud'a göre ahlaka dair daha fazla kafa yorması, bugün politik alanda yapılan çalışmalarda çokça referans verilmesine neden oluyor. Bu yüzyılda en çok kafa yorulan meselelerin başında ahlak olacak.
Julia Kristeva, 'Intimate Revolt' kitabında, ruhun yeni hastalıkları spektrumu içinde iki farklı kategori belirler: Arzularını aşırıya götürmekten muzdarip olanlar ve arzularını keşfetmemiş olanlar. Tüketim ve gösteri toplumu, "Zevk al!" emriyle, referans noktalarını ve değerleri ortadan kaldırdıkça, insanın anlam ve değer üretme kapasitesi de zayıfladı. Para ve ün beklentisi olmaksızın yazmanın, araştırma yapmanın, siyasete girmenin nasıl bir anlamı olabilir ki? Aslında, şimdi tam da böyle kişilerin varlığı bir bir ortaya çıkacak. Çünkü ne olursa olsun, Kristeva'nın Winnicott'a referans vererek yazdığı gibi, dış istilaya karşı savunma olarak yaratılan sahte kendilikleri geri alacak içsel bir isyan kaçınılmaz. İçgüdüsel arzu ve dış gerçekliğin ikiz tiranlarına karşı mücadele eden özgür bir iç dünya, dünyayı değiştirecek tohumları içinde taşıyacak.
"Bir küçük tohumda iletilen aşk"la "Sevginin soydan soya sürmesini" dileyen Turgut Uyar'ın "Yangın Toplantısı" adlı şiirinde yazdığı gibi, "Sevmek bir bütün nereden baksan"...