Bir Türkiye ‘story’si
Sosyal medya platformu Instagram, 2 Ağustos’tan bu yana Türkiye’de kapalı. Farklı amaçlarla Instagram’ı kullanan, bir kısmı geçimini buradan sağlayan on milyonlarca insan, bir haftayı aşkın süredir normal yollardan Instagram’a giremiyor. Instagram yasağını konuşurken bir de üstüne benim gibi pek çok insanın ismini yasaklanınca öğrendiği oyun platformu Roblox’a erişim engellendi.
Toplumun suskunluğa gömüldüğü ve siyasetin profesyonellerin eline bırakıldığı bir yasaklar ülkesinde, muhalefet yerel seçimde ne kadar büyük başarı elde edip iktidarı geriletmiş olursa etmiş olsun, şalteri indirmek bu kadar kolaydır işte. Bir sabah uyanıyorsunuz en çok kullandığınız sosyal medya uygulamalarından birinin kapısına kilit vurulduğunu görüyorsunuz. Halkın örgütsüzce sandığı bekleyip demokrasinin oy verme pratiğine hapsolduğu bir düzende, hele hele yargı da yürütmenin ceza/ödül dağıtıcısına dönüşmüşse, emin olun başınıza bunların gelmesi değil, gelmemesi sürprizdir.
Peki Türkiye’de Instagram neden kapatılmış olabilir? Normal bir ülkede olsak, yasak kararına ilişkin resmi açıklamaya bakıp cevabı bulabilirdik. Fakat biz oraları geçeli çok oldu. BTK yasağın resmi gerekçesinde, Instagram’ın çocuğa karşı cinsel istismar, intihara sevk etme, Atatürk’e hakaret gibi “katalog suçlar” nedeniyle kapatıldığını söylüyor.
Ne var ki gerçek kapatılma gerekçesinin bu olmadığını herkes biliyor. Nitekim Erdoğan da Instagram yasağının ardından yaptığı konuşmada Hamas lideri Haniye’nin öldürülmesine yönelik paylaşımların kaldırılmasını eleştirip bu durumu “dijital faşizm” şeklinde tanımlayarak yasağın altındaki siyasi motivasyonu göstermiş oldu. İktidarı harekete geçiren temel itki de katalog suçlardan çok bu motivasyondu elbette.
Instagram ve diğer küresel sosyal medya devlerinin Filistin-İsrail meselesinde ikiyüzlü bir tutum izlediğine şüphe yok. İsrail devletinin şiddeti ve katliamları meşru görülürken, zulme uğrayan Filistin halkının çığlığı kısılmaya, insanlık suçları karartılmaya çalışılıyor. O nedenle Instagram yasağına karşı mücadele, bu platformları “vaftiz” ederek verilmez. Ortada vicdanların kabul etmeyeceği ve hiçbir hukuki kaideyle açıklanamayacak kadar sorunlu bir içerik politikası gerçeği var. Zaten Türkiye solu da bunu çok uzun zamandır dile getiriyor.
Ancak sosyal medya platformlarının bu kara sicili, onları topyekûn olarak yasaklamayı meşru mu kılıyor? Bu tarz bir yasak, bu mecraların hatalarını mı deşifre ediyor, yoksa insan haklarının ihlaline mi neden olup başka mağduriyetler mi yaratıyor? Bir halkın hakkı, başka bir halkı sansürle cezalandırarak savunulabilir mi? Üstelik tüm negatif yönlerine rağmen Instagram hala Filistin’deki vahşete dikkat çekmek için efektif bir zemin sunuyorken…
Öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; eğer Türkiye’de geniş çaplı bir yasak kararı alınıyorsa, bu karar, hukuki gereklilikten ya da zorunluluktan çok, iktidarın siyasi ajandasına uygun olduğu için alınmıştır. Hukuk sadece burada bir kılıf olabilir ki artık çoğu kez bu kılıfın dahi doğru düzgün dikilemediğine şahitlik ediyoruz.
Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarında en iyi yaptığı şey, kitlesel algıyı ve temel tartışma aksanı, kendisine fayda üretecek şekilde dizayn edebilmesi. Hayat pahalılığının ülkenin yüzde 90’ının üzerinden silindir gibi geçtiği, temel yaşamsal ürünlerin bile lüks haline geldiği, milyonlarca emekçinin sefalet ücretine mahkûm edildiği, geri kalanların bu ücrete komşu ücretlerle yaşam savaşı verdiği, emeklilere açıkça “sürünün” dendiği, kredi kartı borçlarının patladığı, vergi ve faiz politikasının ekonomik eşitsizliği zirveye çıkardığı mevcut koşullarda dahi, popüler bir sosyal medya mecrasını engelleme kapasitesine sahip olmak ve ülkenin gerçekliğini perdeleyip herkese Instagram’ı konuşturabilmek, kabul edelim ki önemli bir başarıdır.
İktidar ayrıca, Filistin konusundaki yanlışlarını Instagram yasağı üzerinden temize çekme gayretinde. Hamas’ın 7 Ekim saldırısının ardından İsrail’in başlattığı vahşete rağmen, Türkiye’nin İsrail ile ticari ilişkileri kesmemesi, Erdoğan’ın bu konudaki karizmasını, bilhassa mütedeyyin kesimler nezdinde, hayli çizmişti. Yeniden Refah’ın bu yöndeki eleştirileri, muhafazakâr kamuoyunda az etki yaratmadı. Şimdi Instagram’a Filistin üzerinden getirilen bu yasak ise saldırıların başladığı dönemdeki prestij kaybını onarmayı hedefliyor. “AKP, İsrail ile iş tuttu” algısının yerine, “AKP, Filistin’i savunmak için Instagram’ı yola getiriyor” algısı geçirilmeye çalışılıyor.
Özgürlüklere yönelik bu türden saldırılar, sadece bugünün ihtiyaçları için yapılmıyor. İktidar aynı zamanda yarına dönük de bir süreç geliştiriyor. Instagram yasağı, ileride dipten gelişilebilecek itirazlara, olası toplumsal tepkilere karşı, sokağın sanal mecralardan alacağı gücü kaynağında kurutmanın da bir alıştırması. Gezi Direnişi bunun ne kadar önemli bir mesele olduğunu göstermişti.
Tüm bunlar demokratik sokak hareketlerinin bastırılması, toplumsal muhalefetin politik alandan uzaklaştırılması, resmi muhalefetin de çizilen sınırı aşamaması sayesinde yapılabiliyor. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, ülkenin gerçek sorunları ile siyasetteki görünümün birbiriyle uyumlu olmaması. Saray’ın siyaset stratejisi de buna dayanıyor.
Gerçekte Türkiye’de açlık ve sefalet büyürken siyasette aynı Türkiye AKP yönetiminde dünyaya meydan okuyor, tüm hesapları bozuyor, zalimleri dize getiriyor! Bu durum insanların Instagram story’lerinin hayatın tatsız gerçeklerini gölgede bırakmasına benziyor. Belki de bu yüzden çoğu kez, kendimizi, tasarımını AKP’nin yaptığı bir Instagram story’sinin içinde buluyoruz.