Bahar Yaka'nın öykü kitapları Diablo'nun Günlüğü ve Tanrıgöz'de hikâyelerinin ortak paydası ölümdü. Bu ilk romanda ise beklenenin tam aksine ölüm yok.

Bir yazarı beklemek

YUNİS ALAÇAM

Yazmak insanı bazen çoğaltan, bazen de yalnızlaştıran bir eylem. 'Bu Kitabın Yazarı Öldü'de Bahar Yaka tam da bu noktadan dokunuyor karakterlerine. Yazarların doğuma eşdeğer yazma sancılarını anlatıyor birçok perspektiften. Eleştiri karşısındaki tepkilerini ortaya döküyor tüm çıplaklığıyla. Bir yazarın kıskançlık dolu, kaçamak bakışlarını yakalıyor, başka bir yazarın eserine bakarken. Hissedip de söylememenin insana nelere mal olduğuna işaret ediyor. Sessizlik üzerine inşa edilmiş bir ailenin hikâyesini, söylenmemiş sözler üzerinden anlatıyor okura.

Yalnızlık, bir mekân gibi işlevsel hal almış kitapta. Kiminin kendi seçimi olmuş, kiminin varoluş sebebi, kiminin de fakında olmadan içine düştüğü bir anafor. Bir yazarın eseri uğruna neleri gözden çıkarabileceğinin çarpıcı örneklerine maruz kalıyor okur. Yaratma süreci bu denli acımasız ve bencilce mi olmak zorunda? Okura sık sık bunu sorgulatıyor. İlkinde elde ettiği başarının sarhoşluğu, sonraki eserlerinin başına gelen aksilikler, aile kavramına bakış açısı, geçmişten gelen endişeler ve en önemlisi başarısızlık korkusu. Aslında hiçbiri yazara özel değil, hepsi insana dair itkiler.

Bahar Yaka'nın yine Edebiyatist Yayınevi'nden yayımlanan önceki öykü kitapları Diablo'nun Günlüğü ve Tanrıgöz'de hikâyelerinin ortak paydası ölümdü. Bu ilk romanda ise beklenenin tam aksine ölüm yok. Kitabın isminde geçen de fiziki ya da ruhani bir ölüm değil, bir nevi edebi ölüm...

İsimsiz, dört karakter üzerinden süre giden Bu Kitabın Yazarı Öldü okuru, yazarın yarattığı atmosferin içine çekiyor ve kısa bir okuma serüveni boyunca da bırakmıyor. Büyülü gerçekçiliğin izlerini sürebileceğiniz sürükleyici bir eser.