Bir yolculuktan fazlası
Nobel Ödüllü Peter Handke’nin Meyve Hırsızı sadece bir yolculuk hikâyesine odaklanmıyor. Yabancılaşma, doğa-insan ilişkisi, kimlik gibi temalar yazarın detaycı anlatımıyla ve üslubuyla ‘destansı’ bir hava kazanıyor.

İlke KAMAR
Yol ve yolculuk birçok sanat dalında olduğu gibi edebiyatın da merkezinde oldu. İlk sözlü anlatılarda, destanlar ve masallarda da bunu görmek mümkün. Günümüz öykü ve romanlarında ise keşfetmek, kaçmak, bulmak ya da kavuşmak için defalarca yolculuk yapıldığını görürüz. Yol yine kıvrılıp uzanır ama yola düşenler daha çok kimlik krizi, yalnızlık ve varoluşsal çatışmalarla harekete geçerler. Tıpkı Nobel Ödüllü Peter Handke’nin Meyve Hırsızı’nda olduğu gibi. Bu romanın sadece bir yolculuk hikâyesine odaklanmadığını fark ederiz. Okurun bir düşünceden diğerine geçmesini sağlayan yapıyla karşılaşırız demek mümkün. Yabancılaşma, doğa-insan ilişkisi, kimlik gibi temalar yazarın detaycı anlatımıyla ve üslubuyla ‘destansı’ bir hava kazanıyor diyebiliriz. Peter Handke tüm yazın hayatı boyunca, popüler bir olayla, klasik olay örgüsüyle, çatışma kalıplarıyla yazmayı seçmez. Hal böyle olunca onu bilen okurlar da eserlerinde merak ve heyecan duygusu aramaz demek yanlış olmayacaktır. Meyve Hırsızı da böyle bir eser. Yazar merak ettirmekten, olay örgüsünden çok izlenimlere odaklanıyor romanda. Olay örgüsünün geliştirilerek anlatılmadığı roman, anlatıcının bakış açısının çeşitlendiği yapıda ilerliyor. Dahası yazar okuru hikâyeye değil kendi hislerini düşünmeye itiyor Meyve Hırsızı’nda. Bu yüzden romanın doğanın ve insan ruhunun derinliklerine giden dikkat ve sabır isteyen bir seyahate dönüştüğünü söyleyebiliriz. Belirli bir olay akışında ilerlemediğimiz için yol aldıkça çok yönlü anlatım karşımıza çıkıyor.

Peter Handke
Çeviren: Regaip Minareci
Ayrıntı Yayınları, 2024
SEMBOLİK BİR SEYAHAT
Handke, hikâyesini, bir arının anlatıcıyı sokmasıyla başlatır. Anlatıcı bu durumdan memnundur çünkü arının sokmasının yararlı olduğunu biliyordur. Ayrıca başına gelen bu durum onun harekete geçmesini sağlayacaktır: “Sokulmayı ikinci bir nedenden dolayı memnuniyetle karşılamıştım. İşaret olarak kabul etmiştim. İyi ya da kötü bir işaret mi? Ne iyi ne kötü, hatta ne de uğursuzdu, bir işaretti yalnızca. Arı sokması hamle işareti vermişti. Yola koyulmanın zamanı geldi. Bahçeden ve çevreden kurtar artık kendini. Git uzaklaş. Hareket vakti artık. Bu tür işaretlere ihtiyacım mı vardı? O Gün için evet, yalnızca kuruntu ya da yaz günü düşü olsa bile, evet.”
Böylece Paris’in dışında köyde sakin yaşam süren anlatıcı Meyve Hırsızı diye adlandırdığı kadını görmek için yola koyulur. Çıktığı seyahat sonrasında Meyve Hırsızı’na, daha sonra romanın merkezinde yer alan Alexia adında gizemli bir kadına ulaşır. Bundan sonra, hikâyede fiziksel özne olmayı bıraktığını anlarız, artık meyve hırsızına eşlik eder. Küçük yaşta meyve çalmasıyla başlayan Alexia’nın yol hikâyesi ülkenin kuzeyinden Fransız kırsalına kadar devam eder. Bu karakterin yazarın eserlerinde sıkça rastlanan anti-kahraman özellikleri taşıdığını görürüz. Meyve toplama anlatıcının bakış açısı ve özellikleriyle her seferinde başka bir boyut kazanır romanda. Hayatın yeni anlamını arama amacıyla yola çıkan karakterin basit gibi görünse de çok derin katmanlara sahip, sembolik yolculuk hikâyesinin sadece bireysel değil insanlığın varoluşsal sorularını da okura hatırlatan bir görüşe evirildiğini fark ederiz çok geçmeden.
DOĞA, HİKÂYENİN TEMEL UNSURU
Handke’nin, tüm bunların dışında doğayı adeta karakter gibi kullandığını söyleyebiliriz. Ağaçlar, gökyüzü, bulutlar, çimenler ve sessizlik temel unsurlar olarak karşımıza çıkıyor Meyve Hırsızı’nda. Yolculuğun her adımında anlatıcının gördüklerine sanki biraz daha yaklaşıyoruz. Fransa’nın kırsal bölgelerindeki doğa, sadece bir arka plan değil karakterin dünyasını yansıtmada bir araç oluyor, roman ilerledikçe bunu daha çok gözlemliyoruz. Detaylı doğa betimlemelerinin bir taraftan da zamansızlık hissi yarattığını söylemek mümkün. Alexia’nın yolculuğu modern dünyanın yarattığı kaotik ortamdan kaçıp sade, basit bir yaşama kavuşma isteği olarak da okunabilir. Bu istek birçok soruyu da beraberinde getirir. Hem kendimize hem de kendi türümüze dair katmanlı sorular gibi gelse de uzak bir görme mesafesi zamanla kısalıyor. Yazarın bu soruları zihinlere taşıdığı bir zaman dilimi eşlik ediyor bize. “Meyve hırsızı nehirde böylece yüzerken, kendini suya bırakıp sürüklenirken ve ayağa kalktığında su seviyesi omuzlarına gelirken ölçülemeyen ve her şeyden önemlisi ölçülmesi gerekmeyen zamana aynı şekilde farklı olan ufuk eklendi. Kadının ağlaması da farklı oldu, insan farklı bir şekilde dikkat kesiliyordu, farklı bir şey algılıyordu. Dikkat mı kesiliyordu insan? Evet, insan. Evet, kadın. Şunu fark etti: Yosun yeşilinin renk gücünün farklı bir ışık yaymasının ötesinde, vadilerde yaşayan canlılar -şimdilik sadece küçük olanlar az sayıda ortadaydı-dışarıdan kadın ‘dış’ dünyadan) sivrisinek süreleri dışında kendilerini tek tek gösteriyordu. Şurada pervane, ötede kızıl gerdan, beride yusufçuk, karşıda geyik böceği…”
DETAYLI BİR ANLATIM
Meyve Hırsızı’nın dikkat çekici yanlarından bir diğeri yazarın yalın dilden uzak durması ve detaylarla dolu anlatımı. Şiirsel anlatıyla da okuru klasik olay örgüsünden uzaklaştırma becerisiyle de ilgili bu. Handke’nin dili doğa tasvirleri, karakterlerin içsel monologlarıyla dolu anlatımının derin okuma yapmaya izin verdiği tutum var aslında. Olaydan çok izlenime odaklanan Handke’nin bu üslubu bazı okurlar için zorlayıcı olsa da yazarın temel amacının bu olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü yazar okurun kendi düşüncelerine odaklanmasını da istiyor. Romanın diğer güçlü yeri ise Handke’nin dilin sınırlarını ve gücünü sorgulama becerisinde saklı. Yazar bunu yaparken iyi bir dinleyici olduğunu da bize gösteriyor. O doğanın, insanlığın ve medeniyetin seslerini duymakla yetinmeden, kendi ‘yazın sesine de’ kulak vererek roman üzerindeki etkinliğini artırıyor. Handke’nin dilinin denetleyicisi durumunda olduğu da söylenebilir.
Bu yüzden belki de, 70’li yaşlarında kaleme aldığı ‘Meyve Hırsızı’ onun en önemli deneysel romanlarından biri kabul ediliyor. Yazarın dil ve doğa betimlemelerine yoğunlaşması, sanatsal anlatım gücünü ve felsefi yaklaşımı derinlikli katmanla sunma becerisi bazı eleştirmenler tarafından ‘başyapıt’ değeri görmesiyle sonuçlanmış. Romanın olay akışında yol aldıkça bunu söylemek mümkün. Ana karakter Alexia’nın zaman dışı yerler arayışında ona eşlik etmek gerçekten sabır istiyor. Bu yolculukta birçok masal bize eşlik etse de 2017’ye ait manzaralar da görebiliyoruz. Tuhaf karşılaşmaların defalarca tekrarlandığı içsel yolculuk romanı diyebiliriz Meyve Hırsızı için.