Google Play Store
App Store

BirGün bugün siyasi, iktisadi ve tekno-oligarşiden bağımsız haber yapılabilen, yazılabilen birkaç mecradan biri. Siyasi ve iktisadi despotizme, tekno-oligarşik medyaya karşı emeği ve hürriyeti savunan bir gazete.

BirGün: Haysiyet, kasvet ve hürriyet
Fotoğraf: BirGün

BirGün 21 yaşında! 21 yaş denince aklıma Nazım’ın Kuvayi Milliye Destanı’ndaki o müthiş dizeleri gelir:

Topçu evvel mülâzımı Hasan’ın

yaşı yirmi birdi.

Kumral başını gökyüzüne çevirdi,

kalktı ayağa.

Baktı, yıldızları ağaran

muazzam karanlığa.

Şimdi bir hamlede o kadar büyük,

öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki

bütün ömrünü ve hâtırasını

ve yedi buçukluk bataryasını

ağlanacak kadar küçük buluyordu.

Belki 21 yaşındaki topçu teğmeni Hasan’ın Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı büyük ve şöhretli işler yapmak için bütün ömrü, hatırası ve yedi buçukluk bataryası ağlanacak kadar küçüktü ve durum kasvetliydi. Ama Hasan umutsuz değildi! Nazım’ın dizeleri büyük zorluklar ve imkânsızlıklar içinde, kasvetli zamanlarda insanın çaresizliğinin ve azminin de pek özlü bir anlatımı. Bir yandan bütün ömrünü ve hatırasını ve yedi buçukluk bataryasını ağlanacak kadar küçük bulmak ama bir yandan büyük bir iş için taş üstüne taş koymak. Nazım’ın bu dizelerine Yalçın Küçük bir kitabında “21 yaşında imkânsız Hasan” başlığını koymuştu. Ama bence 21 yaşında da mümkün!

21 YILDA BİRGÜN!

Teğmen Hasan 21 yaşını ağlanacak kadar küçük bulsa da BirGün 21 yılda büyük işler başardı. 21’inci asrın başlarında ve Türkiye’nin kara ve kasvetli zamanlarında bağımsız ve kamucu gazeteciliğin var olabileceğini gösterdi. Bu zor zamanlarda BirGün ve bir birkaç eleştirel mecra, anaakım medya dışında, patron ve hükümet gazeteciliği dışında bir başka haberciliğin ve gazeteciliğin olabileceğini gösterdi. Patronsuz ve halkçı gazeteciliği var etti. Bu az şey değil. 21 yıl insan hayatı için uzun ama toplumsal hayat için kısa bir süre. 21 yaş elbette insan için genç ve epeyce erken bir yaş. Ama günlerdir ülkenin sokaklarını cesaretle, umutla, inançla dolduran gençlerin yaşı da 21! Gençler “21 yaşında da mümkün” olduğunu gösteriyor!

Bu 21 yılda Türkiye’de gazetecilik iyiye gitmedi, ifade özgürlüğü iyiye gitmedi. Emeğin halleri hiç iyiye gitmedi. BirGün yayın hayatına başladığında Türkiye’nin demokratikleşme ihtimali konusunda daha iyimserdik. Bugün despotik ve distopik bir rejimde, kasvetli bir zamanda yaşıyoruz. Gazetecilik, habercilik ve araştırmacılık hiç olmadığı kadar tehlikeli hale geldi.

Bu 21 yılda gazetecilikte, habercilikte sadece teknoloji değişmedi. Sadece analog yayıncılıktan dijitale bir dönüşüm olmadı. Gerçeği tahrif etmenin, ters yüz etmenin, imal etmenin binbir yöntemi gelişti. Orwell’in 1984’ündeki “Gerçek Bakanlığı” günümüzün sofistike tahrifat ve dezenformasyon mekanizmaları ve merkezleri karşısında zavallı kalır.

21 yıl olmuş. BirGün’ün çıktığı Nisan 2004’ten başlayarak düzensiz yazılar da yazdım ama emeğin hallerini anlattığım bu köşede Ocak 2005’te düzenli yazmaya başladım. Arada sırada yazdığım düzensiz yazıları da sayarsak binden çok fazla yazı yazmış olmalıyım. Bugün bu 20-21 yıllık kesit üstüne bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Bu 21 yıl boyunca yayıncılıkta çok şey değişti. Analog mecralar düşerken dijital mecralar yükseldi. Kâğıt tirajın önemi azaldı. “Tık”, görülme ve etkileşim sayıları önem kazandı. İktisadi ve siyasi gücü elinde bulunduran tekno-oligarşi dijital bir emperyalizm yarattı. Geçmişin konvansiyonel sansürünün yerini tekno-oligarşik algoritmalar ve envaiçeşit kontrol araçları almaya başladı.

Ama gazeteciliğin haberciliğin esas meselesi değişmedi ve değişmeyecek: Gerçeği aramak, halkın gerçeğini aktarmak ve kamu yararını savunmak. Bugün gerçeği aktarmak, halkın sesini duyurmak ve kamu yararını savunmak her zamankinden zor ama bir o kadar da anlamlı. O yüzden günümüzde gazetecilik daha fazla haysiyet ve cibilliyet meselesi haline geldi.

Bu 21 yıl boyunca BirGün’de çok şey değişti. Gazetenin logosu ve tasarımı değişti, gazeteci ve yazar kadrosu da epeyce değişti. İlk yazar kadrosundan bugün yazmaya devam eden sadece birkaç kişi var. Başlangıçtan bu yana devam eden birkaç yazardan biriyim. Gazetenin mutfağında değilim, gazeteci değilim, “hariçten gazel” okuyan bir gönüllüyüm. Kendimi bir tür nöbetçi olarak görüyorum. Emeğin hallerini, hak arayışlarını ve mücadelelerini aktarmakla sorumlu bir nöbetçi. Umarım bir nebze bunu yerine getirebiliyorum. BirGün’de yetişen, yazan daha sonra başka mecralarda çizgilerini ve ilkelerini sürdüren demokrasi, özgürlük ve emek için yazmaya devam eden nice eski BirGün’cü var. BirGün bir okul olma özelliğine de sahip.

BirGün’deki yazı maceram içinde hatırladıkça içimi acıtan, hicap duyduğum konular da var. Bunlar biraz da memleket “aydınının” iktidarla ve güçle imtihanı, haysiyet ve cibilliyet babında konular. Yıllarca BirGün’de yazan ve mutfağında çalışanlardan bir bölümünün hazin öyküsünden söz ediyorum. Muhalif, özgürlükçü, solcu bir kimlikten gelip muktedirin “entelektüel bodyguardlığını” tercih edenler bunlar. Adlarını anıp, yazdıkları üzerinde durmayacağım. Sel gider kum kalır. Sadece onlarla bir dönem aynı sayfalarda yazmış olmanın talihsizliğini not etmek istedim. Bugün başka düzlemlerde de sıkça rastlanan bu haysiyetsizlik örneklerine artık gülüp geçiyorum. Yazık onlara!

DESPOTİZME VE TEKNO-OLİGARŞİYE KARŞI

Bu ağır tahakküm ve kasvet döneminde gazete yapmak ve gazete yaşatmak zor iş. Bu 21 yıl boyunca gazetede eksikler, hatalar ve yol kazaları oldu. Keşke böyle olmasaydı dediğim işler oldu. Ama BirGün gazeteciliğin hakkını vererek yapan, teslim olmayan ve gazeteciliğin bayrağını yere düşürmeyen birkaç gazeteden biri olarak, “halkın gazetesi” olarak kaldı. Bu dönem aynı zamanda Türkiye’de gazeteciliğin güç sahipleri ile ekonomik ve siyasi oligarşiyle imtihanıydı. BirGün bu imtihandan başarıyla geçti.

BirGün bugün siyasi, iktisadi ve tekno-oligarşiden bağımsız haber yapılabilen, yazı yazılabilen birkaç mecradan biri. Siyasal ve iktisadi despotizme, tekno-oligarşik medyaya karşı toplumu, emeği, yurttaşı, özgürlüğü ve demokrasiyi savunan bir gazete. Bunun günümüz Türkiye’sinde nasıl kıymetli bir imkân olduğunu söylemeye bile gerek yok.

BirGün’deki 20 yılı aşkın yazı macerama baktığımda, yazmam gereken ama yazamadığım, atladığım, sıranın gelmediği pek çok yazı olduğunu söyleyebilirim. Ama “Yazarsam acaba yayınlanır mı, müdahale edilir mi” dediğim hiçbir yazı olmadı. Sanırım BirGün’de yazmanın en güzel yanı bu.

Ülkenin giderek açık bir hapishaneye dönüştüğü bu kasvetli günlerde insanın kendi hapishanesini yapması da çok kolay. Korktuğu için konuşmamak, yazmamak kendi hapishanesini yapmakla eş değer. İşte burada da haysiyet ve vicdan meselesi önem kazanıyor.

Teşbihte hata olmaz! Bazı “tanrısal” mesleklerden söz edilir. Bu meslek mensupları asimetrik bir güce ve etkiye sahip olurlar. Kimi elinde kamu gücünü bulundurur. Kimi mesleğinden ve yeteneğinden dolayı olağanüstü bir güce ve etkiye sahip olabilir. “Tanrısal” meslek mensupları güç sarhoşu da olabilirler. Ellerindeki devasa gücü yıkıcı amaçlar için de kullanabilirler. Zor zamanlar bu meslek mensupları için turnusol kâğıdıdır. Hekim, hâkim, gazeteci, sanatçı kimi “tanrısal” güçlere sahip meslek erbabı arasında sayılabilir. O yüzden zor zamanlarda nasıl davrandıklarına herkesten çok bakılır. Dante’den mülhem bir söze göre “Cehennemin en karanlık yerleri zor zamanlarda tarafsız kalanlara ayrılmıştır.” “Tanrısal” meslek erbabı için tarafsız kalmak da kötülüğe sessiz kalmak da ortak olmak da unutulmaz.

Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi’nde (1876) “Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet/Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten” der. Zulümle, kötülükle baskıyla hürriyeti ve vicdanları susturmak ne mümkün! İnsan haysiyeti ve vicdanı olduğu sürece gazetecilik de susmayacak, gerçeğin sesi kendine bir yol bulup yankılanacak!

Zor zamanlarda haysiyetli, cibilliyetli ve vicdanlı olmaktan daha kıymetli ne olabilir! Haysiyetli ve vicdanlı bütün gazetecilere selam olsun, BirGün’ün 21 yaşı kutlu olsun! BirGün’ü var edenlere selam olsun!