Bitmeyen mevsimin fotoğrafı
-Değerli dostum Cüneyt, iyi ki yaşadın!-*
Hakkari'de Bir Mevsim (1983), müthiş bir 'yabanda yabancılık' filmidir. Buradaki yabancılık halinin, Camus'nün Yabancı'sındaki gibi varoluşsal bir yabancılaşmayla ya da Yakup Kadri'nin Yaban'ındaki gibi uzlaşılmaz bir yabancılıkla ilgisi yoktur. Hatta Ferit Edgü'nün Hakkari'de Bir Mevsim'indekinden bile farklıdır. Bu iç burkan yabancı olma hissinin sorumlusu, Genco Erkal'dır. İyi ki yaşadın, Genco Hocam!
Genco Erkal oradaki isimsiz sürgünü öyle bir oynar ki, Hakkari'nin kolayca gidip gelebileceğimiz bir şehir değil, bambaşka bir ülke, hatta belki bambaşka bir gezegen olduğu duygusunu yaşatır.
Filmin finaline ulaştığımızdaysa bu yabancılık hali öyle bir değişim geçirmiştir ki, yabancının yuvasının orası olduğunu, yabandan başka gidebileceği hiçbir yer olmadığını anlarız. İyi ki yaşadınız Ferit Edgü, Onat Kutlar, Erden Kıral!
∗∗∗
Hoca (isimsiz sürgün), uzaklardaki sevgilisine bir mektup yazar, hiç gönderilmeyecek bir mektup: “Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı... Gelsen ve görsen bu insanları... Sen, beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim! Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun. Bugüne değin fotoğraf makinasını elime almadığımı bildiğin halde!
Ama akıllıca bir öneri; akıllıca, etkili ve çağdaş! Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma, çeker fotoğrafını yollarım. 'Burası işte böyle, gördüğün gibidir.' derim. 'İşte burda yaşıyorum.' derim. Çocukları anlatacağıma, portrelerini çeker yollarım. Kayalarda ve karda, şahrem şahrem yarılmış pabuçsuz çorapsız ayakların, cüzzamlı ellerin fotoğraflarını çeker yollarım. Tozlu bürokrat masalarını, mahkeme duvarı gibi suratların fotoğraflarını; büyük azgın köpeklerin, çıplak, ağaçsız dağların, çaresiz insanların yaşadığı bu soğuk yeryüzü cennetinin, tezekleri tükendiğinde insanların kendi soluklarıyla ısındıkları bu dağ başı köyünün, çekerim fotoğrafını yollarım!
Fotoğraf demek uygarlık demek... Tüm uygarlıkların üstüne ettiğim burda, bu çağdaş aleti kullanıp yüzlerce, binlerce kare fotoğraf çeker yollarım sana! 'İnsanlık Freski' başlığıyla sergiler ya da bir kitapta toplarsın. Yalnız sana değil, tüm tanıdıklarıma, uygarlığın ortasında yaşayan tüm insanlara da yollarım; duvarlarını bu güzel fotoğraflarla kaplasınlar, içinde bulundukları durum için tanrılarına şükretsinler, yatıp kalkıp yakarsınlar, adaklar sunsunlar! ”
∗∗∗
Hoca (isimsiz sürgün) kötü bir düş görür. Kurtların uluduğu, köpeklerin en vahşi biçimde havladığı, Hoca'nın 'Çocuklara bir şey oldu!' diye korkuyla yatağından fırlayıp dışarıya çıktığı çok gerçekçi bir düştür bu. Bunun bir rüya olduğuna bir türlü inanamayan Hoca, düşünde gördüklerinden biri olan Zazi'yle konuşmaya gider. Yanlarında Zazi'nin oğlu Fazıl da vardır.
Hoca: “Sor bakalım anana Fazıl, geçen gün dağdan ot indirirken niye bağırmış?” Fazıl, annesinin kulağına fısıldayarak bir şeyler söyler. Zazi de aynı şekilde fısıltıyla karşılık verir. Fazıl Hoca'ya döner: “Anam anlamamıştır Hocam, 'Ben bağırmadım' der.”
Hoca neden Zazi'ye doğrudan kendisi sormaz? Çünkü Zazi ile Hoca, farklı diller konuşan ve birbirinin dilini bilmeyen insanlardır. Bu yüzden Hoca, Fazıl'dan çeviri yardımı almaktadır.
Peki Fazıl ve Zazi neden fısıldaşırlar? Çünkü yıl 1983'tür; ülke faşist darbeciler tarafından yönetilmektedir ve o dilin konuşulması, birilerince duyulması, hatta öyle bir dilin varlığının iddia edilmesi bile yasaktır. Bu yüzden, baştan aşağı her yanı Kürt olan Hakkari'de geçen filmde hiçbir karakter Kürtçe konuşmaz, konuşamaz.
Film Kürtçe mayınına basmaktan böylece kurtulur, ama yasaklanmaktan kurtulamaz. Yoksulluk üzerinden 'devleti aciz göstermek' suçunu işlediği için, 1988'e kadar 'yasaklı filmler' listesinde kalır.
∗∗∗
Romanın yazılmasının üstünden 47, filmin yapılmasının üstünden 41 yıl geçmesine rağmen, hiçbir şey daha iyiye gitmiş değil!
Bölgede demokrasi değil, RTE'nin 'alaturka başkanlık sistemi'nin uzantısı olan 'kayyımlık sistemi' hüküm sürüyor.
Dilleri hâlâ yasak... “Önce yaya” anlamına gelen sözcükler bile (Pêşî Peya), sırf Kürtçe yazıldığı için, “Türk Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir!” diyen sevgi dolu faşistlerce siliniyor.
Hatta bazı yönlerden daha da kötü durumdalar: Artık halay çekmek bile suç! Düşünsenize, Hakkari'de Bir Mevsim bugün çekilse, belki içindeki halay sahnelerini bile göremeyecektik!
Sevgiline çatıyorsun ama, bunu kimse kimseye anlatamaz Hoca! Bunun ancak fotoğrafını çekersin. Çeker ve yollarsın.
Kimse anlamaz belki, kimse o kadar derinden duyumsamaz, ama hiç olmazsa tarihe bir kayıt düşülür. Yaban ne, yabancı kim, bir 40 yıl sonra tekrar tartışırken birileri bakar o fotoğrafa...
*3 Ağustos, Cüneyt Cebenoyan'ı kaybedişimizin yıldönümü.