İki yıl evde oturmuş Covid-19 mağduru müzisyenleriz. Hadi biraz ucundan açtılar da yavaş yavaş konser falan yapmaya başladık.

30 Ağustos’ta vereceğimiz Zafer Bayramı konseri için Bodrum’dan İstanbul’a döndük piyanist dostum, sahnedeki partnerim Burçin Büke ile. Özgürlük Parkı, Kadıköy’ün en sevdiğim yerlerinden biri. Sahne, parka kurulan amfi tiyatroda. Bu beni daha da mutlu etti. Çıktık sahneye. Salon dolu.

Keyifliyiz.

Hava rüzgarlı. Daha ilk eseri çalarken Burçin’in notaları uçuşuyor. Hiç kasmıyoruz, gülüşüyoruz. Dostların arasındayız. “Var mı nota okumayı bilen, sayfa çevirebilecek biri” diye soruyorum seyirciye. Bizim Prof. Dr. Selçuk Basa geliyor Burçin’in yanına sayfa çevirmeye. “Sayfa çevirenimiz bile dünya çapında profesör” diyorum.

Hazır program durmuşken şu anonsu yapıyorum:

“Bugün bu programda size Nazım Hikmet’ten şiirler de okuyacağım. Siz tabii ki bu şiirleri daha önce en iyisinden, Genco Erkal’dan dinlediniz. Dolayısıyla lütfen hadsizliğimi mazur görün. Bugün benden dinleyeceksiniz, tahammül göstermeye çalışın. Ama şunu unutmayalım: Büyük ustamızı dünya ayakta alkışlarken biz onu hapis cezası ile yargılıyoruz. Şimdi büyük ustamızı, Genco Erkal’ı alkışlayalım ve öyle başlayalım konsere!”

Alkış kopuyor...

Su gibi akan, tertemiz bir konser yapıyoruz. Çoğu şarkıyı izleyicimizle beraber söylüyorum. Mis.

Konser bitiyor. Kulise geçiyoruz. Albüm imzalatmak isteyenler, fotoğraf çektirmek isteyenler geliyor. Dostlar geliyor. Yarım saat kadar kuliste kaldıktan sonra çocukluk arkadaşım Canberk Busun ile beraber, herkesle vedalaşıp arabamıza doğru yol alıyoruz. Bir elimde çantam, diğerinde notalarım.

Olan o anda oluyor. Karşıdan biri bana doğru geliyor. Eşim dostum herhalde diye düşünüyorum. Konseri tebrik edecek sanıyorum. Ben öyle sanadurayım, gözümün ortasına yumruğu yiyor ve kendimi yere atıp cenin pozisyonu alıyorum. Ya bir yerde görmüşüm, ya bir yerde duymuşum. “Bu, bu, vurun, vurun” diye bağırıyor benim “eşim dostum herhalde” sandığım. Ayağımdan yerde sürüklüyor. Bir diğer kişi de ona tekmeleriyle katılıyor. Canberk’i de düşürmüşler yere. Bağırıyoruz, çağırıyoruz, güvenlik koşuyor, kaçıyorlar.

43 yaşımdayım. Bu güne kadar ne ben kimseden bir yumruk yedim, ne birisi benden. Hayatımda hiç fiziksel bir kavganın öznesi olmadım. Bunun da olacağı varmış.

Emniyet’in tüm birimlerine teşekkür ederim öncelikle. Çok titiz bir çalışma yürüttüler ve kısa sürede iki şüpheliyi yakaladılar. Diğer şüpheliler ise hâlâ aranıyor. Yakalananlar ise serbest bırakıldı. Dava açılması durumunda tutuksuz yargılanacaklar. Hukuk sistemimizde ciddi bir sorun bu, çözülmesi lazım.

Bu saldırı bir ilk değil. Belli ki son da olmayacak. Benim olaydan bu yazı yazılana kadar geçen sürede bile kaç tane benzeri hadise yaşandı.

Bu ülkenin aydınlarına böyle korkakça, alçakça, kalleşçe saldıracaklar. Çünkü kavgalarını başka türlü yapamazlar. Bir saksıdan daha işlevsiz kafaları ve günlük on kelimeyle konuştukları dilleriyle ellerinden gelen bu. Beni, bizi, tanıdıklarını bile sanmıyorum. Ancak azmettiricilerinin paralı askerleri olabilecek, bir odundan farkları sadece nefes almak olan bu gençleri bir gün gelecek, alıp karşımıza oturup konuşacağız ve soracağız: Neden? Utandıkları gün değişimleri başlayacak.

Gerek bu sütunlarda gerekse sosyal medya hesaplarımda defalarca yazdım: DAYANIŞMA!

Elimden geldiğince herkesle de dayanışma içinde oldum. Bu talihsiz günlerde de beni dostlar yalnız bırakmadı. Hâlâ cevaplayamadığım binlerce mesaj var. Herkese çok teşekkür ederim.

Ancak şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Sanmayınız ki bu yenilen yumruklar falan bireyseldir. Hayır efendim, hepiniz bu kör cehaletin, bu ortaçağ karanlığının zulmünden payınızı bir gün alabilirsiniz. Onun için “geçmiş olsun” dediğiniz kişi ben değilim aslında.

Şunu da unutmayın:

Bazı ünlülerimiz var ki “özelden” mesaj atmayı, ya da aramayı tercih ettiler. En basit tabiriyle şöyle söyleyeyim: YEMEZLER!

İlan edeceksiniz! Sadece benim için değil, haksızlığa kim uğradıysa! “Ona atılan yumruk bana atılmıştır” diyeceksiniz! “O yalnız değildir” diyeceksiniz! Yoksa günün birinde yumruğu yediğinizde yalnız kalmaya mahkumsunuz! İki dizide de oynamayıverin yahu! İki konserinizi de iptal etsinler. Emin olun, iyi hissedeceksiniz.

Başlığı biraz gülerek başlayalım diye böyle attım. Yazının sonuna geldiğimde şunu fark ettim ki evet, biz de size vuruyoruz.

Sazımızla, sözümüzle, kalemimizle sizi öyle bir dayak manyağı etmişiz ki!