Dün sabah güne, Beypazarı marka sodanın yüksek miktarda bor içermesi nedeniyle İsviçre’de satışının durdurulması haberiyle başladık. Doğurganlığı etkileme olasılığı varmış. Türkiye’deki benzerlerinde durum nedir bilmiyoruz, hükümet ne yapacak onu da bilmiyoruz. Malum bor bizim burada kutsal element, temizlik malzemelerinde bile kullanıyoruz. Belki de o amaçla kullanıp sorunu çözerler, büyütülecek bir mesele değil.

Bayramda Fransa’ya incir göndermişiz. İncirler soda kadar şanslı değilmiş, sınırda yakalanmışlar kontrole. Sınır değerlerin 10-15 kat üstünde aflatoksin bulunduğu için onlar da 11 Nisan’da memleketlerine kesin dönüşe zorlanmışlar. Aflatoksin kanserojen bir madde ama malum bize bir şey olmaz. Umarım yetkililerin söylediği gibi yakılmaz, biz yeriz.

Avrupa’nın Gıda ve Yem İçin Hızlı Uyarı Sistemi (RASFF) kayıtlarında Türkiye oldukça popüler bir ülke. Son bir haftada hangi ürünler gümrükteki kontrollere takılmış, hangileri geri gönderilmiş bakıyorum.

Sallama çayda, kardiyolojik ve psikiyatrik yan etkileriyle bilinen sibutramin çıkmış, İtalyanlar geri göndermiş. “Potansiyel tehlike” kategorisinde. Zayıflama amaçlı kullanılan bu riskli madde acaba bir zayıflama çayında çıkmış olabilir mi? RASFF kayıtlarında bu bilgi yok. Sağlık Bakanlığı yetkilileri elbette peşine düşüp, analizleri yapacak, bir risk varsa Avrupa’daki ülkelerin yaptığı gibi marka bilgisini kamuoyuyla paylaşacak, ürünü toplatacaktır diye düşünüyorum. Yoksa tüm rejim çayları zan altında kalır. Yanlış mı düşünüyorum ey rejim yapanlar, siz söyleyin.

∗∗∗

Fransızlar bir başka incir kargosunda yine aflatoksin bulmuş, sağlam bir degajmanla onları da yurtlarından uzaklaştırmışlar.

Almanya’ya bizi daha fazla kıskanmaması için ekmeğe sürüp yiyebilecekleri tatlı bir şey göndermişiz ama içinde alerji yapabilecek fındık ve fıstık olduğunu yazmayı unutmuşuz. Gümrüğe takılmış. Sorun değil, biz yeriz. Bizde alerjiden ölen olsa, “Ne yedin” diye soran olmaz. Bir şey yiyebiliyor olması zaten şükredilecek bir durum. Şükreder, Allah devletimize zeval vermesin deyip geçeriz.

Bu arada biri Fransızları durdursun, 11 Nisan’da üçüncü kez incirde aflatoksin bulmuşlar.

Almanlar da boş durmamış, aynı gün Türkiye’den ithal ettikleri susam ezmesinde salmonella bakterisi yakalamışlar. İlginçtir, 8 Nisan’da İspanya’ya gönderilen susam ezmesinde de aynı durumla karşılaşılmış. Onlar da şutlamış bizden giden ürünleri. Türkiye’den gelen bakteriye bile vize vermiyor Avrupa artık.

Türkiye’ye en çok ürün iade eden kazanıyor. Fransa-Almanya kapışmasında durum Fransa lehine 3-2 ama mavililerin incir aşkı durmuyor. Dördüncü incir kargosunda da kanserojen aflatoksin bulmuşlar. Fransa 4-2 öne geçiyor.

∗∗∗

Fransa gümrüğünde kesin Türkiye’ye gıcık birileri var. Türkiye’den gönderilen kimyon tohumlarında pirolizidin alkaloidi tespit etmiş, kimyonları da geri postalamışlar. Hızını alamamış, kurutulmuş kekiği de laboratuvara analize göndermişler. Onda da pirolizidin alkaloidi çıkmış. Gıda Mühendisi Bülent Şık pirolizidin alkoloitleri, belli bir doz aşıldığında karaciğerde ciddi hasarlara neden olabilen, kanser yapıcı ve genetik malzemede hasar oluşturucu kimyasal maddeler şeklinde tanımlıyor. Tanıştırmış olayım da siz kekik deyip geçmeyin.

Bulgaristan’a gönderilen taze biberle bir haftalık Avrupa Birliği gümrük maceramızı noktalayalım. Taze biberde acetamiprid bulunmuş. Zararlı böcekleri öldürmek için kullanılan bir böcek ilacı kendisi. Böcek bastıysa tarlayı zehri biraz fazla kaçırmış olabilir üreticilerimiz. Çok da takılmamak lazım. Memleketin bekasından önemli mi?

Özetle söylersek, Türkiye’de ne yediğimizi bize açık açık söylemedikleri için komşulara bakıp öğrenmeye çalışıyoruz. Baktıkça da hükümet zamlarla bizi aç bırakarak sağlığımızı korumaya çalışıyor olabilir mi diye düşünmeye başladım. Istakoz zor elbette de ucuza gelse ekmeği bile dışarıdan almak daha sağlıklı olabilir ülkemizde. Gülelim acınacak halimize.