Google Play Store
App Store

Yazının başlığı, siyaset literatürümüzdeki, daha çok bir dış faktöre işaret ederek, emperyalizmin ülkeleri fethedip yönetme stratejinin ifadesi. Çok eskilere giden ve kökenini Latincedivide et impera” kavramından alan strateji. İşe yaradığı tarihsel olarak defalarca kanıtlanmış bu stratejiyi yalnızca emperyalistler değil, otoriter rejimler de kullanır.

Öcalan’ı Meclis’e davetle başlayan ve Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in terörist ilan edilerek Silivri’ye gönderilmesine varan bir sürecin içindeyiz.

Bizi Esenyurt’a getiren süreç, iktidarın niteliğini doğru tanımlamış olanlar için “sürpriz” değil. Esenyurt Meydanı ise önümüzdeki süreçte yaşanacaklar açısından dilerim güzel bir sürprizin işareti olur!

O sürpriz; Türkiye’de demokratik bir dönüşümün, başta sol olmak üzere, mevcut rejimi “otokratik” olarak tanımlayan ve parlamenter demokratik bir rejime geçmeyi “en önemli” sayan herkesin birlikte mücadelesidir!

Özgür Özel, kendisinde önce “DEM Parti’nin sayın eş genel başkanının dayanışma mesajlarını”n da işitildiği CHP otobüsünün üzerinden Esenyurt Meydanı’na gelen “TİP milletvekillerine, EMEP vekillerine, SOL Partili üyelere yürekten teşekkür” etti. Mitinge destek verenler, Özel’in otobüsün üzerinde adlarını andıklarından da fazlaydı. Meydandaki bayraklar, Gelecek, Saadet ve Deva partilerinin açıklamaları, “Hak, hukuk, adalet” ve “Atanmış değil, seçilmiş başkan” taleplerinin geniş bir kesimce sahiplenildiğinin göstergesiydi.

Güçlendirilmesi gereken damar, tahkim edilmesi gereken cephe budur!

İktidar cephesi, attığı adımları “iç cepheyi tahkim etmek” olarak açıklıyor. Hadi buna inanalım. Ama tarihin ve siyaset biliminin öğrettiklerinden biliyoruz ki, iç cephe ancak demokrasi ve özgürlüklerle güçlenir, otoriterleşerek değil.

Tersine, otoriter rejimler iç cephesi en zayıf olanlardır. Yakın tarihimizde Saddam’ın Irak’ında, Kaddafi’nin Libya’sında da gördük bunu!

Konu Kürtlerse, Özel’in şimdi durduğu yer, iktidardan fersah fersah ileri: “Bir de bunlar dönüp ‘Terör sorununu biz çözeceğiz ama Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’ diyorlar. Bir ülkede bir sorun varsa sorunun sahibine sorulur. Eğer sorun olup olmadığını yaşayanlar değil yönetenler söylüyorsa o ülkede diktatörlük vardır demektir.

Bu ifadeden Sayın Özel’in rejimin adını da diktatörlük olarak koyduğu anlaşılırsa, ki geçmişte de benzer tanımlamalar yapmıştı, muhalefetin neyi nasıl yapması gerektiği bellidir: Ortak mücadele! Bölünüp parçalanmadan…

İktidar cephesi son hamleleriyle muhalefet cephesinin, başta da CHP’nin, potansiyel çatlaklarına bir terör “kaması” sokuyor. Gerilimi böylece artırarak muhalefeti parçalamayı hedefliyor. Yönetmeye devam edebilmesinin tek yolu “divide et impera”! Böl ve yönet.

Tam da bu nedenle iktidarın sesleri TV kanallarında, gazetelerinin haberlerinde ve köşelerinde canhıraş CHP’nin “terörle bağı”nı anlatıyorlar. Esenyurt’a “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve Afyonkarahisar Belediye başkanı Burcu Köksal katılmadı” diyerek kamayı en işe yarayacak yere sokuyorlar.

Eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu,sine-i millet” derken, yeni Genel Başkan Özel, CHP otobüsü üstünden bunun iktidarın oyununa gelmek olduğunu ilan ediyor. Sonradan orta yol bulunsa da iki genel başkan düzeyinde çatlak ve çatışma algısı pekişiyor. İktidar cephesi el ovuşturup kamayı kanırtıyor.

Solda parti içi tartışma, parti içi mücadele iyidir. Ancak, partiye karşı mücadeleye dönüşür ya da öyle algılanmaya başlanırsa o felaket olur.

İktidarın adını doğru koyar ve stratejisinin de “divide et impera” olduğunu kavrarsak, muhalefetin yapması gereken de net: Birleş ve mücadeleyi yükselt!