Google Play Store
App Store

Gecenin sonunda deplasmanda oynayan Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin aldıkları birer puanla , 3 Türk takımının toplam 9 puanlık potansiyeli olan bir gecede 9’da 2 çekmesi anlamına geliyordu. Bu da aklıma hemen o ünlü deyimi getirdi: “Bon pour l’Orient”

Bon Pour L'Orient*
FOTOĞRAF: AA

Buraya, bu kutsal mabede en son bir perşembe gecesi geldiğimizde, eleme turunda Lugano için kabus gibi, ev sahibi için ise “şölen” niteliğinde bir gece geçirmiştik. 5-1’lik skorla evlerimize dönerken, kendi liginde olduğu gibi, UEFA Avrupa Ligi’nde de Beşiktaş’ın bu sezon “iş yapabileceği” umuduna kapılarak, güle oynaya binmiştik, metroya-vapura-dolmuşa.

Evlatlarımıza nesiller boyu anlatılacak görkemli gecelerden biriydi.

Ama iş ciddiye bindiğinde, yani “Lig aşamasındaki” ilk maçta Ajax karşısında tam anlamıyla “sürklase” olan bir Beşiktaş vardı sahada. Zaten daha sahaya çıkarken bütün ayarlarıyla oynanmış bir takım görünümünde olan Siyah Beyazlı ekip, adeta “Ne işimiz var burada?” der gibiydi. Bu kadar kolay gol yiyebilen bir ekip hüviyeti ile o ligdeki her takımın iştahını kabartıyordu.

Zaten gücü belli olan ve dünyanın en zorlu liglerinden Bundesliga ekibi de bu heves ve duygularla geldi İnönü deplasmanına.

Ancak, geçen maça göre daha güven veren bir kadro ile, baka bir deyişle ideal onbirine daha yakın bir dizilişle çıktı Beşiktaş bu maça.

Kalede sakat olan Mert’in yerine Ersin.

İyileşen Masuaku ve Svensson’u kanatlarına almış, Paulista - Udokhai ikili stoperi ile 4’lü savunma daha bir güven veriyordu.

Orta sahada iki maçtır denenen Cher Ndour - Gedson ikilisi ilk dakikalarda ileriye iyi top yolladı. Bu da 5’nci dakikada iyi bir şut, 9’ncu dakikada (kırmızı kart şüphesiyle) VAR incelemesine de giden, Immobile’nin kahramanı olduğu bir teke tek gol pozisyonu yarattı. Ceza sahasının hemen dışında düşürülmesine hakem önce devam dedi sonra VAR’da gidip bakınca “zaten ofsaytmış” diye hevesleri kursakta bıraktı.

Konuk ekip E. Frankfurt’un ilk atağı, bu pozisyonun ertesinde geldi. Organize ve kısa paslarla gelişen atakta, son vuruş öncesi Beşiktaş defansı topu uzaklaştırmasa belki erken gol gelebilirdi.

İlk15 dakika geçilirken, Beşiktaş’ın daha önceki maçlarda izlediğimiz “kanat zaaflarını” (hem defansif hem ofansif) da yaşamadığını gören taraftar giderek biraz daha umutlanıyordu.

Ama kanatların bu durumuna rağmen az sonra 18’nci dakikada ceza sahası içine topu çok rahat sokan ve tam sıfırda düşürülerek durdurulan E. Frankfurt’lu Marmoush, kazandığı penaltı atışında  noktasında, durumu 1-0 yapıverdi.

İtirazlar sırasında Beşiktaş’ta Udokhai da sarı kart gördü.

Sonrası yine kabusun geri dönüşü gibiydi.

22’nci dakika bir serbest vuruş organizasyonunda topu bomboş önünde bulan Dina Ebimbe çok rahat bir vuruşla durumu 2-0 yaptı.

Deplasman seyircisi İnönü’de sesi daha çok duyulan taraf olmaya başladı bu dakikalarda.

Ev sahibi taraftar ise,. Ajax hezimetinin bir tekrarının yaşanacağı korkusuna daha o dakikalardan kapılıyordu.

Anlaşılan o ki, Beşiktaş’ın o kolay (hem de çok kolay) pozisyon veren karakterini iyi analiz etmiş, konuk takımın teknik heyeti. Bunu da futbolcular iyi hayata geçiriyordu.

25’nci dakikada bu kabusa katkıda bulunan anlar yaşadık. Rashica’nın harika getirdiği topa yapılan vuruş, elle kesilince, Beşiktaş penaltı kazandı. İmmobile, yani Beşiktaş’ın (garantili) penaltıcısı bunu gole çeviremeyip hayal kırıklığını iyice arttırıyordu.

Her şey bu kadar mı kötü gidebilir, bir gecede? Vallahi gider. Ve gidiyordu.

İlk dakikalarda Muçi ve Rashica’nın başarıyla taşıdığı toplardan da eser kalmamıştı. Orta sahada yapılan başarılı paslardan da... İleriye, Rafa ve Giro’ya bir türlü istenen toplar gitmemeye başladı. Frankfurt ekibi üstünlüğü sadece skor olarak değil, oyun olarak da ele geçirdi.

Beşiktaş’ın futbolunun, bu sezon iyi yönlerini hep överken dikkat çektiğimiz iki unsur vardı.

Artık ileri hızlı çıkabilen bir takım olmasına rağmen, “geriye hızlı dönüp hızlı organize olamama” zaafı nedeniyle, kendri ligimizde de görece zayıf takımlara bile bol ve cömert pozisyonlar veriyor Beşiktaş. Eyüp, Antalya, Kayseri değerlendiremedi. Trabzon zaten duvar örüp kapandı.

Ama, Frankfurt’un oyuncu kalitesi de bu zaafları affetmiyor tabii.

38’nci dakikada, en başta Gedson’un ustaca kazanıp pozisyon yarattığı topu Rafa aldı, götürdü, iyi açı bulup harika vurdu. Eintracht’ın Brezilyalı kalecisi Santos ve “direğin 90”ı golü önledi. O top gol olsa, İnönü’de iklim değişebilirdi. Ama dedik ya. Öyle bir gece değil. İlahlar öyle istiyor.

35 - 40 arası Beşiktaş’ın biraz daha iştahla gol arayan organizasyonlarını, usta bir alan savunması ile engelleyen Frankfurt, kalesine yaklaştırmamayı başardı Siyah Beyazlıları. Ev sahibi ekibin pas yapmasına izin veren ama isabetli şut bulmasına izin vermeyen, çok kontrollu bir defans organizasyonunu başarıyla uyguladılar.

Birinci devrede bu “Önce durdur, sonra hızla çık ve vur” taktiğini iyi uygulayan Frankfurt’ta, aldığı her topla tehlike yaratan Mısırlı Muhammed Marmoush’u nasıl durduracaklarını bilemedi Beşiktaşlılar. Adam, ilk yarıda  hallaç pamuğu gibi attı Beşiktaş defansını.

Defanstaki bu bariz hantallık, Türkiye’de olmasa bile Avrupa’da Beşiktaş’ın canını daha çok yakacağa benziyor. Hücumda hızlı organize olan takıma, defansta hızlı karyılık veremedin mi, cezayı kesiyorlar. Futbolun şaşmaz kuralı bu.

64’ncü dakikada, o ana kadar çok aksayan Rashica’nın yerine Semih’i, Svensson’un yerine de Onur Bulut’u oyuna soktu V. Bronckhorst.

67’de güzel bir duran top organizasyonunun son vuruşunu yapan Gedson’un şutu Paulista’ya çarpmasa Beşiktaş’ın golü gelebilirdi. Umut da gelebilirdi. Ama nafile.

Bu gece o gece olmayacak. Belli. 73’de bir daha denedi Beşiktaş. Bu sefer Cher Ndour’un akıllı ve ani şutu defanstan döndü.

78’de Gedson ve Cher Ndour’un yerine Salih Uçan ve J. Mario girdiler.

Beşiktaş ikinci yaır boyunca sürekli topla oynadı. Sürekli kale önünde etkili olmaya çalıştı ama bir türlü o istenen başarılı şutlar gelmedi. Frankfurt ise sürekli kontratak aradı. Bereket ki onlar da sonuçlandıramadılar. Ama skor tabelasındaki 2-0’lık rahatlık onları böyle oyuna bir anlamda zorluyordu.

Ve dakika 82. Yine böyle bir kontratakta, Knauf öyle rahat girip öyle inanılmaz bir zamanlama ile öyle güzel vurdu ki, kaleci Ersin dahil tüm stat donup kaldı.

Durum 3-0

Sonrası için zaten söylenecek söz kalmamıştı.

Bu kadar rahat kontratak yenmez.

83’te Beşiktaş Salih’in ayağından yakın mesafeden bir şut denedi ama Eintracht kalecisi tek kelimeyle harikalar yarattı. Sonrasında benzer birkaç top daha rakip kalede adeta eridi..

90 artı 2’de beklenen gol geldi.

Masuaku’nun isabetli şutu 90’dan Eintracht kalesini buldu ama o kadar geç ki…

Sonuç, 2 maçta toplam 7 gol yiyen ve bu lige şimdiden havlu atan bir Beşiktaş.

Gecenin sonunda deplasmanda oynayan Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin aldıkları birer puanla , 3 Türk takımının toplam 9 puanlık potansiyeli olan bir gecede 9’da 2 çekmesi anlamına geliyordu.

Bu da aklıma hemen o ünlü deyimi getirdi:

“Bon pour l’Orient”*

Fransız üniversitelerinin, 19’ncu yüzyılda Osmanlı topraklarından ve kendi sömürgelerinden gelen talebelerin diplomalarına *“Sadece Şark’ta geçerlidir. Ancak oralara yeterlidir” anlamına gelen aşağılayıcı bir tabirdir.

Maalesef Avrupa ligleri için en azından şu ana kadarki performansımız “Bon pour l’Orient” düzeyinde. Türkçesi “Gidin kendi liginizde oynayın abicim…”

Yalan mı?

Yani, bir nevi “Bundesliga nire? Süperlig nire?”

Değil mi abicim?