Boşluk ve çokluk
Sahi başlangıçta ne vardı? Mitolojiler kaos diyor, yani dipsiz bir boşluk: “Her şeyden önce kaos vardı” (Hesiodos). Kutsal kitap ise evreni söz ile başlatıyor: “Başlangıçta söz vardı” (İncil). Başlangıçlar önemlidir. Spider solitaire’den biliyorum; oyuna nasıl başlamışsanız, öyle devam eder, kartlar çözülmüyorsa tekrar başa dönmeniz gerekebilir. Ya da Adorno’nun deyişiyle “yanlış hayat doğru yaşanmaz”. Önce söz varsa, o sözün mutlaka bir de sahibi vardır. Ve sözün sahibi evreni kendi imgesine göre yaratır, hayatlar söze göre biçimlendirilir. Boşluk, Taoculuğa göre on bin varlığı, yani çokluğu içerir. Önce boşluk varsa, çok sesli bir evren çıkar ortaya ve hayatınızı kendiniz biçimlendirebilirsiniz. Tek bir sözün olduğu yerde sözün sahibi hakikatin de efendisidir, evren o hakikatin etrafında inşa edilmiştir. Ve despot bir sözüyle hayatı size zehir edebilir. Despotun kendi imgesine göre yarattığı bir evrende gündelik hayatın problemlerini çözmek için boş yere uğraşmayın. Defalarca denediniz, olmuyor, kartlar bir türlü açılmıyor, tıkandık. Nasıl başladıysanız öyle devam eder hayat. O halde başa dönmek ve yeni bir başlangıç yapmak gerekiyor, başlangıçlar önemlidir.
∗∗∗
Başa dönmek, tarihin başına, üst Paleolitik döneme geri dönmek değildir. “Tarih tekerrür eder” diyenlere de inanmayın, tekerrür eden tarih değil, sözdür. Tekerrür eden tarih, despotların ve onların sözüne inananların eseridir. Tarihi ancak dört gözle beklenen bir kurtarıcı tekerrür ettirebilir. Yeni bir başlangıç ancak şimdi ve burada boşluklar yaratmakla mümkün olabilir. Tek merkezli bir evrende hayatın ritmini ve melodisini belirleyen sözdür ve bedenler sözün ritmine göre devinir, melodisiyle kederlenir. Ancak parodik bir jest söz ile ritim, söz ile melodi arasındaki bağı koparabilir. Parodinin sözlük anlamı, başkalarının söylediklerini taklit etmek ve taklit ederken de başkalarının ciddi bir biçimde yaptığını gülünç, komik, grotesk hale getirmektir. Fakat parodinin daha eski bir anlamı daha vardır: “Parodi, şarkı ve söz, melos ve logos arasındaki ayrılığı gösterir” (Agamben). Antik Yunanda söz ile melodi arasındaki bağı ilk koparanlar “rapsodos”lardı (destan anlatıcıları). Rapsodoslar Homeros’un şiirlerini okurken ahenksiz melodiler kullanmaya başladılar ve söz ile melodi arasındaki geleneksel bağ çözüldü. Bu şiir okuma biçimi Atinaları gülmekten kırıp geçiriyordu. Müzik ile söz arasındaki geleneksel bağ çözüldüğünde boşluk ve boşluktan da on bin varlık, yani çokluk ortaya çıkabilir.
∗∗∗
Zifiri karanlıkta bedenin nasıl duyarlı hale geldiğini bilirsiniz, insan en küçük sese kulak kesilir. Böylesi zamanlarda gaipten sesler de duyabilirsiniz. İnsanı persona ve gölge olarak iki kısma ayıran Jung karanlık boşluğu insanın içine yerleştirmiştir. Kaos içinizdedir: “Kendi karanlığınızı tanımak, başkalarının karanlığıyla baş etmenin en iyi yöntemidir” (Jung). Gaipten gelen sesler, boşlukta kaynaşıp duran, henüz varlık haline gelmemiş çokluğun sesidir. Persona yüzeydir; insanın yüzeye tutunabilme, yüzeyde var olabilme yeteneği. Ancak yüzeye tutunabilenler hayatta kalabilir ve evren personalarla inşa edilir. Persona maskedir ve karanlık boşluk personalar tarafından maskelemiştir. Her varlığın kendilerine özgü maskesi vardır, varlıklar personaları sayesinden ayırt edilir. Kişilikler değiştikçe maskeleri de değişir ya da maskeler değiştikçe yüzeydeki şekiller de değişir. Fakat önce söz varsa hiçbir şey değişmez, tarih tekerrür eder, aynı olan hep geri döner. Hayatın değişimi söz tarafından engellemiştir. Fakat insan her an içine, karanlık boşluğa düşebilir ve boşluktan çokluğu, çok sesli bir evreni çıkarabilir.
Karanlıktan korkuyoruz, o yüzden ışıkları söndürmüyoruz. Ve sürekli despotlara yakalanıyoruz, tarih durmadan tekerrür ediyor. Fakat içimizdeki boşluk giderek büyüyor, korkumuzdan ışıklı yüzeylere, personalara daha sıkı sarılıyoruz. Başlangıçlar önemlidir. Bir kez olsun terk edin sözü ve boşlukla, boşluğun içerdiği çoklukla başlayın ve evren çoğalsın. Boşluk, despot ile hayat arasındaki geleneksel bağ çözüldüğünde serbest kalabilir. Çağdaşlık, sanıldığı gibi personaları parlatmak değildir. Çağdaş, “kendi zamanından gelen karanlık hüzmesini tüm yüzünde algılayan kişidir” (Agamben).