Google Play Store
App Store

Bakan Fidan’dan Çelik’e kadar tüm AKP’liler, MHP ile özdeşleşen işaretin Türkiye’yi temsil ettiğini açıklama yarışına girdiler. Artık futbol sahalarında Rabia, asker selamı değil, bozkurt işareti yapılmaya başlamışsa, bu AKP için düpedüz hegemonya yitimine işaret ediyor demektir.

Bozkurt, Rabia’yı dize mi getirdi?
Cumhur İttifakı’ndaki dümene geçme kavgası ülkeyi felakete sürükledi.

Cumhur İttifakı’nda yaşanan gerilim ve çatışma yeni bir durum değil. Yaşananlar, iktidarda dümene geçme ya da rejimin rengini belirleme geriliminden başka bir şey değildi. AYM’den Yargıtay’a, Van’dan Kulp’a ve en nihayetinde normalleşme tartışmalarına kadar uzanan birçok başlıkta bu gerilimin izlerini görmek mümkün. Aslında her bir başlıkta rejim ve devlet krizinden bahsettiğimizi belirtmek gerekiyor.

Bu itiş kakışın kavgaya dönüşüp derinleşmesinin, 14-28 Mayıs seçimini Cumhur İttifakı’nın kazasız atlatmasıyla hızlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu tarihten sonra ittifak bileşenleri gözünü bir sonraki döneme dikti. Bu dönem, bir anlamda Bahçeli ve Erdoğan’ın sahneden çekilmek zorunda olacağı tarihe işaret ediyordu.

İşte bakanlıklardan, Saray’a kadar tüm ülkeye yayılan esas mücadele de bundan sonra başladı. Bir anlamda rejim, bundan sonraki yaşamını nasıl, kiminle ve hangi yöntemle sürdürecekti sorularının cevabı aranıyordu. Bu tartışmayı perdeleyen tek fotoğraf, Erdoğan ve Bahçeli arasında uyumdu. Ancak hemen bir adım ötesinde çok şiddetli süren çatışmalar çıplak gözle bile görünüyordu. Üstelik bu sürece benzin döken 31 Mart seçim yenilgisini de unutmamak gerekiyor.

DÜMENE ÇOK SIKI SARILDI

Erdoğan, 31 Mart seçimi sonrası etrafındakilerin de telkiniyle MHP’yi sınırlayacak, bir anlamda köşede tutacak hamlelere yeltendi. Özgür Özel, Meral Akşener, Ayşe Ateş görüşmeleri bunlardan sadece birkaçıydı. Sürekli 50+1 tartışmasının gündemde kalması, cemaat ve tarikat örgütlemelerinin bakanlıklardaki gücünü artıracak girişimler, Gezi ve Kavala davaları ile ilgili yandaş medyada çıkan haberler de AKP’nin bu hamlelerinden bağımsız düşünülemez. İttifakın AKP kanadında bunlar yaşanırken, MHP de boş durmadı. Hiçbir çetrefilli yola sapmadan, bizzat Bahçeli’nin ağzından “istiyorsanız ayrılalım” restini çekti. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. AKP cenahı, Bahçeli’nin ne kadar “büyük bir devlet adamı” olduğunu tam da bu açıklamadan sonra tekrar hatırladı. Erdoğan, hiç zaman kaybetmeden Bahçeli ile ilgili övgü dolu sözlerle yolu açtı. Sinan Ateş davası tam da MHP’nin istediği gibi gitmeye başladı ve ardından muhalefetle köprüler atıldı. İktidar içinde yaşanan bu gelişme, iktidar ikliminde de etkisini gösterdi. Her şeyi ile vasat bir sporcu olan Merih Demiral’ın Avrupa şampiyonasında sahasının ortasında MHP ile özdeşleşen işareti yapmasının bile arkasına dizildiler. Dışişleri Bakanı Fidan’dan ümmetçiliğiyle bilinen Ömer Çelik’e kadar tüm AKP’liler, neredeyse MHP ile özdeşleşen işaretin Türkiye’yi temsil ettiğini açıklama yarışına girdiler. Artık futbol sahalarında Rabia, asker selamı değil, bozkurt işareti yapılmaya başlamışsa, bu düpedüz hegemonya yitimine, dümeni kaybetme riskine işaret ediyor demektir. İktidarda kalmak için MHP’ye muhtaç bir AKP’nin manevra kabiliyeti düne göre çok daha kısıtlı. Hatta Erdoğan’ın mutlak iktidarından bile bahsetmek tartışmalı bir konu haline geldi. Ülkeyi ilgilendiren hiçbir temel meseleyi tek başına çözecek durumda değil. Ya uluslararası sermaye ya MHP ya da tarikat ve cemaatlerin rızasını almak durumunda. Ama tüm bunlara rağmen Erdoğan’ın hala koltuğunda oturduğunu ve kendisi için doğacak yeni fırsatları beklediğini de unutmamak gerekiyor. AKP kulislerinin durumu “geçici bir geri çekilme” olarak ifade etmesinin de arkasında bu motivasyon var.

EMEKÇİNİN YUMRUĞU

İktidar içinde dümene geçme kavgası şiddetlendikçe, ülke içinde yara daha çok kanıyor. Rabia ya da bozkurt, hiç fark etmez. Ne ümmetçilerin ne de ırkçıların ülkenin geleceğine dair söyleyebilecekleri tek söz, önerebilecekleri tek proje kalmamış durumda. Memleketi getirdikleri yer ortada. Kayıkçı kavgasının kaybedeni bu ülkenin geleceği oluyor. Eğer işaretler ve semboller üzerinden konuşmak gerekiyorsa, memlekete emekçilerin yumruğu gerekiyor. Bu kayıkçı kavgasını da bu ucube rejimi de hizaya başka türlü getirmek mümkün değil.