Google Play Store
App Store

Gösterilerinde politik esprilere de yer veren genç komedyen Salih Tıraş, “Bir haksızlığa uğradığınızda bu kitlesel bir sese dönüşmüyor artık... Haliyle biz de sahnede belirli sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda kalıyoruz” diyor.

Bu atmosferde mizah üretmek zorlaşıyor

Şirvan YAŞAR - Ertuğrul OGAN

Son dönemde artan tek kişilik gösteriler içinde politik göndermeleriyle de öne çıkan genç isimlerden Salih Tıraş, gazetemize konuştu. Tıraş, “ Ben sert bir gösteri yapıyorum; toplumsal ve siyasi gerçekleri merkeze koyan bir anlatımım var. İzlediğiniz zaman Türkiye’yi izliyorsunuz, ama bu gerçekliğin içinde sizi gülümsetecek farklı şakalara da yer veriyorum” diyor.

Mizahla olan ilişkin nasıl başladı?
Sahne sanatlarına hep ilgim vardı. Başlangıçta tiyatroyu denedim. Doğaçlama tiyatro da yaptım birkaç sene. Yerel komedi kulüplerinin açılmaya başladığı zamanlarda bir ilan gördüm; açık mikrofon ilanı. Yavaş yavaş açık mikrofon sahnelerinde yer alarak başladım bu işe. Bir insan nasıl bu işi yapar, diye soracak olursanız da şunu söyleyebilirim; zaten böyle biri olmanız lazım; yani içten gelen bir sahnede olma, güldürme isteğinizin olması gerekiyor. Diğer türlü düşününce buna bir meslek gibi bakıyorsunuz ve bu pek de samimi olmuyor, seyirciler de farkına varıyor bunun. Benim içimde insanları güldürme isteği hep vardı. Benim için sahneye çıkmak, hikayelerimi anlatmak ve insanları güldürmek bir işten çok ihtiyaç gibi.

Aileler bu tarz işlere pek de meslek gözüyle bakmıyorlar. Sen bu durumu onlara nasıl kabul ettirdin?
Sahne almaya başladığım dönem ekonomik bağımsızlığımı başka bir işle kazanmaya başlamıştım. Ailem komedyenliğe “boş iş” gözüyle bakıyordu, bunlara kafa yorma diyordu hatta aç kalırsın, sürünürsün diyorlardı. Klasik Türk ebeveyn refleksleri bunlar. Tabii bu durumu aşmam yani yaptığım şeyi meslek olarak kabul etmeleri para kazanmaya başlamamla birlikte oldu. Diğer türlü kabul etmeleri pek mümkün değildi. Yeni başlayan arkadaşlarla konuştuğumuzda ilk etapta stand up’ı bir meslek olarak düşünmemelerini tavsiye ediyorum. Ek iş yapıp bir yandan gelir elde etmeleri gerektiğini söylüyorum, büyük ustaların tavsiyesi de hep budur zaten çünkü diğer türlüsü çok zor. Komedyenlik can sıkıntısına, mutsuzluğa gelemeyen bir meslek. Kendiniz mutsuzsanız başkalarını mutlu etme, eğlendirme şansınız da çok zor oluyor. Başladığım dönemdeki ekonomik özgürlüğüm bana rahatlık sağlıyordu. Sonrasında gösteriler belli bir seviyeye gelince yetişememeye başladım. Ardından da işten ayrılmaya karar verdim. Bu kararımı bile aileme kabul ettirmem zor oldu. Annem hâlâ “sigortan ne olacak şimdi” diye soruyor.

Türkiye’de birçok insan umutsuz ve mutsuz. Bu noktada mizahın iyileştirici bir gücü olduğunu düşünüyor musun?
Hem bir komedyen hem de mizahı tüketen biri olarak, sahnede olmak bana da iyi geliyor. Ancak günümüzde ekonomik şartlar herkes gibi bizi de etkiliyor. İnsanlar artık temel ihtiyaçlarına öncelik verdiği için dışarıda para harcama alışkanlıkları oldukça sınırlandı. Tüm bu olumsuzluklar karşısında biz komedyenler, sahnede yaralara dokunmaya çalışıyoruz.
Ben sert bir gösteri yapıyorum; toplumsal ve siyasi gerçekleri merkeze koyan bir anlatımım var. İzlediğiniz zaman Türkiye’yi izliyorsunuz, ama bu gerçekliğin içinde sizi gülümsetecek farklı şakalara da yer veriyorum. Elbette ülkenin gidişatını değiştirecek bir şey yapmıyoruz, ama insanlara bir nebze de olsa nefes aldırabilmek bile değerli. Keşke herkesi mutlu edebilsek, ama bu zor. Yine de sahnede o anları paylaşmak, hem benim hem de seyircim için çok kıymetli.

Türkiye’nin bugünkü atmosferinde mizah yapmak... anlatabilir misin?
Bir ipin üzerinde yürüyoruz. Düşmemiz çok kolay ama düşmediğimiz her an insanlar eğleniyor diyebilirim. Tabii düştüğümüz anda da birçok kişinin yanımızda olmayacağını biliyorum. Çünkü şu an öyle bir konjonktür var ki her koyun kendi bacağından asılıyor. Kitlesel sesler yok denilebilecek kadar az. Yani bir haksızlığa uğradığınızda bu kitlesel bir sese dönüşmüyor artık... Haliyle biz de sahnede belirli sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü diğer türlü bir şakanızdan dolayı sahneye çıkamamak, aç kalmak ve hatta hapse girmek gibi sonuçları göze almanız gerekiyor. İfade özgürlüğü meselesi çok problemli. Çünkü özgürce ifade edemiyor ve üretemiyorsunuz. Bunu sadece bir güruh veya bir tarafın insanı için söylemiyorum, Türkiye’de herkes kendi değerleri ve fikirleri açısından çok muhafazakâr. Bu durumun çok büyük bir açmaz olduğunu düşünüyorum ve toplum olarak karakterimizin böyle olduğu fikrindeyim. Hakikaten herkesin kırmızı çizgileri var ve oraya bastığın zaman insanlar deliriyor. Sonuç olarak bu atmosferde mizah üretmek de gitgide zorlaşıyor.

Son zamanlarda farklı yankı odalarında debelenip duruyoruz. Sence mizah yankı odalarını aşabiliyor mu? 
Aşabildiğini söyleyebilirim ve bunu biraz da sosyal medya sağladı aslında. Bir şaka yapmıştım ve salonda herkes gülüyordu. Bu şakayı kendi sahnemde de toplu şovlarda katıldığım sahnelerde de yaptım. Gündemle alakalı bir şakaydı, yayınlamaya karar verdim. Yayınladığımız zaman şunu fark ettim ki stand up’la uzaktan yakından alakası olmayan insanlar da bu şakayı izledi. Toplumda bir mizah kültürü oluşmadığı için insanlar yapılan şakaya “şaka” deyip geçemiyor, büyük tepkiler veriyorlar. Hele ki içerisinde toplumsal bir meseleye dokunan şaka varsa sosyal medyada bunu paylaştığınızda mizaha, stand up’a hiç ilgisi olmayan kişiler sinirlenip size hakaret edebiliyorlar. Tüm bunlardan dolayı paylaştığımız şakaları tereddüt ederek yayınlıyoruz. Çünkü Anadolu’nun bir kasabasında yaşayan bir adam size tehdit mesajı atabiliyor. Yani kısacası herkesin herkese kolay ulaşabiliyor olması hem iyi hem de tedirgin edici.

Türkiye’de Stand-up kültürünün geliştiğini düşünüyor musun?
Son yıllarda stand-up kültürü oldukça iyi bir ilerleme kaydetti. Cem Yılmaz gibi çok büyük isimlerin yanında alternatif olarak çok başarılı isimler çıktı. Aralarından iyi olanlarını Türk mizah sahnesinde uzun yıllar göreceğiz ve umuyorum onlardan biri de ben olurum. Stand up popüler olmaya ve çok dallanıp budaklanmaya başladı. Ancak işin seyirci kısmı o kadar hızlı gelişmiyor. Hâlâ birçok gösteride uzunca bir süre seyirciyi izlediği şeye ikna etmemiz gerekiyor. Bunları da çözebilirsek herkes için çok daha faydalı olacak.

Başka bir ülkede yaşıyor olsaydın mizahına bu kadar malzeme bulabilir miydin?
Benim politik bir tarzım var. Politik olarak farklı kamplara ayrılmış bir ülke olduğumuz için her bloğun, kampın kendi şakası ve güleceği şeyler başka olabiliyor. Aslında bu durum da konu açısından çeşitlilik sağlıyor. Başka bir ülkede bu kadar malzeme bulabilir miydim bilemiyorum.

Neden sahnedesin ve neden mizah yapıyorsun?
Sevgi arsızı olarak tabir edilebilecek birisiyim. Eğer sahnede kendinizi sevdirmezseniz seyircinin gülmesi de pek mümkün olmuyor. Halkın sevgisini kazanmak benim için çok önemli ve arzuladığım da bir şey. Yani sınırlı bir kitlem olsun istemem, gönül ister ki herkese ulaşabileyim. Sahnemde ofansif ve siyasi mizah yapıyorum, bundan dolayı da fazlasıyla eleştiriliyorum. Kimseyi kırmadan, incitmeden mizah yapmak şu an ki toplum yapımızda pek de mümkün gözükmüyor. Şakalarıma toplumun bir kısmı mutlaka alınıyor ve tepki gösteriyor. Bu durumda da herkesin sevgisini kazanayım mottosuyla çıktığım yoldan tarzımı beğenen gelsin noktasına kaymaya başladığımı söyleyebilirim. Sahnede olmayı çok seviyorum. Arkadaş ortamında da iş hayatımda da her fırsatta şaka yapan, insanları güldürmeye çalışan birisiydim. Şu an doğru yerde olduğumu söyleyebilirim. Umarım hayatım boyunca komedyenlik ve mizahla yaşarım.

Umutlu musunuz?
Umutlu olduğumu söyleyebilirim. Eğer bu soruyu bana üç-dört sene önce sorsaydınız farklı bir cevap verirdim. Şu an 32 yaşındayım ve bazı şeylerin değişmeyeceğini kabul ettim. Bu ülkede görevim, her dönemde o anki meseleye dair mizah yapmak. Enseyi karartmamak lazım, çünkü her şey hızla değişebilir. Geçmişte çok umutsuz olduğum dönemler oldu ama hayat her an tersine dönebilir. Umut etmekten vazgeçmemek gerek.