Narkoz etkisiyle, seçimlere borçlanarak giren ve geçim sorunlarını tam olarak hissetmeyen yurttaşların yaşam standartları düşecek. Yükselen faizler şimdi yüzde 1.6’da seyreden, takibe giren alacaklarda da keskin yükselişlere yol açacak.

Bu golü kim yedi?
Bakan Mehmet Şimşek ile Erdoğan, seçim sonrası sıkılaştırma politikalarına başladı.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) politika faizini 750 puan yükselterek yüzde 25’e çekti. Böylelikle seçimler sonrası, Gaye Erkan’ın başkanlık görevine atanmasını izleyen 3 toplantıda yüzde 8.50’den başlayarak 1650 puan faiz artışı gerçekleşmiş oldu. Dünkü artış piyasa beklentilerinin de üzerine çıktı.

Bu sürpriz artışa iki yorum getirilebilir: Birincisi, sınırlı faiz artışlarının istenen sonucu vermediği, yabancı para girişini cezbedecek bir düzeye gelmediği görüldü. Bu durum RTE’ye anlatılarak keskin bir faiz hamlesi için onay alındı. İkincisi de, MB’ye yapılan başkan yardımcıları sürece ağırlığını koydu. Bu gelişmenin kaybedeni ağustos toplantısına kadar iradesini hissettiremeyen Gaye Erkan, kazananı da büyük olasılıkla piyasaların “kahraman” ilan edeceği Cevdet Akçay oldu. Golü asıl yiyen de, “faiz enflasyon ilişkisine” yönelik temel tezi çöpe atılan her kimse işte o demek mümkün…

Gelgelelim politika metninde faiz artışlarının kademeli devam edeceği vurgusu, sıcak paraya “madem faizler daha da yükselecek o zaman giriş yaparım” dedirtir mi bilmek kolay değil. Metinde yine enflasyonun yıl sonunda Enflasyon Raporu’ndaki tahminin üst sınırına yakın seyredeceği söyleniyor. Bu da 2023 yılı sonu enflasyon tahmininin resmen yüzde 62’ye yükseltilmesi anlamına geliyor.

OYUN PLANI NE?

Faiz artışı sonrası büyük olasılıkla kur artışlarının duracak (yavaşlayacak) olması, yerel seçimlere gidiş sürecinde enflasyonu kontrol altına almaya öncelik verildiği, ihracatta rekabet gücü artırılması-ithalatın yavaşlatılması amacının ikinci plana atıldığı izlenimi veriyor. Bu da Körfez’den gelecek paralara bel bağlandığını düşündürtüyor.

Peki ekonomi yönetiminin bundan sonrası için nasıl bir oyun planı bulunuyor? 11 Ağustos itibarıyla KKM 3.357 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu yaklaşık 124 milyar dolara denk geliyor. Hatırlayalım, seçim öncesi KKM’deki paralar TL mevduatı sayıldığı için “liralaşma” stratejisinin bir parçası olarak başarı şeklinde sunuluyordu. Şimdi ise TL mevduat faizlerinin yükseltilmesi yoluyla KKM’den kademeli çözülme bekleniyor. Bu bankalara döviz cinsinden dönüşen hesaplarda en az yüzde 5, TL’den dönüşenlerde ise yüzde 50, TL’ye geçiş şartı getiriyor. Aksi halde bankalar için bir ceza sayılan menkul kıymet tesis zorunluluğu, yani en son faizleri yüzde 18-19 aralığında seyreden DİBS alma şartı uygulanacak.

124 milyar dolarlık KKM’nin 86 milyar doları döviz, 38 milyar doları TL kaynaklı tahmin ediliyor. Dolardan yüzde 5’lik çözülme 6.2 milyar dolara, TL’den yüzde 50 çözülme 19 milyar dolara denk gelir. Bunun yarısı döviz almayı seçerse TCMB’nin rezervlerinden 12-13 milyar dolar eksilme olur. Bunun için de döviz tevdiat hesaplarına yüzde 29 zorunlu karşılık uygulanarak takviye bekleniyor.

Geri kalan 12-13 milyar dolar için de bankaların cazip TL mevduat faizleri önermesi gerekecek. Böylece büyük olasılıkla piyasada 3 ayrı mevduat faiz oranı peydahlanacak: Dövizden TL’ye dönenler için, TL geçişli KKM’yi bozduranlar için ve zaten TL mevduatı tercih edenler için. Bu da bir karmaşa yaratabilir.

KKM’deki 3.4 trilyon TL’yi dışarıda bırakırsak geri kalan 4 trilyon TL’lik mevduat sahiplerinin kendilerine düşük faiz önerilmesi halinde tepki duyma, dövize-altına yönelme riskleri de ortaya çıkabilir. Bu arada bir çelişkiye dikkat çekelim. MB Başkanı Gaye Erkan, Enflasyon Raporu sunumunda sadeleşme adımları sonrası, mevduat faizlerindeki yüzde 12 düşüşten memnuniyetini dile getirmişti. Şimdi ise tam aksine mevduat faizlerini yükseltmekten medet umuluyor. Demek ki ekonomi yönetiminin tutarlı bir yol haritası bulunmuyor.

FAİZ KARARININ SADE YURTTAŞA ETKİSİ

Tüm bu gelişmelerin borçlanarak iki yakasını bir araya getirmeye çalışan sade yurttaşa nasıl bir yansıması olacak? Bu noktada Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “Özel bankaların sadece tüketici kredilerine odaklandığı dönem artık geride kalmalı. Artık reel sektörü desteklemek esas vazifemizdir” açıklaması kilit önemde.

Seçimlerden önce kredi kartları (KK) ve bilumum tüketici kredileri faiz oranları düşük tutularak hem geliri harcamalarına yetmeyen dar gelirli yurttaşın borçlanarak yaşam standardını fazla düşürmemesi sağlanmıştı, hem de mal ve hizmetlere talep canlı tutularak tatminkâr bir büyüme ortamında 28 Mayıs seçimlerine gelinmesi hedefi gerçekleşmişti. Bu arada normalde başta ihtiyaç kredileri, tüketici kredilerinin müşterisi olmayan orta-orta üst gelir grubundaki kişiler de fırsat bu fırsat diyerek konut, araba, olmadı motosiklet, beyaz eşya alımlarına hız vermişlerdi. Artık bu dönem sona erecek geliri yerinde müşteriler tüketici kredisi piyasasından çekilecek. Zaten bu hafta açıklanan tüketici güven endeksinde 12 aylık dönemde konut satın alma veya inşa ettirme ihtimalinin 1.5 yılın, otomobil satın alma planının 14 ayın en düşük düzeyine inmiş olması da bu saptamayı doğruluyor.

Faizlerdeki hızlı yükseliş finansman koşullarının uygunluğu nedeniyle kredi kartı limitlerini zorlayan, tüketici kredilerine davranan orta gelirlilerin piyasadan çekilmesini getirecek. Şu anda yüzde 185 artışla 882 milyar TL’yi bulan KK borçları,1.434 miyar TL’ye vuran tüketici kredileri reel olarak azalacak. Aylık yüzde 2.89’a varan kredi kartı nakit ve kredili mevduat faizleri sıçrayacak. Şimdiden faizi yüzde 48’e varan ihtiyaç, yüzde 46.5’a ulaşan tüketici kredisi kullanımları yavaşlayacak. Narkoz etkisiyle, 28 Mayıs seçimlerine borçlanarak giren ve böylelikle geçim sorunlarını tam olarak hissetmeyen yurttaşların yaşam standartları düşecek. Krediler büyük ölçüde şirketler kesiminin bir ayrıcalığı haline gelecek. Yükselen faizler şimdi yüzde 1.6’da seyreden, takibe giren alacaklarda da keskin yükselişlere yol açacak.

Haliyle mal ve hizmetlere talep de yavaşlayacak, ekonomik büyüme hız kesecek. İşsizlik sadece işbaşı yapamayanları değil, işveren karşısında pazarlık gücü iyice zayıflayan tüm emekçileri olumsuz etkileyecek. Özetle, Saray yönetiminin 2024 yerel seçimlerine giderken, enflasyonun çığırından çıkması karşısında ekonomik yavaşlama riskini göze aldığı görülüyor.