Google Play Store
App Store

Öcalan açılımı ile başlayarak Suriye’deki fetihçilik üzerinden cereyan eden iktidar oyunu karşısında muhalefetin etkili bir çizgisinden söz etmek mümkün değil. Esad’la görüşmeyi merkeze alan bir çözümden bir gün sonra Esad’ın yıkılışını kutlamaya savrulan çizgide tutarsızlık sürüyor.

Bu ortaoyununu mücadele bozacak

Politika Kolektifi 

Yoksulluk ve artan eşitsizlik rejimin karakteri haline geldi. Emeklisi, işçisi, kamu emekçisiyle kısacası toplumun her kesiminin mücadelesi rejimin ömrünün tükendiğinin yeni kanıtları olarak yükseliyor. Aynı günlerde Emevi Cami’nin avlusundan yapılan fetihçi-cihatçı çağrının nefesinin ne kadar kısa olduğu da anlaşılmış oldu. Suriye’de tüm güçler ABD-İsrail çizgisinde buluşmak durumunda kaldı. Trump, ABD’de başkanlık koltuğuna oturmasına sayılı günler kala “akıllı ol” mesajlarıyla Erdoğan’a seslenmeye, sınırlar çizmeye devam ediyor. Çeteci Colani’yi yemekte ağırlayan ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’nin geçişinde öne çıkarken, Türkiye’nin sınırları da daha net görülüyor. Öte yandan Gazze ile başlayan Hizbullah’ı güçten düşüren, Şam’ın devrilmesi ve Lübnan’da ABD yanlısı bir ismin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla süren saldırı dalgası İsrail’in için güvenlik çemberinin “şimdilik” tamamlanması anlamına geliyor. Tüm bunlar, Suriye üzerinden kopartılan fırtınayla içerde rejimi ayakta tutmaya çalışan iktidar oyununun aslında ne kadar zayıf olduğunu da ortaya koyuyor. Bu sürecin en kritik noktalarından biri muhalefet cephesi içinde yaşananlar. Cephenin dağınıklığı ve bir türlü toparlanamayan hali iktidara büyük bir alan açarken zaaflarını kapatma imkânı da tanıyor. Muhalefet cephesindeki zaaflı durumun farkında olan AKP ve MHP koalisyonu sürekli burayı derinleştirecek politika izlemeye deyim yerindeyse maden bulduğu yeri “işlemeye” devam ediyor.

CHP yönetiminin izlediği muhalefet çizgisi toplumsal taleplerden koptuğu için bir tür bireysel performans üzerine kurulu gösteriye dönüştü. Giderek de etkinliğini kaybetti. Bu anlayış ışık açıp kapama ya da kırmızı kart müsameresinden başka bir yere çıkmadı. CHP’yi 2024 Mart seçimlerinde birinci parti yapan en önemli faktörün milyonların rejimden kurtulma arayışı olduğu unutuldu. CHP, toplum için hayat memat meselesine dönüşmüş bir mücadeleden koparak, uzlaşma-normalleşme yollarına meyletti. Tek adam rejiminden çıkış mücadelesini bir kenara bıraktı. Derinleşen yoksulluk içinde boğulan halkın talepleri etrafında gelişecek mücadelenin kendisi de gösteri alanının parçası kılındı. Dolayısıyla CHP bu sürecin doğal sonucu olarak bir kez daha bir umut imkânından umutsuzluk kaynağına dönüşmekten kurtulamadı.

Öcalan açılımı ile başlayarak Suriye’deki fetihçilik üzerinden cereyan eden iktidar oyunu karşısında muhalefetin etkili bir çizgisinden söz etmek mümkün değil. Esad’la görüşmeyi merkeze alan bir çözümden bir gün sonra Esad’ın yıkılışını kutlamaya savrulan çizgide tutarsızlık sürüyor. Cihatçı çeteler üzerinden kurgulanmış ve Türkiye’nin de jandarmalık yaptığı ABD planına itiraz edilmeksizin yapılacak şey de Şam’a gidip yol yapmaya çalışmaktan başka bir yere çıkmıyor! Tüm bunlar gösteriyor ki Meclis muhalefetinin ana direği olan CHP ekonomiden dış politikaya bütünlüğünü kaybetmiş, iktidara karşı alternatif oluşturamamış durumda. Birçok şey söylenir gibi görünen ama aslında pek bir şey söylenmeyen laf kalabalığına dönüşmüş durumda.

DEM Parti ve genel olarak Kürt hareketi son yıllarda rejim karşıtı mücadelenin en önemli halkalarından birisi olarak öne çıktı. Mayıs 23’ten Mart 24’e de uzanan bu çizgi Kürt hareketinin tüm ilerici toplum kesimleriyle bütünleşmesi, Kürt sorununun demokratik çözüm potansiyellerinin genişlemesi anlamında da önemli oldu. Ancak son dönemde tek adam rejimine karşı mücadelenin ikincil hale gelmesiyle başlayan bir süreç şimdi İmralı müzakereleri etrafında yeni bir biçime bürünüyor. İmralı Heyeti’nin bir tür “istikşafi görüşmeler” misali Bahçeli’den başlayan nezaket ziyaretlerinde bulunurken, Erdoğan şimdilik vakur bir havayla tahtından olup biteni izlemekle yetiniyor. Hakan Fidan, Türkiye ve Suriye’de silahların bırakılmasını bir zorunluluk olarak ortaya koyarken, YPG komutanları HTŞ ile görüşmeler yapıyor aynı anda da Türkiye sınırlarına ABD ve Fransa askerlerinin yerleşmesini talep ediyor. Son birkaç haftadır yaşananların ABD’nin yeni Ortadoğu planı içinde konumlanmalar üzerine kurulu bir ittifak arayışının çizgisini aşabilmiş Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir tartışma olmadığı da açık. AKP, bu fırsat kapısını kendi iktidarını sürdürmenin bir yolu olarak görerek, Kürt sorununu da şimdi bu şekilde araçsallaştırıyor. Bu yolla bir demokratik çözümün olmayacağı (Kürt hareketinin bazı temsilcilerince de ortaya konulduğu üzere) ne kadar açıksa rejime son verme mücadelesinden kopan her siyasetin büyük bir güç kaybına uğramaktan kurtulamayacağı da o kadar açık. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik bir biçimde çözülmesi, savaşın sona erdirilmesi demokratik bir dönüşümün en önemli halkası olduğu kadar bu sorunun iktidarların ve emperyalist güçlerin savaş ya da barış oyunlarıyla araçsallaştırılmasına son verilmesi için de bu elzemdir. Ancak, Bahçeli-Erdoğan ikilisinin temsil ettiği, anayasa ile birlikte tüm yasaların ve hukukun, parlamento ve demokratik kurumların işlevsizleştirildiği, kayyumlarla ve türlü hilelerle seçme seçilme hakkının dahi yok edildiği bir faşist tek adam rejimi altında, herhangi bir sorunun demokratik çözümünün beklenemeyeceği de açıktır.

Toplumsal muhalefet alanında ise her geçen gün çoğalmaya devam eden bir hareketten söz etmek mümkün. Kazanımla sona eren işçi grevlerinin ardından Polonez işçilerinin zaferi sınıf mücadelesine moral verdi. Emeklilerin yaygın ve kitlesel eylemlerinin önce sağlık emekçileri, şimdi kamu emekçilerinin birleşik grevi ile sürmesi kuşkusuz ki yeni dönemin mücadelelerinin nerden yükseleceğinin göstergesi olarak düşünülmeli. Ancak bu mücadeleler henüz kendi sınırlarını aşarak birleşik bir güç oluşturabilmiş değil. Toplumsal mücadele dinamiklerinin birbiriyle ilişkilenmeleri, eylem ve mücadele birliklerinin geliştirilmesi bakımından henüz yeterli inisiyatif oluşabilmiş değil. Buna rağmen kimi noktalardaki eylem birliklerinin gelişiyor olması bir eğilimin ve arayışın ifadesi olarak görülebilir. Sosyalist sol hareketler, bir yanı kendiliğinden hareketlerle ilişkilenme ve onları rejim karşıtı mücadelede birleştirmeye yönelik bir girişimden uzak olduğu ölçüde etkisiz bir konumda kalmaya devam ediyor. Solun bir kesiminin müstakil olarak var olabilme kapasitesini büyük oranda aşındırmış olması kurucu bir muhalefet odağına dönüşmesini de zorlaştırıyor. Öte yandan da bu direnişlerin de göstermeye devam ettiği üzere ülkenin büyük bir çoğunluğu, parlamenter muhalefetin yarattığı umutsuzluk ve hayal kırıklıkları içinde, Saray rejiminden kurtulmanın yollarını aramaya devam ediyor. Her tür olumsuzluklara rağmen, bugünün görevi bütün bu toplumsal muhalefet birikimleri üzerinden birleşik bir gücün yaratılmasının yollarını bulmaktan başka bir şey olamaz. Bu aynı zamanda şimdi süren ortaoyununun bir başka ucunda yer alan milliyetçi faşistlerin Kürt düşmanlığını körüklemeye dayanan ip atma oyunlarıyla yaratmaya çalıştıkları kirli manipülasyonlarının kırılmasının; gerçek bir demokrasinin, barışın ve özgürlüğün yolunun açılmasının yegâne yoludur. Şimdi doğruyla yanlışın, gerçekle yalanın, iyiyle kötünün iç içe geçtiği bu kaosun içinde bir yol bulabilmek için fırtınada yelkenleri açma zamanı…