Google Play Store
App Store

Her yıl kış aylarında çocuklar evlerde çıkan yangınlarda yaşamını kaybediyor. Bu ay da İzmir, Selçuk’ta yaşanan yangında 5 çocuk yaşamını yitirdi. Ve ne yazık ki, bu ilk kez duyduğumuz acı bir haber değil. Her yıl onlarca çocuk benzer şekilde yaşamını kaybediyor.

Aralık 2015 - İzmir'de tek katlı binada çıkan yangında, 8 yaşındaki Pelin ile kardeşi 1 yaşındaki Emir öldü.

Ocak 2016 - Şanlıurfa’da 2 yaşındaki bebek elektrikli sobanın devrilmesi sonucu çıkan yangında hayatını kaybetti.

Nisan 2024 - Aydın'da evde çıkan yangında 2 yaşındaki bebek öldü.

Mayıs 2024 - İzmir'de bir evde çıkan yangında 2 yaşındaki çocuk hayatını kaybetti.

Mayıs 2024 - Kocaeli’nde evde çıkan yangında 7 yaşındaki çocuk hayatını kaybetti.

Ekim 2024 - Adana’da elektrikli sobadan kaynaklı yangında üç çocuk hayatını kaybetti.

Ekim 2024 - Iğdır'da çıkan yangında 2 yaşındaki bebek yaşamını yitirdi.

Bu ölümlerden sonra iktidar partisi tarafından hep aynı atmosfer oluşturuluyor. Ağız birliği etmiş gibi herkes çocukların annelerini suçluyor. Çocuğu koruma yükümlülüğünün devlette olduğunu bilmiyorlarmış, hatta bu hususta devlet eleştiriden arınık düşünebileceğimiz bir figürmüş gibi hava yaratılıyor. Mevcut toplumsal cinsiyet algısı ile sorumluluğu devletten alıp annenin omuzlarına atmak çok da kolay oluyor. Onlar da her çocuk ölümünden sonra bu yola başvuruyorlar. Tıpkı AKP milletvekili Özlem Zengin’in TBMM’de Selçuk’ta ölen bebeklere ilişkin yapmış olduğu açıklama gibi. Zengin; ailenin sosyal yardımlar aldığını, yetkililerin evi on sekiz defa ziyaret ettiğini, ancak annenin yaşam tarzının da olayda etkili olabileceğini söyledi. Yaşanan olayın maddi sorunlara bağlanamayacağını savunarak "Dönüp dolaşıyorsunuz her şeyi paraya bağlıyorsunuz" dedi.

22 senedir tarikat-siyaset-ticaret üçgeninde ülkenin altındaki üstündeki değerleri satan, yanında yöresindekilerin adının karıştığı yolsuzlukların sayısının hatırlanmadığı parti, “Çok da abartmayın” diyor. Ama Sayın Zengin “Her şey para demek değil” dedikten sonra, anneye yapılan yardım miktarlarını tek tek açıklamakta da beis görmüyor. Sadaka gibi yardımları saymak, yurttaşlara dilenci muamelesi yapmak başat siyaset biçimlerinden.

Acı haber sonrası öğrendik ki, yetkililer evi ziyaret etmiş. Burada alkış beklediler ama beklenen alkış gelmedi zira fotoğrafı görünce ev dediklerinin tavanı teneke ile kaplanmış, mezbele halinde bir baraka olduğunu gördük. Yetkiliymiş gibi görünen bakanlık, o barakayı görmüş ve arkasını dönüp gitmiş demek. E sonra ister istemez bir dizi soru geliyor akla. Mesela; bakanlık neden anneyi ve çocukları güvenli bir eve yerleştirmemiş? O barakadaki riskleri fark etmemişler mi? Bu umursamazlık ve görev ihmaline değinmemiş, hatta yanından bile geçmemiş Sayın Zengin. Başka evlerdeki benzer riskleri ortadan kaldırmak için önleyici çalışmalar başlamış mı? Anneye neden iş bulunmamış? Çocukların bakım emeği neden annenin omuzlarında? Neden kreş desteği verilmemiş? Yoksa “Kreş eken, huzurevi biçer” diyen partili Cumhurbaşkanı kızar mı?

YAŞAMA HAKKIMIZI ELİMİZDEN ALAN YÜZYIL

Bir çocuğun yaşam hakkının korunmasının, ebeveynlerin sosyo-ekonomik durumundan bağımsız olarak devletin temel yükümlülüğü olduğunu bilmezlikten gelirler. Devletin, her koşulda çocukları korumak ve yaşatmakla yükümlü olduğunu hiç dert etmezler. Sonra vicdanları sızlarmış gibi açıklamalar yaparlar. Sanki varmış gibi.

Gelir dağılımı eşitsizliğinin en çok etkilediği gruplardan biri çocuklar. Kamu kurumları sorgulanmazsa çocuklar ölmeye devam edecek. Ve bu çıplak gerçek de çocukların ölümünde sorumluluğu olanları gölgeleri gibi takip edecek. Önlem alınsın, çocuklar yaşamaya devam etsin diyerek bu konuda titizlikle yapılmış çalışmalar, hazırlanan dokûmanlar var, okuyan yok. Alanda çalışan STK’lerce çocukların maruz bırakıldıkları yaşam hakkı ihlalleri raporlanıyor ve devletin yükümlülükleri, önleyici politikalar on-yüz kere anlatılıyor, dikkate alan yok.

AKP; sermaye sınıfının borçlarını sile dursun, derin yoksulluk her geçen gün büyüyor, çocuklar açlığa, yoksulluğa ve ölüme mahkûm ediliyor. Oysa AKP iktidarı sermayenin değil, halkın çıkarı için yapması gerekenleri yapmış olsaydı o çocuklar ölmeyecekti. Akıllarına bile gelmeyen başlıklardan birkaç örnek: anne babaların çocuklarını bırakabileceği kamusal kreşler, barınma, ısınma, su gibi temel kamusal hizmetlerin ücretsiz olması… Ancak yoksulluk ile mücadeleyi; nakit yardımından, gıda ve temizlik kolisi dağıtmaktan, seçim dönemi faaliyetinden ibaret sanan fecaat bir politika anlayışı ve uygulaması var.

Yüksek sesle, hep birlikte söylesek duyarlar mı acaba? Söyleyelim… Yoksulluk yaşam hakkı ihlalidir. AKP, yok saydığı derin yoksullukla yani ülkenin gerçek gündemiyle yüzleştirilmelidir. Çocukların ölümünün sorumlusu, sorumluluklarını yerine getirmeyen AKP iktidarıdır. İnsana dair umursamazlığın arşa çıktığı bu zamanlarda, “Bu yazgı değil, başka bir dünya mümkün” diyerek Türkiye’de çocukların mutlu, özgür ve sağlıklı bir şekilde yaşaması için çabalayanların sayısı gün geçtikçe artıyor ve mücadeleleri hepimize umut veriyor.