Google Play Store
App Store

Başlık siyasal İslam’ın ana damarı, şimdi iktidarda olanların çoğunun rehale-i tedrisatından geçtikleri Milli Görüş’ün Milli Gazetesinin manşeti.

Üst başlıktaİsrail Başbakanı Netanyahu’nun da aralarında olduğu liderler, terörün asıl kaynağını sorgulamadan; aynaya bakmadan yürüdüler… Hem de terör bahanesiyle İslam’a karşı” diyen gazete, manşet altında da “Çarşamba günü Hz. Peygambere (S.A.V.) hakarete yeltenen Charlie Hebdo adlı dergiye yapılan saldırıda ölenler için dün Fransa’da ‘Terörü Tel’in Yürüyüşü’ yapıldı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da en ön safta yer aldığı yürüyüşte iki asırdır Kara Kıta’yı sömüren, modern dünyanın emperyalist yüzlerinden Fransa’da, Peygamber Efendimize (S.A.V.) hakarete yeltenenlerle omuz omuza verilmesi tepki çekti” demişti.

Haydi, “Fransa’da Charlie Hebdo’ya yaptıkları operasyonla ehl-i küfrün paçasını tutuşturan, aşağılık karikatüristleri cehenneme yollayan yiğit Kuaşi kardeşler için Aczmendi Dergâhı’nda gıyabi cenaze namazı kılındı!” diye, İstanbul’dan dünyadaki benzerlerine selam gönderenleri ciddiye almayalım!

Charlie Hebdo için yürüyenlerin karşısına “Dünyada milyonlarca Müslüman öldürülürken…” diye çıkanları da “bir iki kişi işte” diye geçelim!

Ancak şunu atlamayalım: Her taraftan “amasız, fakatsız” katliamı lanetleme çağrıları yükselirken, Milli Gazete’nin manşetinden yansıtılan Paris’teki saldırıyı meşrulaştırmaya dönük anlayış, bu memlekette “İslam’la siyaset” yapanların zihinsel arka planlarını oluşturuyor.

Charlie Hebdo saldırısının arkasında en uç komplo teorilerini de destekler nitelikte sorular bıraktığı yadsınamaz: Profesyonelliklerine parmak ısırtacak şekilde cinayet işleyenlerin araçta kimlik unutmaları, katliam sonrası ortadan kaybolmak varken soygun yapmaya kalkıp polisleri peşlerine takmaları, Charlie Hebdo saldırısını araştırmakla görevli polis şefi Helric Fredou’nun birden intihar etmesi, Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmiş olabileceği de söylenen market baskıncısının imam nikahlı eşinin marketten rehineler arasına karışarak kaçmış olabileceği ifadeleri…

Bu soruları uzatabilir ve olayı İslam düşmanı emperyalist Batı’nın Müslümanlar’ın başına ördüğü çorap, İslamafobiyi destekleme amacıyla planlanmış bir provokasyon olarak sunabilirsiniz. Bunu yapan az değil.

Paris’te dünya liderleri ile “teröre karşı” kol kola yürüyen TC Hükümeti’nin de Batılı liderlerin tümü zaten olayı İslam’la ilişkilendirmekten özenle kaçınırken, “Bakın ben burada teröre karşı çıkıyorum siz de İslamafobiye karşı çıkın” vurgusu, yukarıdaki anlayışın dolaylı ifadesi. Kendi topraklarında o fobiye zemin oluşturan akıl ve eylemlere karşı gerekeni yapmayınca da epey sırıtıyor!

İslamafobi, nedenlerini yalnızca Batı’da arayacağınız bir “dış güç” ürünü değil. Emperyalist dış güçler bir ülkeye karşı planlar yaparken, orada kullanabilecekleri damarlar bulurlar. O “dış güçler”e karşı mücadelede başarı ancak kendi içinizde “dış kullanıma açık damar” bırakmamakla olur.

Paris’te yürüyen Davutoğlu, daha geçen ay Maraş Katliamı’na karşı yürüyüşü sıkıyönetim ilan ederek engellemedi mi? Davutoğlu ve partisi, İslamafobi’ye karşı da bir eylem olarak, Paris’ten daha az vahim olmayan Sivas Katliamı’nı lanetleyen bir yürüyüş düzenleyip dünya liderlerini davet etti de gelmediler mi? İktidarı eleştiren karikatürleri mahkeme mahkeme süründürenler, televizyonlarda 6 yaşındaki kız çocuklarına nikah kıyan “alim”lere karşı iki çift laf etti mi? Hacıbayram’dan Suriye’ye eleman taşıyan yapıları gördü mü? Bu sorular ortada durdukça, Paris’te nereye yüründüğü pek netleşmeyecektir.

Davutoğlu’na “Bu yürüyüş nereye?” diye sormak gerek. Ancak, çıkarılan eski gömleğin içinden değil. İster Charlie Hebdo’da doğrudan tetik çekenlere karşı olsun, ister İslamafobiye karşı; isterse de fikrin, karikatürün, basının özgür kılınması için, Paris’te yürümekten çok bu memleketin içinde yapılacaklar var.

Onlar yapılmadığında, kol kola yürüdükleriniz de “O yürüyüş nereyeydi?” diye soracaklar!