“Bugün bayram/Erken kalkın çocuklar/Giyelim en güzel giysileri/Elimizde taze kır çiçekleri/Üzmeyelim bugün annemizi.” Ne güzel bir Barış Manço şarkısıdır “Bugün bayram” bütün bayramlarda hepimizin söylediği. Aslında şarkı giden birinin ardından yazılan hüzünlü sözlerle başlar.

“Sen gittin gideli/İçimde öyle bir sızı var ki/Yalnız sen anlarsın/Sen şimdi uzakta/Cennette meleklerle Bizi düşler ağlarsın”…

Ama sonrasında hepimizin ezbere bildiği nakaratıyla hayatın her şeye rağmen devam ettiğinin altını çizmiş saygıyla, özlemle hatırladığımız Barış Manço.

Barış Manço sadece şarkılarıyla değil yaptığı televizyon programlarıyla da hepimizin sevgisini kazanmış biri. “Barış Manço ile 7 den 77” ye isimli 10 yıl devam eden televizyon programında çeşitli bölümler vardı. Bunlardan biri de “Dere Tepe” idi. Türkiye’nin çeşitli bölgelerini gezdiği ve bize o yerler hakkında bilgi verdiği bölüm. Barış Manço upuzun saçlarıyla, bıyığıyla, yüzükleriyle, kılık kıyafetiyle nereden baksanız aykırı biriydi. Ama Anadolu’da gittiği her yerde sanki oranın yerlisiymişçesine hiç yadırganmadan her sofrada her sohbette yerini alırdı. Çok özel biriydi. Saygıyla anıyorum.

SÜRÜP GİDEN KONUŞMALAR

Onun kadar olmasa da konserler, tiyatro oyunları, söyleşiler vb. sayesinde ben de Türkiye’nin birçok yerini görme fırsatı yakaladım. Geçtiğimiz hafta da 2 gün İzmir’deydim “Şahları da Vururlar” oyunuyla. Bütün ekip -ki bu gelenektir- oyundan sonra hep birlikte vakit geçiririz. O gün oyun nasıldı o konuşulur, hangi aksaklık oldu tartışılır, sahnede kim çuvalladı ona gülünür. Oyunun bütün yorgunluğunu alır bu oyun sonrası muhabbeti. Her şehre göre farklılık gösterir bu sohbetlerin mekânları. Bazen bir otel lobisinde bazen bir çorbacıda bazen bir içkili mekânda sabaha kadar sürer gider konuşmalar.

Ortaoyuncular birbirinden farklı ama harika insanlardan oluşan bir ekip. Gerçekten de öyle. Sahneye çıkan insanlar gerginlikten hiç hoşlanmazlar. Zaman zaman aksilikler olur oyun öncesinde ya da turnede, yolculukta, konaklamada. Ama biz hep gülerek ve bunlardan malzeme çıkararak döneriz İstanbul’a. Ortaoyuncular’da bu sene Nejat Yavaşoğulları da var. Aslına bakarsanız bu tiyatronun en gediklilerinden biri sevgili Nejat; zira “Şahları da Vururlar”ın 42 sene önceki gösterimlerinde Fuat Güner ve Özkan Uğur’dan sonra rahmetli Derya Yener ile ikili olarak Ses Tiyatrosu’nda icra etmişler Fuat Güner ve Ferhan Şensoy’un şarkılarını. Bu sene de bu güzel besteleri Gökhan, Nejat ve ben çalıyoruz sahnede.

MÜZİK SEVDALISI YAVAŞOĞULLARI

Nejat şahane biri. Hiçbir kompleksi olmayan, eleştiriye açık, alçakgönüllü, bilgili, esprili. Ve tam bir müzik sevdalısı. Çok detaycı. Sağlıklı yaşamaya önem veren, şeker düşmanı, özellikle yediklerimiz konusunda hepimizi uyaran bir dost. Ekibimizin Canan Karatay’ı desem abartmış olmam. Ayrıca en az müzisyenliği kadar da çok iyi bir mimar. Bildiklerini, yaşadıklarını, deneyimlerini de paylaşmayı çok seviyor. Yani anlatmayı, dolayısıyla da konuşmayı…

Nejat da bunun farkında ama karşısında tiyatromuzun emektar oyucusu, Celal abisi (Celal Belgil) gibi bir dinleyeni bulunca, sağ olsun susmuyor. Ben minibüste şaka yollu Nejat’a bu durumu anlatınca çok matrak bir hikâye anlattı. Onu paylaşayım da gülelim biraz: Bir Bulutsuzluk Özlemi konseri için İstanbul’dan Ankara’ya minibüsle gidiyorlar. Nejat bahsettiğim gibi. Nâzım’dan giriyor, köy enstitülerinden çıkıyor, Göksu Deresi’nden başlıyor Sümela Manastırı’nda bitiriyor. Yol da en az 6-7 saat. Ekibin o zamanki gitarcısı sevgili Serdar Öztop kibarca “Nejat ağabey acaba biraz radyo mu dinlesek?” diye soruyor. Nejat’tan da “Olur” cevabını alınca radyoyu açıyorlar. Karşılarında yine Nejat Yavaşoğulları.

Onun bir röportajına denk geliyorlar bu sefer de. Çok komik değil mi? Sevgili Nejat sen çok yaşa. Seni çok seviyoruz. Hepinize iyi bayramlar. Kalın sağlıcakla…