Son yazıda “Yarından sonra…” diyerek beklentilerimi aktarmıştım. Şimdi, “Bugünden sonra”sına dair değerlendirme zamanı.

İkinci tura giderken, adaylar açısından en önemli dezavantaj seçmenlerini sarabilecek moral bozukluğu, “bu iş olmuyor” duygusu. Umudu zirve yapmış ve bakanlıkları paylaşmaya başlamış muhalefetin birincil sorunu, hızla tamir etmeleri gereken hasar bu.

Salt matematik olarak bakıldığında, ikinci turu Oğan’ın yüzde 5.2’si ile İnce’ye giden oylar belirleyecek. Ancak, seçim böyle düz matematik değil.

Oğan’ın desteği Erdoğan’a da Kılıçdaroğlu’na da lazım. Oğan oylarını blok olarak onlara taşıyabileceğinden değil! Oğan’ın yüzde 5.2 üzerinde böyle bir kontrolü yok. O kitle, işaret edilene değil kendilerini yakın hissettiklerine yönelecek.

Ancak bu Oğan’ın önemini azaltmıyor. Özellikle Kılıçdaroğlu için. Oğan’ın açık desteği matematiksel anlamından çok “kazanabiliriz” duygu ve motivasyonu için gerekli.

Bunun farkında olan Oğanpazarlık” elini yüksek tutacak. Kanımca pazarlıkta en fazlayı önereni değil, kazanacağına inandığını destekleyecek! Bir blok olarak taşıyabileceği kuşkulu yüzde 5.2 ile sonucu belirlemeye oynamaktan çok, desteğine duyulan ihtiyaca oynayarak kazanması daha garanti. Burada Erdoğan daha şanslı.

İkinci turda parlamento seçiminin olmamasının Kürtlerin, Kılıçdaroğlu motivasyonunu düşürmesi de olası. Azalmış olsa da, Cumhur İttifakı’nın parlamento çoğunluğu ikinci turda istikrar vurgusu yapacak Erdoğan’ın bir diğer avantajı. 

İlk turun çok net gösterdikleri var: 

1-AKP ve Erdoğan’ın oyları düzenli olarak düşüyor. Kazansa da hem cumhurbaşkanı hem de parlamento desteği açısından daha zayıf olacak ve çok daha ağır sorunlarla uğraşacak.

2-MHP herkesi şaşırtarak, Bahçeli’nin sosyal medyanın diline dolanan gaflarına ve milliyetçi çevrelerden bile tepki aldığı Sinan Ateş cinayetine karşın oy kaybetmedi.

3-CHP sağa yaklaşma politikalarını, dört sağ partinin adaylarını kendi listelerinden göstererek (bu seçimde bir zorunluluk olsa da) en üst noktaya taşımasına ve iktidarın tüm sıkışmışlığına karşın oyunu artıramadı. Bu durum, seçim sonrası CHP’nin izleyeceği çizgi açısından önemli tartışmalar açacak.

4-Kutuplaşma bu seçimin de belirleyici faktörü oldu. O kutuplaşma aşılmadan, kendi kutbunun “yankı odası” içindeki konuşarak ilerlenemeyeceği görüldü.

Bu noktada, Erdoğan’ın burun farkıyla öndeyken seçim ikinci tura kalmasına karşın sokakta korkulan olayların yaşanmaması en büyük toplumsal kazanım sayılabilir.

Şimdi, kimse Kılıçdaroğlu aday olmasaydı farklı bir sonuç olurdu gibi tartışmalara girmesin. Herkes boyunun ölçüsünü gördü ve eğer bu konuda bir şey söylenecekse, onun adaylığından çok son ana kadar adaylığı konusunda soru işaretleri yaratanlara bakmalı. İyi Parti bir yana, onlar CHP’de de vardı.

Her şeye karşın Kılıçdaroğlu’nun kutuplaşmayı hedef alan kucaklayıcı dilinde ısrar edilmelidir.

5-Bu köşede, depremin AKP için bir avantaja dönüşebileceğini, muhalefetin işsizlik, yoksulluk gibi en önemli argümanlarını örtüp, kimin bölgeyi en hızlı yeniden inşa edeceği tartışmasına odaklanılacağını savunmuştum. Öyle de oldu.   

CHP’nin en büyük avantajının belediyelerinin yarattığı başarı hikâyeleri olduğunu, kampanyasının merkezine bunu oturtması gerektiğini vurgulamıştım. Mersin bunun isabetli olduğunu kanıtladı, ama ne yazık ki bu yapılmadı.

6-Sosyal medya ve gençlerin muhalefete umduğu avantajı sağlamadığı da net. Gençler genelde ailelerine paralel oylar kullandı. Başta TRT, ezici çoğunluğu iktidarın sesi televizyonlar, kutuplaşmış memleket ortamında AKP’nin seçmenini kontrol etmesinde önemli rol oynadı. Sosyal medya o mahallede pek duyulmadı.

Sonuç olarak, bugünden sonra yapılması gereken, asla morallerin bozulmaması. Aldıkları oy ne olursa olsun sosyalistler bu konuda şerbetli. Kampanya boyunca hiçbir beklentiye girmeden, kimseden bir sandalye talep etmeden ve seçimlerden sonra yeni bir mücadele dönemi başlayacağını vurgulayarak çalıştılar. Bugünden sonra yapılması gereken bu. İkinci turu kazanmanın tek yolu da tüm muhalefetin aynı inanç ve adanmışlıkla mücadelesinden geçiyor.