Google Play Store
App Store
Burjuva liberal demokrasinin sonu

Ayşegül Kars Kaynar - Araştırmacı, Dr.

Türkiye’de burjuva liberal demokrasi bir daha geri gelmemek üzere çöktü. Tohumları 1876’da atılan parlamentarizm tecrübesi sonlandı. Cumhuriyet tarihinin bir dönemi kapandı. Burjuva liberal demokrasinin yıkıntıları arasından, 21. yüzyılın karanlığı sızıyor.

Burjuva liberal demokrasi zaten tam işlemiyor ve vaat ettiği özgürlük, eşitlik ve refahı sağlamıyordu. Yaşadığı dönem boyunca hep kusurluydu, eksikti ve aksadı. 1982 Anayasası, güçlü bir cumhurbaşkanı yaratırken parlamenter hükümet sistemini zedelemişti. Başkanlık sistemi tartışmaları Özal döneminden beri yapılıyordu. Ancak 2017’de başkanlık sistemine, bu tartışmaların ve bu sürecin bir aşaması olarak geçilmedi. Parlamenter demokrasinin son bulması, önce 2015’te seçim sonuçlarının patlayan bombaların tehdidi ile tanınmaması ve akabinde 2017’de olağanüstü hal koşulları altında ve askerî darbe girişiminin yarattığı siyasi ve toplumsal çalkantıda iktidarın yaptığı bir coup de main (ani darbe) olarak yaşandı. Liberal demokrasi kötü işliyordu ama kötü işlediği için çökmedi; bir suikasta kurban gitti.

Liberal demokrasi bir suikasta kurban gitti; ama kötü de işliyordu. Yıllar boyunca parlamento antidemokratik yasalar çıkardı, üst kurul seçim hilelerine göz yumdu, anayasa mahkemesinin kararları uygulanmadı, anayasa ihlal edildi, mahkemeler hukuksuz kararlar verdi, seçilmişlerin yerine kayyumlar atandı. Bunların hiçbiri bir dönüm noktası yaratmadı. Hepsi eleştirildi; hiçbiri bir eşik atlatmadı. Nihayetinde de neyin liberal demokrasiye dahil olduğu ve neyin onunla bağdaşmadığının ayrımına varılamadı. Liberal demokrasiye suikast gerçekleşirken de her şey pek olağan görünüyordu. Velhasıl, burjuva liberal demokrasi hem yavaş yavaş hem de birdenbire ve bir anda çöktü.

Burjuva liberal demokrasinin kurumları ve sınıf hegemonyası artık birer ölü. İktidara gelme ve onu bırakma (sandıklı seçimler ve temsil), iktidarı kullanma (güçler ayrılığı ve dengesi ile hukuk devleti) ve de egemenlik ilkesinin (hukuk devleti ve anayasallık) mekanizmaları işlemiyor. Seçimlerin, meclisin ve de anayasanın varlığı sizi yanıltmasın. Parlamento vasfını yitiren meclis ne dengeliyor ne denetliyor. Hukuk devleti imtiyaz dağıtıyor. Anayasaya bağlayıcı değil. Seçim güvenliği kayboldu. Seçimlere girme ehliyeti olanın elinden, seçilme ehliyeti alındı. Seçme hakkı, iktidarı yeniden seçerseniz var. Bu koşul ve şartlarda yapılan seçimler, ortaklaşa katıldığımız liberal demokrasinin ruhunu çağırma seansıdır.

ÇÖKÜŞÜN İNKÂRI

Burjuva liberal demokrasi çöktü ama bunu ilan etmekte zorlanıyoruz. Bunun bir nedeni, demokrasinin gerileyerek ya da çürüyerek otoriterliğe; otoriterliğin bir versiyonuna evrildiğini ve şu an demokrasiyle otoriterlik arasında bir yerde olduğumuzu söyleyen tahlillerin çokluğu. Yaşadığımız dönemi “seçimli otoriter” ya da “rekabetçi otoriter” olarak adlandıran bu tahliller, demokrasinin anayasa, seçimler ya da rekabetin varlığında hâlâ yaşadığını bize söyleyerek, bunlara sıkı sıkıya sarılmamızı ve korumamızı telkin ediyor. Parça ve bütün arasındaki ilişkiyi diyalektik olarak kurmayan bu tahliller, bütün içinden çekilip alınan bir parçanın, başka bir bütün içinde aynı kalabildiğini ve aynı işlevi görebildiğini iddia ediyor; parçaların birbirlerini besleyerek var ettiğini; bütünün parçanın, parçanın da bütünün tanımına içkin olduğunu tamamen unutuyorlar. Sanki hukukun üstünlüğü olmadan yapılan seçimlerin sonucu, halk iradesini egemen kılacakmış gibi… Sanki çok partili hayat doğrudan doğruya, her zaman ve zaruri olarak demokrasiyi besliyormuş gibi… Sanki oligarşik cumhuriyetlerde seçim yapılmamış gibi… Sanki anayasanın var olduğu tek devlet tipi cumhuriyetmiş gibi… Böylece bu tahlil ve adlandırmalar, büyük bir ideolojik görevi de sırtlıyor: Burjuva liberal demokrasinin başarısızlığını ve çöktüğünü gizliyorlar.

HEGEMONYADAN TAHAKKÜME

Bu çöküş, devletin sınıfsal niteliğini de açığa çıkardı. Liberal demokrasi, burjuvazinin hegemonyasına dayanır. Devlet, burjuvazinin çıkarlarına hizmet eder ve bu çıkarları korur; ancak herkesin çıkarını gözeten devlet olarak görünür. İşçi sınıfının kendini yeniden üretme koşullarını gözetirken onların da rızasını alır. Böylece burjuvazinin tekil çıkarını, genel çıkar olarak sunar. Zor ve rıza bir arada işler. Ancak günümüzde devletin burjuva niteliği aleni hale geldi; genelin çıkarı için çalışan devlet, bir imaj olarak dahi varlık gösteremiyor. Burjuvazinin hegemonyası, tahakküme dönüştü.

Büyük şirketler vergiden muaf tutulurken, motorlu kuryelerden vergi alınıyor.

Büyük şirketler her yıl rekor kâr elde ederken, asgari ücrete zam yapılmıyor.

Büyük şirketler bankalara milyar dolarlık borçlarını ödemezken, halk bankalardan kredi çekemiyor.

Büyük şirketler büyüyor. Okullarda temizlik görevlilerine verecek para yok.

Büyük şirket sahipleri şişmanlıyor. Okullarda çocuklar için yemek parası yok.

Devlet, çocuklardan alıp, büyük şirketlere veriyor. Verdikçe de liberal demokrasinin önkoşulu olan sınıf çıkarlarının uyumlaştırılması ve sosyal tutunum yok oluyor. Liberal demokrasinin burjuva niteliğinin, ancak çöküş ânında açığa çıkması ise olsa olsa acı bir ironidir.

Burjuva liberal demokrasi çöktü ve yıkıntıları arasından, 21. yüzyılın karanlığı sızıyor. Bu karanlığı yırtacak olan, eski rejimin restorasyonu değil. Eski rejimin restorasyonu için gereken sınıfsal uzlaşı mevcut da değil. Ne otokrasinin beslediği burjuvazi ne sırtını otokrasiye yaslayan bürokrasi… Açıktır ki bugün için demokrasi, sadece işçi sınıfının talebidir ve eğer ikinci bir demokrasi deneyimimiz olacaksa bu, işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin ürünü olacak; işçi sınıfının ellerinde şekillenecek.