Bütçe gücü!
Bugünlerde 2025 Merkezi Yönetim Bütçesi Meclis’te bağlanıyor. Ancak bu yılın bütçe görüşmeleri biri dış, diğeri de iç, iki etken nedeniyle çok sönük kaldı. Dış etken bütçe görüşmelerine denk gelen Suriye depremiydi. İç etken de, Meclis’in gerçek bir “bütçe hakkının” bulunmaması nedeniyle bütçe sürecinin tümüyle güdük özelliğiydi.
DIŞA DÖNÜK?
AKP iktidarı yıllar boyu genel olarak içe dönük bir siyaset izledi; örneğin, işbaşına geldiğinde coşku ile sahiplendiği Avrupa Birliği-AB tam üyelik sürecinden tümüyle uzaklaştı; AB, yalnızca sığınmacılar için para veren bir özellik kazandı.
Ancak son Suriye olayı, bu içe dönük iktidarı iğne batmışçasına dışa döndürdü. O kadar ki geçmişin Suriye bataklığının asıl sorumlusu ve Altılı Masa’nın ünlü “hocası” ve CHP’nin sırtından Meclis’e 10 milletvekili gönderen A. Davutoğlu, “ruh olarak AKP’den hiç kopmadım” diye demeç üstüne demeç vererek, açıkça Saray’dan görev davetiyesi bekliyor. ABD’nin seçilen başkanı D. Trump Suriye’de İsrail hızla ilerlerken tam bir buyurganlık ve alaycı tutumla “orada kazanan Erdoğan’dır” ve “Türk ordusu güçlüdür” diyor. Tam da bu sırada Erdoğan’ın “Ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlayamayız; Türkiye, Türkiye’den daha büyük” sözleri geliyor. Dünün terörist katilleri salıverilirken polis “geçinemiyoruz” diyenleri şiddetle baskılıyor; bir gazeteci daha, Ö. Gürses gözaltına alınıyor!
Oysa dünya “bizde kalmayan bilim ve teknoloji ile” bir başka dönüyor. Erdoğan, yukarıdaki sözleri TÜBİTAK Bilim Ödülleri töreninde ederken Türkiye’ye Suriyelileri “tuttuğu” için bir milyar avro daha veren Avrupa Birliği-AB, ne yapıyordu dersiniz? AB, IRIS adıyla geliştirilen yeni bir uydu internet sistemi kuruyor. IRIS, Yunan mitolojisinde simgesi gökkuşağı olan tanrıçadır. Zeus’un kendisine verdiği kutsal bir görev var: “gökyüzünden yeryüzüne haber taşımak.” AB, geçmiş ile geleceği, bilimini geliştirerek birleştiriyor. Kendi uzak-yakın geçmişinden de bilimden de uzaklaştırılan Türkiye, bu tür ilerlemelerin de uzağında kalıyor. Ve bu ülkenin eğitimini yönetenler, okul servislerinde “kız öğrencilerin ön koltuklarda oturmalarını” ve “yılbaşı kutlamalarını yasaklıyor”; bu yasağa Diyanet de “haram” diyerek eşlik ediyor; bu kadar ilkelleşmeye yorum yapılamaz.
BÜTÇE HAKKI OLMAYINCA
Tarihsel gelişiminin kanıtladığı gibi parlamenter demokrasinin ana dayanağı ya da temeli bütçe yapma yetkisidir. “Bütçe hakkı” parlamentonun varlık nedenidir. 16 Nisan 2017 Anayasa halkoylaması sonrasında Meclis’in bütçe hakkı bulunmuyor. Bu yıl da bunun çok ağır bir örneği yaşandı.
Önce gelirlere bakalım: 2025’te toplanması öngörülen 12,8 trilyon liralık bütçe gelirinin yaklaşık beşte üçü vergiyi ödeyenin “parasal gücüne bağlı olmadan” toplanacak KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşuyor. Geriye kalan ve doğrudan alınan gelir vergilerinin beşte dördü de işçi ve memurdan ya da “emek gelirlerinden” alınıyor. Genel olarak hak ve özgürlüklerin aşırı baskı altında oluşu, özelde de toplu iş sözleşmesi ve grev haklarının çok sınırlı olması, sermaye yararına olan bu adaletsiz vergi yapısının sürdürülmesini olanaklı kılıyor.
Aslan payını bu yıl da kurum olarak Diyanet’in aldığı, ne kadarının tarikat ve cemaatlere akıtılacağının bilinmediği harcamalar açısından da buna çok benzeyen, eşitlikten uzak bir durum var. Toplam 14,7 trilyon lira olan harcamaların yaklaşık iki trilyonu iç ve dış borçların faiz ödemesidir. Bu “faiz karşıtı” iktidarın yaptığına bakar mısınız? Her yedi liralık kamu harcamasının bir lirası faize gidiyor; kalanı üç ana kalemden oluşuyor: personel, cari ve yatırım.
Bunlara da sırasıyla bakalım. Dört trilyona yaklaşan personel giderlerinde de, 1.sınavı kazanmalarına karşın sözlü ya da mülakatta elenenlerin hakkı yenilerek; 2.yandaşların bürokraside yükselmeleri sağlanarak ve 3.yükselen bürokratların pek çoğuna birden çok maaş verilerek bütçenin bu kaleminde de iktidarın ayrımcı, kayırmacı ve haksız bütçesi yürürlüğe giriyor. Bununla kalmıyor, iktidar bir trilyon liralık mal ve hizmet alımlarının tamamına yakınını “davetli ihale” yöntemiyle yandaşlarına yapıyor. Yatırım harcamaları aynı yöntemle yapılacak işin yandaşlara verilmesi biçiminde oluyor. Yine dört trilyonu aşan “cari transferler” kamunun her türlü sözleşmelere dayalı ödemeleri; yerel yönetim payları vb. de iktidarın istediği biçimde kullanılıyor; “esas olarak” yandaşlara dağıtılıyor. İktidar, kayyum uygulamasına ek olarak, tam da bu sırada, CHP’li belediyelerin gelirlerine el koyuyor; onları “silkeliyor.”
Yine tam da bu sırada başka bir şey oldu: Meclis Başkanı N. Kurtulmuş, bütçeden hemen sonra “anayasa” konusunun yeniden gündeme getirileceğini açıkladı.
İktidar, “bütçe hakkını” önceleyen çok güçlü bir demokratik anayasa önerisiyle silkelenmezse, önce “kendi bütçesini” yapar, sonra da gelin birlikte anayasa yapalım der! “Kendi bütçesini” yapan iktidar, Suriye gibi ülkeye “çok zarar verebilecek” dış çılgınlıklarında da dizginlenemez.