Bütçe ihlali, sermayeye muafiyet, halka yük
2024 yılında öngörülen vergiden muafiyet ve istisna tutarı 2,2 trilyon olarak verilmiş. Yani bu devletin toplayacağı vergilerden bazı gerekçelerle vazgeçmesi anlamına geliyor. Vazgeçilen bu tutarın 1,6 trilyonu doğrudan sermaye kesimine ait ve devlet, sermaye kesimi için türlü gerekçeler sunarak bu kadar büyük miktardaki vergiden vazgeçiyor.
Bütçe hakkı açısından en öne çıkan konu, Meclis’in verdiği başlangıç bütçe ödeneği izninin aşılarak ödenek üstü harcama yapılmasıdır. Bu önemli bütçe hakkı ihlali adeta bir gelenek haline gelmiştir. Üstelik geçtiğimiz 2023 yılında Meclis’in verdiği ek bütçeyle revize edilen başlangıç ödeneği bile aşılmıştır. 2023’te 4,5 trilyonluk başlangıç ödeneği 1,1 trilyonluk ek bütçeyle 5,6 trilyon TL’ye yükseltilmişti. Gerçekleşen bütçe harcaması ise 6,6 trilyon düzeyine yükseldiği için 2023’te ödenek üstü harcama 1 trilyon TL olmuştu.
ÖDENEK EKLENMESİ VE ÖDENEK ÜSTÜ HARCAMA
Tahminler 2024’te de ödenek üstü harcama yapılacağını göstermekte. Mayıs 2024 tarihli TEPAV II. Bütçe İzleme Bülteni’nde 2024 yılında ödenek üstü harcama yapılacağı ileri sürülmekte. Bülten’de yıl sonu 12,2 (12 trilyon 241 milyar) trilyonluk bütçe harcama tahmini ve 11 trilyonluk (11 trilyon 89 milyar) 2024 başlangıç ödeneğinden hareketle 1,2 trilyon (1 trilyon 152 milyar) TL’lik bir ödenek üstü harcama öngörülmekte. Bu öngörü tasarruf tedbiri olmaması varsayımına dayanmakta.
Son açıklanan tasarruf tedbiriyle 100 milyarlık bir tasarruf beklenmekte. Bu durumda yıl sonu bütçe harcama tahmini 12,1 trilyona düşeceği için olası ödenek üstü harcama 1,1 trilyona gerileyecek.
Ödenek üstü harcamanın ne düzeyde olursa olsun neredeyse her yıl tekrarlanır olması ve istisnai olmaktan çıkması bütçe hakkını ciddi bir şekilde zedelemekte. Bu yasadışı uygulamanın gerisinde Anayasa’ya düpedüz aykırı olan Bütçe Kanunlarının 6. maddesinin (1) no’lu fıkrası var. Yıllardır bu fıkraya gönderme yapılarak bazı bakanlıkların mevcut personel başlangıç ödeneklerinden bir bölümü Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Bütçesi içerisindeki Yedek Ödenek tertibine Cumhurbaşkanın yetkisini kullanmasıyla aktarılmakta. Oysa bu tür bir yetki kullanımı bütçenin Anayasası olan 5018 sayılı Yasanın “Ödenek aktarmaları” başlıklı 21. maddesinin 3. fıkrasındaki “Personel giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamaz” kuralına aykırılık teşkil ediyor. Böylece bu bakanlıklar iradesi dışında personel ödenekleri açısından yılsonunda ödenek üstü harcama yapmaya mecbur bırakılmakta. Böylece yedek ödenek tertibine yapılan aktarmalar aynı zamanda ödenek üstü harcamaya neden olmakta.
Yıl başından bu yana her ay merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idarelerin başlangıç ödeneklerine yedek ödenek tertibine yapılan aktarmalar üzerinden sürekli ödenek eklenmekte. 5 ay sonunda bu tutar 155,3 milyara ulaşmış bulunmakta. TEPAV tahmini geçerli olursa yıl sonunda bu tutar 1,2 triyon TL’yi bulabilir ve böylece başlangıç ödeneklerinin bu tutar kadar üstünde bir ödenek üstü harcama ortaya çıkabilir.
Yani olası tasarruf miktarının kat ve kat üstünde bütçe harcaması yapılabilecek. Oysa gerçek bir tasarruf programı öngörülmüş olsaydı tasarruf tutarı kadar ödenek altı harcama söz konusu olurdu. Tasarruf ilgili idarelerinin kendilerine verilen bütçe ödeneğinin altında harcama yapması anlamına gelir. Oysa tam tersine göstermelik devede kulak bir tedbir paketi açıklanırken çoğu kuruluşun başlangıç ödeneklerine ekleme yapmaya tam gaz devam edilmekte. Örneğin Cumhurbaşkanlığı başlangıç ödeneğine 5 ay sonunda 4 milyar eklenmiş durumda.
Meclis’e ait olan ilave ödenek ekleme izninin Cumhurbaşkanı kararlarıyla verilerek ödenek üstü harcama yolunun açılmış olması bütçe hakkına müdahale anlamına gelmekte. Bu kararlar bu yönüyle hem Anayasaya hem de 5018’e aykırı.
Ayrıca bu kararların yayımlanmamış olması bütçe hakkı açısından bir başka manidar durum yaratmakta. Çünkü 15 Temmuz 2018 tarih ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Resmî Gazete Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 4. maddesinin ç bendi bazı kararların yayımlanmasını Cumhurbaşkanının takdirine bırakmakta. Söz konusu kararname bu tür bir seçeneğe olanak tanımakta.
Ödenek üstü harcama uygulamasının sona erdirilmesi gerçekten isteniyorsa bundan sonra gündeme gelecek kesin hesap yasa tekliflerinde tamamlayıcı ödeneğe olanak sağlayan hükme bütçe hakkının bir gereği olarak artık yer verilmemesi gerekir. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi 28/9/2023 tarihinde E.2020/33 numaralı dosyada, 7198 sayılı 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu’nun 4. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (bu fıkrada 2018 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak üzere tamamlayıcı ödenek verilmesi öngörülmekte) Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermişti. Ancak söz konusu iptal kararına rağmen sonraki yılların (2019, 2020, 2021 ve 2022) KHES yasa tekliflerinde ısrarla bu hüküm korunmuştu. Bundan sonra artık bu hükme yer verilmemesi gerekir. Bu yapıldığında Anayasa ve yasaya aykırı olarak gelenek haline gelmiş ödenek üstü harcama uygulaması böylece tarihe karışmış olacaktır.
Meclis içi ve dışı muhalefet ile demokratik kitle ve meslek örgütleri bütçe hakkına sahip çıkarak bu sorunun çözümü için Meclis ve Cumhurbaşkanı nezdinde ısrarcı bir çaba içerisinde olmalıdır.
MECLİS’E SUNULACAK VERGİ PAKETİ
Vergi paketi en başta kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşılmadı. Zaman zaman medyaya “sermayeye vergi yükleri getirilecek, borsanın vergilendirmesi, nereden buldun yasasına benzer gelir üzerindeki harcamaların izahı vb” şeklinde şeyler sızdırılıyor. Sanki sermayeyi vergileme amacı varmış gibi bir izlenim yaratılıyor. Bunlar böyle sızdırılıyor, sermayenin yoğun tepkisiyle karşılaşıyor, ama sonra öğreniyoruz ki bunlar taslaktan çıkarılmış. Bugünlerde Meclis’e gelmesi beklenen ilk sunulan taslak kuşa dönmüş durumda, en azından sermayenin eleştirdiği noktalarda geri adım söz konusu.
Oysa demokratik bir toplumda, vergi yasa teklifleri gelenek olarak bir yıla yakın süren tartışmaların ardından yasalaşmakta. Bizde ise bu tür teklifler çok kısa sürece sıkıştırılıyor ve Meclis çoğunluğu kullanılarak oldubittiye getiriliyor. İster Meclis muhalefeti isterse de sosyalistler olsun bu taslağa gerekçelerini açıkça ortaya koyarak şiddetle itiraz etmeli. Bunun haricinde bu tür bir taslak hazırlanırken siyasal iktidar vergiden etkilenecek kesimlerle görüşmeli, dinlemeli, onların görüşlerini almalı. Bu görüşler alınarak taslak teklife dönüştürülmeli. Teklif Meclis’e sunulduğunda burada ciddi bir şekilde müzakere edilmeli. Gerçekte olan ise Meclis öncesi böyle görüşmeler sadece sermaye için geçerli. Çünkü iktidar tercihini sermayeden yana yapıyor, hep onların söyledikleri dikkate alınıyor ve adeta emek ile emek temsilcileri yok sayılıyor, muhatap alınmıyor. Muhatap alınmazken de emeği ilgilendiren düzenlemeler taslakta yer alabiliyor.
Bu gibi kapsamlı bir teklife şu aşamada gerek bulunmuyor. Bazı muafiyet ve istisnaları kaldırılacak deniliyor veyahut uygulamada farklı bir yöntem izlenecek deniliyor. İlla vergilendirme düzenlemesi yapılacaksa şöyle bir düzenleme yapılabilir: 2024 yılında öngörülen vergiden muafiyet ve istisna tutarı 2,2 trilyon olarak verilmiş. Yani bu devletin toplayacağı vergilerden bazı gerekçelerle vazgeçmesi anlamına geliyor. Vazgeçilen miktarın büyüklüğü ise bütçe üzerinden şöyle gösterilebilir: 2024 için öngörülen vergi tutarı 7,4 trilyon, vazgeçilen vergi tutarı ise bu tutarın neredeyse 3’te 1’i. Vazgeçilen bu tutarın 1,6 trilyonu doğrudan sermaye kesimine ait ve devlet, sermaye kesimi için türlü gerekçeler sunarak bu kadar büyük miktardaki vergiden vazgeçiyor. Pakette yer aldığı söylenen diğer şeyler yerine sadece bu madde olsa dahi yeterli. Öncelikli vergi gündemi bu olmalı, sermayeden 1,6 trilyon verginin toplanmasına karar verilmeli. Bunun bir kısmı kurumlar vergisi istisnası, geri kalanı ise Gelir Vergisi, ÖTV, KDV gibi vergilerden muafiyetler. Bunları tek tek ayıklarlarsa emekçileri ilgilendiren 0,6 trilyon haricinde kalan 1,6 trilyonunu kolaylıkla tespit edebilirler. Ayrıca bu önerim Orta Vadeli Program ile de gayet uyumlu. Orada kamu maliyesi politika ve tedbirleri arasında yer alan vergi muafiyet, istisna ve indirimlerinden etkinliğini yitirmiş olanlar tasfiye edilecek şeklinde bir düzenleme mevcut (13 numaralı politika ve tedbir). Açıkça ifade etmek gerekirse hemen hemen hepsi etkinliğini yitirmiş. Çünkü vergi muafiyet ve istisnalarının hangi hedeflere ulaşmaya yardımcı olduğuna dair bir bilgi paylaşılmadı. Ne denli ihracata, istihdama katkı sağladı bilinmiyor. Sadece bunu yapmaları bile halka yeni vergi yükü getirmeleri gerekmeyeceğinden emekçilere rahatlatacaktır, yapmaları gereken sadece sermayeden almaları gereken vergileri almak.
AÇIKLANMAYAN VERGİ CENNETLERİ
Vergi paketi vergi havuzuna taze kaynak girişi sağlamanın biricik yolu değil. Mevcut yasal çerçeve içerisinde yürürlüğe girecek bir düzenlemeyle de kaynak girişi sağlamak mümkün. Vergi cennetleri listesinin yayımlanması halinde vergi cennetlerine kaçan sermayeden vergi alınabilecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 18 yıldır yayımlamadığı vergi cennetleri listesinin yayımlanması halinde, sermayelerini vergi cennetlerine kaçıran patronlar vergilendirilecek. Yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına bakılmaksızın yüzde 30 oranında vergi kesintisi yapılmasına olanak sağlayan 21 Haziran 2006 tarihli bir düzenleme olmasına rağmen vergi cennetleri listesi 18 yıldır yayımlanmadığı için bu kesinti yapılamamaktadır. Vergi cennetlerine yapılan ödemelerden vergi kesintisi yapılmasını öngören düzenlemenin, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6358 sayılı Kanun ile değişik halinin 21/6/2006 tarih ve 26205 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı.
Kanunun öngördüğü vergi cennetleri listesinin Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilmesi gerekiyor, ilgili düzenleme sözü edilen yasanın Vergi Kesintisi ve Muhtasar Beyanname başlığını taşıyan 5. bölümdeki 30. maddenin 7 no’lu bendiyle yapılıyor. Bu bentte yer alan off-shore ülkeleri “vergi cenneti” denilen ülkelerdir. Böyle bir tanımlama yapılmasının nedeni, off-shore şirketlerinin genellikle verginin hiç olmadığı ülkelerde kurulmuş olması. Bu şirketlerin kurulduğu ülkelerin mevzuatı, onlara cennettelermiş gibi bir olanak sunmaktadır. Türkiye’de bazı şirketler yasal olan bu olanaktan yararlanarak finansal varlıklarını ya oldukça düşük vergi ödenen ya da hiç vergi ödenmeyen bu ülkelerden tutuyor. Bu bilindiği için buralara yapılan her türlü ödemeden bir vergi kesintisi öngören bir düzenlemeye gidilmiştir.
Sözü edilen düzenleme gereği yayımlanması gereken off-shore ülke listesi 18 yıldır yayımlanmadığı için bu ülkelere Türkiye’den yapılan ödemelerden yüzde 30 vergi kesinti yapılamamasının bütçe gelir yetmezliği nedeniyle sürekli bütçe açığı veren bir ülke adına büyük bir talihsizliktir.
İğneden ipliğe zam yapan, yurttaşlarını yüzde 70’ler düzeyindeki dolaylı vergilerle inim inim inleten, kaşıkla verdiği maaş ve ücret artışlarını kepçeyle almayı alışkanlık edinen AKP iktidarının sermaye söz konusu olduğunda sus pus olmasının görmezden gelinemez. Bu cennetlere kaynak aktaran sermaye kesimleri için “pamuk ellere cebe” deme zamanı geldi. Bunun için Cumhurbaşkanının geciktirilmeksizin bu listeyi ilan etmesi gerekiyor.
EMEKLİ MAAŞ ZAMMI
Emekçiler yıllardır vergi ve enflasyon yükünü aynı anda taşımaya zorlanıyor. Önerilen vergi paketiyle ilk yük daha da ağırlaştırılmaya çalışılırken ikincisi artık taşınamayacak bir boyuta gelmiş durumda. Emekçinin çalışıyor veya emekli olması durumu değiştirmiyor. Geçim derdi tahammülleri zorlayarak emekçinin birinci gündemi olmaya devam ediyor Son açıklanan maaş zamlarıyla veya bazı emeklilere yapılan sıfır zamla bu durum bir kez daha tescil edilmiş oldu.
Yılın ilk 6 ayının TÜFE enflasyon rakamının 3 Temmuz’da açıklanmasıyla Temmuz 2024’ de yapılacak maaş artış oranları netleşmiş oldu. İşçi ve BAĞ-KUR emekli aylıklarına yapılacak zamda geçmiş 6 aylık enflasyon dikkate alındığı için maaş artışı yüzde 24,73 olmuştur. Memur ve memur emeklileri aylıklarına yapılacak zamda ise ilk 6 ay için verilen yüzde 15’lik TİS zammını aşan yüzde 8,46’lık enflasyon farkına ikinci 6 ay için öngörülen 10’luk TİS zammı eklendiği için maaş artışı yüzde 19,31 olarak gerçekleşmiştir. Arada işçi ve BAĞ-KUR emeklileri lehine 5,42 puanlık bir fark var. Memur ve memur emeklilerinin TİS olanağına rağmen örgütsüz diğer emekli gruplara göre daha düşük oranda bir zam almaları düşündürücüdür. Emekliler arasında huzursuzluğu yol açan bu farklı zam yöntemleri mutlaka değiştirilerek ortaklaştırılmalıdır.
Kök aylığı 10 bin liranın altında olan işçi ve BAĞKUR emeklilerin Temmuz zam oranı ise sözü edilen zam oranlarının çok gerisinde kalıyor. Hatta kök aylığı 8 bin liranın altında kalanlara zam da yapılmıyor. Ayrıca asgari ücretlilere zam yapılmadığını da not edelim. Ayrıntısı için Aziz Çelik hocanın 3 Temmuz 2024 tarihli X’deki tweetine bakılabilir.
TÜİK enflasyon verilerine güvensizlik tartışmaları haklı olarak güncelliğini koruyor. Enflasyon tartışmasına son verilmesi için sınıflar ve farklı gelir gurupları itibariyle acilen enflasyon sepetleri belirlenerek enflasyon oranları açıklanmalı. Yani mevcut olana ek olarak ayrıca iki tane enflasyon serisi yayımlanmalı. Birincisi çalışanların enflasyonu. Bunun için emekçilerin (çalışan işçi, memur ve emeklilerinin) tükettiği mal ve hizmetlerden oluşan tüketim sepetinin belirlenmesi gerekiyor. İkincisi farklı gelir grupları itibariyle enflasyon oranı. Gelir dağılımı 5, 10 ve 20’li gruplar itibariyle yayımlanıyor. Her bir grup için en yoksuldan en zenginine kadar enflasyon serileri açıklanmalı.
Önerdiğimiz enflasyon serileri açıklandığında genel enflasyon oranı yayımlandığında başlatılan tartışmalar (Çünkü bu oran tüm gelir gruplarının ortalama sepetini esas alıyor. Oysa gerçekte her gelir grubunun sepeti farklı ve dolayısıyla enflasyonu da farklı) büyük ölçüde sona ermiş olacak ve TÜİK bir güvenirlik kazanmış olacaktır.