Büyü bozulunca...
İşin daha başlarında sayılırız ama bu haliyle Beşiktaş, Avrupa takımlarının da bizim ligimizdeki tüm takımların da “geri hattında” iştahını bir hayli kabartıyor, onu söyleyeyim.

Haftalardır, Beşiktaş’ın taraftarı da, öteki takımların taraftarları da, spor medyası da, aynı soruyu soruyordu:
“Ne oldu, sezon başındaki o fırtına gibi takıma?..”
Ben de defalarca aynı şeyi yazarak biraz kendimi tekrar ediyor gibi oldum ama, söylediğim şuydu:
“Böyle dikkat çeken başarılara bir yerde nazar değer”
Evet. İnanırım nazara.
Ama herşeyi de bununla izah etmek mümkün değil tabi...
Futbolun klasik klişelerindendir ya... “Atanın da tutanın da iyi olacak.”
Beşiktaş’ın “atanları” uzunca bir süredir, sezon başındaki performanslarından uzaklar. Tutanı, yani Mert Günok da her maçta 10 tane golü önleyecek hali yok ya. Bir yerde onun da pili tükeniyor.
Bugün de öyle oldu.
Rafa ve Immobile suskun kaldılar. Immobile, penaltı atışını bu kez boş geçmese de, onun dışında isabetli vuruşlar yapamadı. Giovanni Hoca, belki de Mustafa’yı oyuna almakta biraz daha erken davranabilirdi. Muçi’nin yerine de Semih’i düşünebilirdi daha erken dakikalarda.
Beşiktaş’ın sezon başından beri dikkat çektiğimiz “çok fazla ve kolay pozisyon verme” zaafı bugün de fena halde yaşandı. Gaziantepspor’un hücumcuları becerikli olabilseler, Emirhan çok başarılı toplar kesmese ve Mert de bire birlerde her zamanki gibi çok iyi performans göstermese, maç farklı bir skorlar da bitebilirdi.
Nitekim, son 10 dakika Gaziantepspor Beşiktaş’a ecel terleri döktürürken, skorda eşitliği sağlayacağı neredeyse kesin gibiydi.
Maçın başındaki tablo tam tersine dönmüştü. İlk devre, Beşiktaş’ın golü öncesinde tamamen kapanan ve kontraataklarla sonuç almaya çalışan bir Antep takımı, sürekli pozisyon arayan bir Beşiktaş vardı.
Gol sonrası ve ikinci devre ise, tam tersine bastıran bir Gaziantepspor ve kontratak arayan Beşiktaş izledik. Bu ataklarda çok iyi pozisyonlar da buldu Kara Kartal. Ama olmayınca olmuyor.
Gedson da, Rafa da, Mustafa da değerlendiremediler ayaklarına gelen pozisyonları. Hele Mustafa’nın gelişine vurduğu bir top var ki, o girse, maç orada kopacak. Girmeyince girmiyor.
Etkili ayakların da günü değilse, bir türlü o kritik ikinci gol gelmiyor işte.
O zaman da “Murphy Kanunu” yürürlüğe giriveriyor.
O kanunların 1’nci maddesi şöyle der. “Bir şeyin ters gitmesi olasılığı varsa, mutlaka gider”
Gaziantepspor’un son dakikalara doğru arttırdığı baskının da gol getirmesi mukadderdi.
Ve öyle bir dakikada geldi ki gol. 90+5’te.
Beşiktaş 1 puana razı olarak evine dönerken, geçen haftaki maç eksiğiyle Galatasaray’ı yakalamış olma avartajını da yitirmiş oldu.
Milli maç arasında yaralarını sarar ve yoluna devam eder bu takım. Ama “yara” derken, sezon başından beri en büyük ve dikkat çeken yarasına çareyi nasıl bulacak V. Bronckhorst, onu bilemiyorum.
Böyle iyi bir orta sahan ve tartışmasız kaliteli gol ayakların varken, bu hallere düşüyorsan, çareyi bulmak zorundasın.
Yine de, kesin bir karne verebilmek için “daha erken” bu ligde.
İşin daha başlarında sayılırız.
Ama bu haliyle Beşiktaş, Avrupa takımlarının da bizim ligimizdeki tüm takımların da “geri hattında” iştahını bir hayli kabartıyor. Onu söyleyeyim.
İlk başlarda önüne gelene 3, 5 atarken sorun çok dikkat çekmiyordu. Önemli olan 1-0’ı ya da 2-1’i koruyabilmek.
Bu da hocanın işi.
Biz bilemeyiz.