Büyük sermayenin aşırı sağ hesapları
Avrupa’da yükselişini sürdüren aşırı sağ partilerin 9 Haziran’daki AP seçiminde sandalye sayısını artırması bekleniyor. Neoliberal sermaye, aşırı sağ ve halihazırda güçlü olan merkez sağı bir araya getirebilir.
Prof. Dr. Ali ARAYICI / PARİS
Bugün İtalya ve Macaristan başta olmak üzere Avrupa Birliği'nin (AB) bazı ülkelerinde, aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler, iktidara geldikten sonra siyasal, sosyal, ekonomik ve çevresel mücadelelerle kazanılan tüm hakları ve ilerlemeyi tehdit ediyor. Ayrıca, 9 Haziran'da yapılacak olan Avrupa Parlamentosu (AP) seçiminde, yeni pozisyonlar kazanmanın yollarını arıyor.
Avrupa'da aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler olağanüstü bir yükselişte. 27 üye devletin 5'inde hâlihazırda iktidardalar. Bazı kamuoyu yoklamaları ya da tahminler, AP'deki sandalye sayısı oranının %17'den %25'e çıkacağını öngörüyor. Bu ivme, sosyal medyanın önemsizleştirmesi, fikirlerin “şeytanlaştırılması” ve sahte bir “sosyal” söylem ile bağlantılı bir yükseliştir.
Bu bağlamda, aşırı sağın, ırkçı ve faşist partilerin gelecekte sahip olabileceği etki alanları endişe uyandırmayı sürdürüyor. Özellikle de geniş halk kesimiyle güçlendireceği ittifaklarla çevre, temel insan hakları ve özgürlükler, sosyal haklar, göçmen ve azınlık hakları ve biyolojik çeşitliliğin korunması konularında elde edilen ilerlemeyi sorgulama tehdidinde bulunuyor.
TEHLİKENİN BOYUTLARI
Aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler, AP’deki varlıklarını güçlendirmek için iyi bir konumda. AB’nin mevcut dengesini nasıl değiştirebilirler ve öncelikli olarak hangi ilerlemeleri tehdit edebilirler?
AP'de engelleyici bir çoğunluğa sahip (360 sandalye) olamayabilir. Ancak, AP ve Parlamenterler Meclisi'ndeki, Hıristiyan demokrat ve liberal-muhafazakârları bir araya getiren Avrupa Halk Partisi (EPP) grubuyla ittifak yapabilir. Üstelik güvenlik politikalarının yanı sıra sosyal ve toplumsal konularda da ortak yönleri var.
Bu nedenle, neoliberal politikaların, göçmenlerin ve kadınların haklarına yönelik saldırıların artma sürekliliğinden korkulmalı. Birincil sorumluluk, Avrupalı neoliberal liderler, özellikle de istihdamı, çalışanın haklarını ve kamu hizmetlerini yok ederek toplumsal ve bölgesel eşitsizlikleri güçlendiren; kızgınlık ve güvensizlik üreten ülkelerdeki neoliberal liderler dikkatle izlenmelidir.
Genel olarak aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler, halkın duygularını sömürmek ve başka yöne çekmek için iş dünyasını, kadınları ve giderek artan toplumsal sıkıntıyı kullanıyor. Merkez sağ ile aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler arasında bir düello yok. Ama üçüncü aktörün, yani sermayenin kendisini, aşırı derecede zenginleştirmeye devam edebilecek cehennem gibi bir ikili var.
Söz konusu siyasi partilerin seçilmiş yetkilileri, yönetimi ele geçirmek için demagoji yapmaya, yalan söylemeye ve sosyal sahtekarlığa başvuruyor. Çünkü kapitalistlerin etkili ve nesnel müttefikleri. Öyle olmaya da devam ediyorlar. AB'nin bazı ülkelerinde, mesela Fransa'da seçimlerde aldıkları oylar, neoliberalizme olan tam desteklerini de doğruluyor.
SAĞ BLOKTAKİ KAMPLAR
2019'dan bu yana, AP’deki aşırı sağcı, ırkçı ve faşist milletvekilleri, iki siyasi grup arasında bölünmüş durumda. Bir yanda, 2009 yılında Britanyalı Muhafazakârların 68 parlamenteri ve sayısal olarak Giorgia Meloni'nin, faşist Fratelli d'Italia (İtalya’nın Kardeşleri) Partisi'nin hâkim olduğu EPP'den ayrılmasının ardından doğan; Muhafazakârlar ve Reformistler (ECR) Grubu var.
Diğer tarafta, aşırı sağcı, ırkçı ve faşist Marine Le Pen'in partisi Ulusal Birleşme Cephesi'nin (RN) başını çektiği ve yarım döngünün geri kalanından su geçirmez bir bariyerle ayrılan; Kimlik ve Demokrasi (ID) grubu var. Bir nevi, “sıhhi kordon” politikası uygulamaya konuldu. 9 Haziran'daki seçimde radikal sağın yükselişe geçmesi durumunda, bu dağılım ayakta kalabilecek mi?
Polonyalı PiS partisi ve Belçika Neo-Flaman İttifakı'nın içinde de aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler yer alıyor. Fransa'dan Fetih Hareketi de (R) bu grubun içinde. ECR'nin projeleri arasında, güçlü muhafazakârlık ve Hıristiyan dinine bağlılık yer alıyor. Ayrıca, bu partiler hükümet ortakları olduğundan, seçim açısından “rüzgârın yelkenlerinde olması” gibi ortak bir noktası var.
Siyaset bilimci Francisco Roa Bastos, bu ve benzer partilerin “Atlantikçilik, Putin karşıtı ve Ukrayna yanlısı” olduklarının altını çiziyor. Buna karşılık, bugün yaklaşık altmış üyeye sahip olan aşırı sağcı, ırkçı ve faşist ID grubu da “daha fazla Amerikan karşıtı ve Ukrayna'daki savaşta, zirve yolunda ve başka yerlerde tutulması zor” bir pozisyonda yer alıyor.
9 Haziran'da yapılacak olan AP seçimlerinde aşırı sağda bir yükseliş beklersek, bunun gelecekteki etkisini tahmin etmek çok zor. Bugün biri toplumsal katmanlarda güçlü, diğeri oldukça izole durumda iki gruba bölünmüş olan Avrupa aşırı sağının, merkez sağda yer alan Avrupa Halk Partisi (EPP) ile ortak bir zeminde buluşabilmesi olanaklıdır.
MERKEZLE YAKINLAŞMA
AB'deki bazı aşırı sağcı, ırkçı ve faşist partiler; geçmişte olduğu gibi bugün Kremlin'e karşı olumlu tutumda değil. Ancak, geçmişteki yakınlıklarını da tamamen inkâr etmiyor. Fransa'da Başbakan Gabriel Attal'ın “Putin'in birliklerinin” lideri olmakla suçladığı Marine Le Pen'in RN’sine yönelik saldırı açılarından biri de budur.
“Göçmen karşıtı ve yabancı düşmanı” yönlerini daha çok gösteren aşırı sağcı partiler arasında; Fransa'da RN, İtalya’da Matteo Salvini’nin Lega'sı ve Almanya İçin Alternatif (AfD) yer alıyor. AP'de statüleri farklı olmasına karşın, Muhafazakarlar ve Reformistler (ECR) ile aşırı sağcı diğer grup Kimlik ve Demokrasi (ID), siyasi yelpazenin aynı tarafında yer alabilirler.
ECR ile EEP’nin birlikte hareket etme olasılığını söyleyen Roa Bastos, “Hükümete geçiş ve Meloni'nin Avrupa ile ilişkileri iyi yönetme şekli, onu daha güvenilir hale getirdi” diyor. Meloni’nin 2022'de iktidara geldiğinden beri Avrupa'da güven vermeye çalışması ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile sürekli birlikte görünmesinden bunu anlamalı. Salvini'nin Lega'sı ise provokatif durumundan çok uzak.
İktidar ile muhalefet arasındaki bu ayrım, ID içindeki gerilimlerin kaynağı. Le Pen'in RN'si, 2027'de yapılacak başkanlık seçimi için, anketlerde ön sırada. AfD ile anlaşamıyor. Kasım ayında yapılan bir toplantıda, bazı AfD üyelerinin bir “geri dönüş” projesinde; yabancı kökenli kişilerin toplu olarak sınır dışı edilmesi planının tartışılması şok edici oldu.
Bugün AfD, normalleşme sürecine zıt bir radikalleşme stratejisinin ortasında. RN için, hantal bir müttefik gibi görünüyor. Fetih Hareketi'nin (R) ECR grubu içindeki varlığı, bazı soruları gündeme getiriyor. R, kendi değerlerini savunması, göçmen ve yabancı düşmanı konumları bakımından RN'den daha çok radikal. Bu bağlamda, hem anekdotsal hem de ideolojik bir tutarlılığı var.