Büyülü gerçekliğimize davet

DOĞUŞ SARPKAYA

Pek çok sanatta olduğu gibi edebiyatta da usta-çırak ilişkisi varlığını sürdürür. Yazmayı kafasına koymuş birinin hem dünya edebiyatını hem de içine doğduğu ülkenin edebiyatını bilmesi gerekir. Beslendiğimiz topraklar aynı zamanda bizim ustamızdır. İster şiir yazalım ister öykü, roman ya da eleştiri bu değişmez. Doğrudan usta olarak belirlediğimiz isimlerin yanında sürekli besleneceğimiz bir edebi pınarın varlığını hissetmeye çalışırız. Her yeni keşfimizde, erteleyip erteleyip sonunda okuduğumuz büyük bir yazarın aurasına her kapılışımızda sırtımızı sıvazlayan ustanın elini hissederiz. Büyülendiklerimiz, bizi “büyülü gerçeğimizle” tanıştıranlardır.


Haydar Ergülen’in edebiyatçı portrelerinden oluşan yazılarını bir araya getiren Büyülendiklerim kitabı da böyle bir el alış macerasına odaklanıyor. Ergülen kendisini etkileyen öykücü ve romancıları ele aldığı kitabında, “büyülü gerçekliği”ni yaratanlanlara selam veriyor. “Artık ben oldum” demeden, bir edebiyatçının temel mottosunun “efendimiz acemilik” olduğunu bilerek yapıyor üstelik bunu. “Büyülenmek şahane bir şey, büyüyorsun ama büyüklenmiyorsun, zira hangisine büyük diyeceğini şaşırıyorsun bu yazarların, hepsine ve hiçbirine, o zaman ‘büyülü, büyüleyici’ demek yetiyor işte…” diyerek hem edebiyatımızın ustalarına saygısını sunuyor hem de okuru kendi kişisel yolculuğuna davet ediyor.

Büyülendiklerim’de sadece edebi aşkınlıkla etiketlenen ya da kanon içinde arkası kollanan yazarlara odaklanılmıyor. Aynı zamanda kenarda kalmış, değeri yeterince teslim edilmemiş, değeri teslim edildiği düşünülse de doğru anlaşılamamış yazarları merkezine alıyor. Refik Halid Karay, Feyyaz Kayacan, Hulki Aktunç, Nursel Duruel gibi has edebiyat okurlarının radarına takılmış ama bir türlü kanon içinde değerlendirmeyen yazarlara dair değerlendirmelerini de okuyoruz yazarın. Bugün hâlâ çok satan olan yazarların ise yanlış anlaşılmasını istemiyor Ergülen. Sabahattin Ali’nin neden toplumcu gerçekçilikle sınırlanamayacak bir gerçekçi olduğu konusunu derinlemesine ele alıyor mesela. Refik Halid Karay’ın Türkçe konusundaki duyarlılığının bugünkü yazarlarında yansıması olması gerektiğini hissettiriyor. Ergülen kitabı oluşturan metinleri belli bir kalıba bağlı kalarak kaleme almamış. Kimi yazılarında konuyu derinlemesine ele almak isteyen bir eleştirmenin kararlılığıyla hareket etmeyi seçmiş. Bu yazılarında daha çok makaleye göz kırpıyor. Bazı yazılarında ise nesnelliğin konu edindiği yazarla arasında bir duvar örmesini istemeyip, daha öznel metinler yazmış. Fakat bu tarz metinlerde de şair duyarlılığı devreye girmiş ve büyülenen yazarın gerçekliğinin bir anda parlaması sağlanmış.

Büyülendiklerim çağdaşımız bir şairin, yazarın beslendiği kaynakları öğrenmemizi sağladığı için kıymetli bir kitap. Fakat sadece bunun için değil, edebiyat tarihimizdeki yazarlarla ilgili nitelikli değerlendirmeleri de barındırmayı başardığı için de değerli bir eser. Ergülen, kendisi asla bu şekilde ifade etmese de, ustalara saygı duymanın, ustalığa adım atmanın ön koşulu olduğunu kabul ettiğini hissettiriyor bize. Üstelik kendi büyülü gerçeğimizle tanışmaya davet ederek.