Büyüsek mi, büyümesek mi?
Büyümek istediğimizden emin miyiz? Büyüyüp de ne olacağız? Bu...
Büyümek istediğimizden emin miyiz? Büyüyüp de ne olacağız?
Bu soruları zaten zihnimiz bize sormakta, cevabını pek bulamadığımız ya da pek beğenmediğimiz için, mevcut durumumuzu, iki arada bir derede, ne büyük ne küçük, sürdürmeyi yeğlemekteyiz
Ne zaman büyüyeceğiz? Bağımsız olduğumuzda. Ne zaman bağımsız olacağız? Evden ayrıldığımızda. Ne zaman evden ayrılacağız? Büyüdüğümüzde...
Böyle uzayıp giden bir düşünce zincirinin ilk halkasını aramaya kalksak, herhalde anaokulunun ilk yılına kadar gitmemiz gerekir.
Geleceğe bakıp da büyüyeceğimiz, ablalar ve abiler gibi olacağımız günlerin ilk hayalini kurduğumuzdan bu yana bir türlü gelmek bilmeyen geleceğimizi beklemekteyiz. Her türlü güzel aktiviteyi programladığımız, bağımsızlığı, hayaldeki eğitimi almayı, hayaldeki işi yapmayı, hayaldeki sevgiliyi bulmayı, hayaldeki şehirde ya da ülkede yaşamayı o zamana ertelediğimiz gelecek zaman ne zaman gelir?
Gelecek çok uzun sürer. Bir türlü de gelmek bilmez. Geleceğe ertelediğimiz her faaliyet, daha sonra yapmaya karar verdiğimiz her eylem büyümüşlüğümüzü hissetmemizi engeller.
Çocuk kalmışlık, yaşımız büyüse de, bir çocuğun gelecek perspektifini taşıdığımız için bize yakıştırılabilir. Hoş da bir sıfattır. Çocuksuluğumuz ile hayalperestliğimizin ayrılmaz yapısı bizi hayatın sonuna daha çok zaman olduğu izlenimine sokar. Oyalandıkça oyalanır, erteleyebildiğimiz kadar erteleriz.
Büyümeyi kimimiz yalnız başına olabilmek olarak tanımlar. Bu bana doğru gelir. Yalnız başına olmak mümkün müdür? Hele bir genç için… Yalnız başınalığı yalnız olmakla karıştırmadan düşünürsek, örneğin, annesinin telefonuyla sabah yurttaki ya da ‘dorm’daki odasında uyanıp okula giden bir kişi yalnız başına yaşayabilir, diyebilir miyiz? Kimseye dayanmaksızın, kendi gücüyle yaşamak günümüzde bırakın büyümekte olanları büyümüş olanlar için de bir fantezi sayılabilir. Askere gidene kadar geceleri annebabasının yanında yatan, ama gündüzleri kabadayılığı kimselere bırakmayan erkeklerin büyüme ‘sancı’ları ise apayrı bir hikâye, okuru ne kadar ilgilendirir bilemediğim için, “n’olur anlat!” demedikçe anlatmayacağım uzunlukta.
Büyümek istediğimizden emin miyiz? Büyüyüp de ne olacağız? Bu soruları zaten zihnimiz bize sormakta, cevabını pek bulamadığımız ya da pek beğenmediğimiz için, mevcut durumumuzu, iki arada bir derede, ne büyük ne küçük, sürdürmeyi yeğlemekteyiz.
Çocuk desen çocuk değil, genç desen tam genç de değil kavramı kendisine ‘ergen’ terimini en yakın görmüştür. Beynimizin arzu ve tutku güdümlü, deneme-yanılmacı sistemlerinin en gelişkin olduğu ergenlik, yaşananları değerlendirebilme, kendine dur diyebilme becerilerinin en cılız, henüz filiz vermekte olduğu çağdır. Tam da bu sebeple, bu ‘tatlı’ dönemden çıkmak, hayallerimizi gerçekleştirme sorumluluğunu üstlenmek, tadımızı kaçırabilir.
O zaman, ne zaman büyüyelim?