Google Play Store
App Store

Levazım sitesinin yokuşundan yukarı doğru tırmanırken devasa yapı olan ‘Zorlu Center’ karşınıza çıkar. Alt kapısından içeriye girdiğinizde -zorunlu kontrolden geçerek- yaklaşık iki yüz metre sonra bir meydana gelirsiniz. Meydanın hemen solunda sandalye-masa ve koltuklarla sınırları çizilmiş ve tamamen açık alan mekân ‘Cafe NERO’dur.

Ferah bir mekândır. Gencecik-pırıl pırıl baristaların çalıştığı ve kahve üretilen bardan başka kendilerine ait birimleri olmayan adeta açık bir mutfak konumundadır. Sandalye-masa ve koltuklar ev tasarımı üzerinden mobilize olacak şekilde belirli bir formatta durur. Müşteriler bu mobilize rahatlığı kendi ev konforları alışkanlıklarına hitap edecek şekilde düzenleyerek-değiştirerek zaman geçirmeyi düşünürler ki bu artık bir uygulama alışkanlığı oldu-ama bu değişimlerden en çok etkilenen masaların düzeninden sorumlu Mustafa olur.

Sürekli bir çekme-düzeltme çalışması Mustafa ile masa-sandalye ve koltuklar arasında paydaş bir yaşam halini aldı. Ben ritüellerine sağdık biriyim. Mekân alışkınlığımı bozmamaya özen gösteririm. Çünkü sosyal bir alan olarak gördüğüm buralardaki kurduğum-kuracağım insan ilişkileri bir devamlılık arz ettiğinden sosyal ilişki içinde beni rahatlatır.

Zorlu Titanik’e benzer… Bahçe katındaki mekânlar genelde sosyete diye hitap ettiğimiz sınıfa aittir. Buralardaki yaşam metalaşma üzerinden yürür. Davranışlar tek tip olup genelde ticari bir içeriğe sahiptir. Bir senaryodaki rollerini yerine getiriyormuş edasıyla davranışlarını yönetirler. Alt katlardaki halk kesiminin davranış kodlarından farklı olarak sınıfsal ayrıcalıkları net olarak ortaya koyarlar. Bu konuda da cesurlar!

Benim alanım olup, içine girmemeye özen gösterdiğim futbol camiasındaki yönetici-gazeteci-menajer üçlemesindeki ticari ilişkilerin döndüğü yerler de burada bulunur.

‘Cafe NERO’nun bulunduğu konum çok stratejiktir. Hani şehirlerarası otobüslerin mola verdiği önemli mekânlar vardır ya işte oralara benzer. Çünkü, hem metrobüse hem de metroya giden yol üzerinde olması mola verilebilecek bir ayrıcalığı da sahip olmasına neden oluyor. Benim buradaki oturma saatlerim 1100 ile 14 00 arasındadır. Genelde ‘etüt’ saati olarak düşünürüm. Gazeteler, kitaplar veya bilgisayarda yazı yazma gibi faaliyetler için bu saat aralığını kullanırım.

Ve çevremdeki herkes bunu bilir. Antalya’daki üniversite arkadaşım Ömer Hızal aradığında “dükkânda mısın?” diye arar. Ya da İbrahim Erdoğdu arayıp “dükkândaysan 40 dakikaya yanındayım” diyerek gelir. Sevgili Hürser Tekinoktay eğer metroyu kullanacaksa muhakkak mola verir ve sohbet ederiz… Mekân bir sosyal ayrıcalığa sahip benim için. Tabii ki bizim mekân Titanik’in alt katında olduğu için filikalara oldukça uzak konumdayız. Hani batma anında üst katla biraz debelleşmemiz gerekecek. Çünkü filikalar onların elinin altında…

Titanik dememin sebebi; ‘Zorlu Center’ın özel bir yapı olmasından kaynaklanmaktadır. Mimarlık adına ve işletme anlayışı nedeniyle maddi dünyayı -kâr amacı güderek- insanların yaşamıyla uyumlu hale getirmeye uğraşıyor. Ortamı düzenlerken, insan ve çevresi arasındaki ilişkileri kapitalist kurgu üzerinden düzenler, kontrol eder ve insanlara elverişli bir ortamın oluşmasını sağlar. Bunu yaparken sadece mekanik bir işlevi tanımlayıp onu en ekonomik veya uygun strüktürle donatmaz, aynı zamanda mevcut koşullar içindeki sistemin talepleri doğrultusunda yaşanan çevreyi de sınıflandırır. Her şeyin mübah olduğu bir rekabet ortamı yaratır ki bu sistemin mimarlık anlayışının idealize edilmiş şekli olarak bu mekândan direk talebidir.

İşte bu sınıfsal farklılıkların çok belirgin olması ki gayreti bu yöndedir-herkesi kendi mekânı içinde sosyal varlık olarak konumlanmaya çalışırken, mimarlık felsefi içindeki ‘insan odaklı’ bakış açısının da gereksizliğini ortaya koyar. Ama buradaki-kafedeki ilişkilerin samimiyeti ve içeriği insan odaklıdır. Benim için çok kıymetli dostlarımın oluşmasını sağlayan koşulları bu sebebin sonucudur.

Yazar Tomris Alpay ve sevgili eşi ile pazar sabahları yaptığımız sohbetlerin tadı bambaşka… Tomris hanımın futbolla, özellikle Beşiktaş Kulüp siyasetine olan ilgisi benim için bir ayrıcalıktır. Öğlen yemekleri için gelen Daryo Bey ve Jülide Hanım ile sohbetlerimiz spor-siyaset üzerine şekillense de hal-hatır sormanın samimiyeti ve zenginliği gerçek duyguları kapsamaktadır.

Kafenin sorumlusu Erdem ile sabah veya öğleden sonra selamlaşıp günün futbol olayları ve onun Galatasaray taraftarlığı üzerinden şekillenen futbol sohbeti beni mutlu etmekte. Bölge sorumlusu Emine hanımın titizliği ve disiplinli tutumunun yanındaki hoş sohbeti önemli diyaloglarımdır. Tabii mekân açık olunca birçok öğrencim ile buluşup ya da selamlaşıp ‘hocam’ söylemi üzerinden mevzular şekillenince; mekân içinde de adımın ‘hoca’ olarak zikredilmesi hani beni mutlu etmiyor değil. Bunun korunmasına da özen göstermeleri süper bir saygı örneği.

Mekânlarda cereyan eden insan ilişkileri, sosyal gruplaşmalar, temsil ve performanslar yeni bir etkileşim için operasyonel değer taşır. Buradaki ilişkilerin insani boyutu ayrıcalıktan ziyade bir ihtiyaca cevap veren içerik taşır.