Pandemi günlerinde bir yandan halkın açlık-işsizlik-yoksullukla mücadelesi sürerken, salgında ‘yeni normale’ geçiş sürecini ilan eden hükümet kanadı bir darbe tartışması gündeme taşıdı.

AKP-MHP iktidar bloku mal bulmaya çalışan mağribi misali CHP’li Özgür Özel ve Canan Kaftancıoğlu’nun yaptığı konuşmalardan darbecilik çıkardı. İktidar blokuna göre bir iktidar değişikliğinden, sistem değişikliğinden söz etmek, “Saray rejimi” diyerek rejim tartışması açmak, “seçilmiş hükümeti rejim diye tanımlamak” ve bu “hükümetin sonu geldi” demek darbe çağrısıymış.

Hemen bir seferberlik ilan eden iktidar zaten kendi nezdinde “yerli ve milli olmayan”, “illet ve zillet” olan muhalefete bir kez daha had bildirme operasyonlarına başladı. Bu sefer o kadar ileriye gidildi ki darbecilikten şikâyet eden partili Cumhurbaşkanı “muhalefetin tasfiyesini” bile dile getirdi.

Bütün iktidar aygıtları tekelinde olan bir iktidar böyle bir darbe gerçekliğinin olmadığını bilmez mi? Elbette bilir. Ama çözülen safları sıklaştırmak, halkın gerçek sorun ve gündemlerini maskelemek için bu meseleyi büyütmek işine gelir.

cambaza-bak-cambaza-729412-1.

Güncel tartışma bir yana Türkiye sağı darbe tartışmalarını hep sevdi. Meşruiyetini ve hegemonyasını darbe karşıtlığı ve mağduriyeti üzerine inşa etti. 12 Eylül 2010 Referandumu’nu da bu retorik üzerine kurarak kazandı. Hatırlayalım; o dönemin siyasi ortakları AKP-Cemaat referandum kampanyasını solun devrimci tarihini de darbecilikle itham ederek, darbeciliğe karşı mücadele olarak ilan ettiler. Referandumdan evet çıkarsa darbeciliğin tarihe karışacağını vadettiler. Herkesi darbecilikle mücadeleye davet ederek referandumu kazanan ortaklar Türkiye’yi 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine taşıdılar. Bir baktık ki; meğer her ikisi de darbeciymiş. Biri ortağına askeri darbe girişiminde bulundu diğeri de bastırılan darbeyi bir lütuf olarak görüp, bugün bile peyderpey yapılan hamlelerle süren 20 Temmuz sivil darbe sürecinin düğmesine bastı. Yeni ortağı MHP’nin desteğiyle OHAL şartlarında, 2017’de yapılan hileli bir seçimle, üstelik yüzde 51’lik bir oranla bir sistem-rejim değişikliğine gitti. Demokrasi alanını, Meclis’in egemenlik alanını bütünüyle daralttılar. Bir “tek şahıs” rejimi inşa ettiler. Şimdi de bu rejimin değişmesini isteyenleri darbecilikle itham ediyorlar.

DARBE HAZIRLIĞI VAR

Artık bu sağ zihniyetin darbe istismarcılığı yapmasına bir son vermenin zamanı geldi. Darbeciler hep egemen sömürü düzenini ayakta tutmak için sağ hükümetlerin yapamadığını yapmak için geldiler ve yaptıktan sonra da sağın önünü daha da açarak gittiler.

Şimdi mevcut iktidar, “cambaza bak cambaza” diyerek yapay bir darbe gündemi üzerinden “gerçek darbelere” hazırlık sürecinde. Yerel yönetimleri yetkisizleştirme, yerel yönetimlere kayyum atama, meslek odalarını ele geçirme ve muhalefeti tasfiye etme…

Bugünün Türkiye’sinde velev ki bütün bu saray darbelerinin dışında bir darbe söz konusu olursa bu ancak saray içi bir darbe olur.

Bütün bunların dışında bir ihtimal daha var: Halkın barışçıl demokratik devrimi…

Darbeye ve darbeciliğe karşıyız, devrimden ve devrimcilikten yanayız.

***

NOKTA ATIŞI

“…içinden geçilen dönemde asıl olarak AKP, attığı ve atmaya devam edeceği anlaşılan adımlara meşruiyet kazandırmak amacıyla muhalefeti “Darbe çağrısı yapmak”la suçluyor. Böylece Erdoğan ve yönetimi, baskı, yasaklar, muhalefeti ezme amaçlı her girişimini, “Darbeyi önleme önlemi” olarak göstereceği meşru bir gerekçeye sahip olmayı amaçlıyor.”

İhsan ÇARALAN (Evrensel)

“Milletvekillerinin ve bakanların bile trolleşip köpürtmeye çalıştıkları bu darbe yaygarasını daha çok, yapmak istedikleri yeni bir gerçek darbe ve iktidarı kaybetme durumunda göze alabilecekleri bakımından dikkate almak gerek. Gerçek darbeden kastım; Türk Tabipleri Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Barolara dönük işgal etme ve biat ettirme girişimi.”

İlhan CİHANER (BirGün)

***

GÖZDEN KAÇAN

Kürt sorunu uzunca zamandır Türkiye gündeminin dışında. Bir bölgesel sorun olarak yakıcı önemini kaybetmemesine rağmen üzerinde pek konuşulmuyor, tartışılmıyor. Tabii bunda çatışma ortamının yarattığı baskı ikliminin önemli bir payı var.

Geçtiğimiz günlerde kamuoyunun gözünden kaçan önemli bir gelişme yaşandı. İmralı Cezaevi’nde yatmakta olan Öcalan’ın uzun bir aradan sonra kardeşi ile telefon görüşmesi yapmasına izin verildi. Genelde Öcalan’a dönük özel tecrit uygulamalarının esnetildiği zamanlar hep devletin kendisi ile bir süreci tasarlamaya çalıştığı zamanlar oldu.

Bilindiği gibi Suriye’de, Kürtlerin geleceğinin ne olacağı sorusu Türkiye dahil bölgedeki tüm aktörler için önemli anlaşmazlık noktalarından biri. ABD ile Türkiye arasında bölgede yeni bir denklem kurulmaya çalışıldığı bir dönemde Öcalan’a yeniden dışarı ile bir bağ kurma olanağının sağlanması bir istisna mı, yoksa yeni döneme ait bir sürecin parçası mı?

***

USTALARDAN

“Yapmak söylemenin en güzel yoludur.”
Jose Marti

***

HAFTANIN ŞİİRİ

(Sevgili annelerimize)
“Ne cenneti
merak ediyorum
ne de cehennemi;
Çünkü ben
annemi gülerken de gördüm,
ağlarken de.”
Özdemir Asaf