Campo de’ Fiori Meydanı’ndaki Montella
‘’Hiçbir kin, cahilin bilime duyduğu kinden daha büyük olamaz.’’
Bundan 15 yıl önce Roma seyahatimde, sokaklarda dolaşırken, matematikçi Bruno’nun heykelini görmek için Roma’da, yakıldığı yerde Campo de’ Fiori (Çiçek Tarlası) Meydanı'na gitmeyi düşündüğüm andan yaklaşık 15-20 dakika sonra heykeli karşımda gördüm. Bu inanılmaz bir ayrıcalıktı. Duyduğum saygının vicdanı beni buna mecbur kılmıştı. Çünkü bir bilim insanı kilise tarafından yakılmıştı! Giordano Bruno soylu bir ailenin erkek çocuğu olarak 1548'de İtalya’nın Nola kasabasında doğdu. 16 yaşındayken Dominiken tarikatına girdi. Daha sonra ise Kopernik’in görüşüyle tanıştı. Kopernik, güneşin merkezde olduğu ve dünyanın da hem güneş hem de kendi etrafında döndüğünü öne sürerek, insana ayrıcalıklı bir yer veren dini görüşü sarstı. Kopernik, bu görüşlerinden dolayı kilise tarafından mahkûm edildi. Giordano Bruno da Kopernik’in bu görüşlerini savundu, hatta onları aştı da… Sonuçta, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı olarak Hristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı. Kiliseye karşı bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığıyla suçlandı.
∗∗∗
İnsanı suçlamanın ve yakmanın kutsal bir karşılığı olamazdı. Bu adeta bir korkunun ve kaygının dışa vurumundan başka bir şey değildi. Çünkü, değişimin karşısında durmanın ve onu engellemenin hiçbir şekilde başarı şansı olmaz. Rönesans Avrupa tarihinde oldukça etkili bir dönemdir. Reformasyon ise oldukça önemli bir olayı ifade ediyor. Her iki değişim kodu Katolik Kilisesi otoritesine karşı bağımsızlık ruhunu ifade ediyor. Rönesans’ın doğum yeri İtalya'dır. Rönesans, Antik Yunan ve Latin edebiyatı ile felsefelerinin yeniden keşfi ve hümanizm ile hümanist eğitim idealinin ortaya çıkmasını sağladı.
Tüm bu değişimler bir kültür oluşumunun öncüleriydi. Bu kültürün yarattığı en değerli etki; üretim üzerine kurgulanan bir sitemin oluşturulmasıdır. Temelinde; yaratıcılık, değiştirme ve rekabet vardır. Sonuçta, bu üretim mekanizmasının ortaya çıkardığı tanım ise ‘ekol’dür. Sanatta, sporda, kültürde… İtalya’ya özgü kültür yansıması olan ‘ekol’ün başlangıç noktasından bugüne etkilerini görmek kaçınılmazdır. İtalya'daki spor alanındaki gelişim, milli takımlarda, kulüp takımlarında Dünya kupalarında, Avrupa şampiyonalarında, Olimpiyatlarda defalarca şampiyonluklar ve madalyalar kazanmalarına neden oldu. Buradaki ayrıntı ise bireysel ve takım sporlarının tamamına yakınının çalıştırıcılarının İtalyan olmasıdır.
İtalya futbolda 1934, 1938, 1982, 2006 tarihlerinde 4 kere Dünya Kupası’nı kazandı. Tarihler arasındaki farklılıklar istikrar ve sürdürülebilir başarının kanıtıdır. Kendine has ‘ekol’ kurgusu üzerinden antrenman metotlarına, taktiksel kurguya sahip olması ve kültürel kodları sayesinde oluşturduğu rekabetçi ortamdaki başarı histerisi, takımları ve sporcuları değişimlere açık ve daha katı bir rekabetçi çizgiye taşıdı. Futbolun küresel kurgusundaki kültürel etkiye paralel olarak bu çizgi, milli takımlar ve kulüp takımları bazında tüm branşlarda etkisini istikrarlı ve sürdürebilir bir şekilde devam ettiriyor. Bizim gibi, ekolü oluşmamış ve yöresel davranış kodları ile rant kurgusu içindeki rekabet üzerinden istikrarsız bir süreci takip etmek zorunda kalan ülkelerde bu tip oluşumlar çok değerlidir.
Montella, Santarelli gibi bu ekolün tüm kültür kodlarına sahip bir çalıştırıcıdır. İkisinin de ortaya koyduğu emek ve sonucundaki taktiksel başarı çok önemlidir. Kadın Voleybol Milli Takımının avantajı, Montella’nın önemle üstünde durduğu turnuva takımı olabilme sürecindeki istikrarı Guidetti ile yakalamalarıydı. Piontek’ten sonra bu sürece yaklaşan ve bir şeylerin değişebileceğinin işaretlerini veren Montella, üzerindeki linç kurgusundan fırsat bulup, sağlıklı bir şekilde düşünme ve uygulama olanaklarına sahip olmadı-olamaz da! Mesela, Karadağ maçındaki Eren ve Emirhan zorlamalarının ne kadarını kendi iradesiyle gerçekleştirdi. Belki de bunun cevabını Ceyhun Kazancı verebilir. Sadece saha içindeki performansına yönelmesi gerekirken Arda ile, Semih ile, santrafor ile uğraşmanın verdiği yöresel rahatsızlığa rağmen takımı bir aşamaya getirmeyi başardı. Karadağ maçının tartışılacak çok yönü var. Bu sadece Montella açısından değil tüm paydaşlarla ilgili. Ama, papazlar Campo de’ Fiori Meydanı'ndaki ateşe odun atmaya başladı. Bakalım Montella’yı ne zaman yakacaklar?