Google Play Store
App Store

Albert Camus’nün felsefi mirasını sinemaya taşıyan ‘İnsanlıktan Uzakta’, vicdanına sadık kalmanın ne demek olduğunu anlamak isteyenler için değerli bir film.

Camus’nün ‘Misafir’inden ‘İnsanlıktan Uzakta’ya
Fotoğraf: IMDb

Albert Camus’nün kısa hikâyesi ‘Misafir’ (L'Hôte), Fransız varoluşçu yazarı olarak tanınmasına rağmen kendisini herhangi bir akıma ait görmeyen büyük bir yazarın eseri. Bu hikâyeden esinlenerek David Oelhoffen’in yazıp yönettiği ‘İnsanlıktan Uzakta’ (Loin des Hommes - Far From Men), Camus’nün felsefi derinliğini ve düşünsel dünyasını sinemaya taşıyan son derece kayda değer bir film. Bunun başlıca sebebi elbette ki Camus’nün hikâyesi olması. Özellikle Camus’nün felsefesine ve dünyasına aşina iseniz bu varoluşsal yolculuk filmi, özellikle Dünya’nın yangın yerine döndüğü bugünlerde daha anlamlı gelecektir.

VAROLUŞUN METAFORU

Cezayir’in Fransız sömürgesi olduğu günlerde geçen film, Fransız hükümetine karşı ayaklanan Cezayirlilerin, bağımsızlık savaşının başladığı bu dönemde, ıssız ve kurak bir bölgede öğretmenlik yapan Endülüslü göçmen Daru (Viggo Mortensen) ile Arap köylüsü Mohamed’in (Reda Kateb) arasındaki insani ilişkiyi ele alıyor. Mohamed’i eşeğinin arkasına bağlamış bir şekilde sürükleyerek getiren Fransız polis memuru, Daru’ya adamın katil olduğunu ve mahkemeye çıkarılmak üzere bir kasabaya götürülmesi gerektiğini söylüyor. Fransız polisi ayaklanmalardan dolayı çok yoğun olduğundan ve Daru’yu da Fransız devletinin bir çalışanı olarak gördüğünden bu nakil işlemini görev olarak ona vererek okuldan ayrılıyor. Hikâyeyi henüz okumamış olanlar için konusunu daha fazla anlatmayacağım. Camus’nün siyasete, adalete bakış açısını net bir şekilde ortaya seren öykünün ilerleyişi, Daru ve Mohamed arasındaki insani ilişkiyi, suç kavramını irdelerken, bir yandan da, o dönemlerde Camus’nün Cezayir bağımsızlık savaşına karşı takındığı mesafeli tavrı da ortaya koyuyor.

CAMUS’NÜN FELSEFESİ

‘İnsanlıktan Uzakta’, Camus’nün öyküsünü en çok giriş bölümünde kullanıyor. Süreç içerisinde Daru’nun kendisini hem Fransızlar hem de Araplar tarafından yabancı olarak görülen birisi olarak bulduğuna şahit oluyoruz. Daru karakteri bu iki kültür arasında sıkışmış bir varoluşun metaforu halindedir aslında.

Oelhoffen’in hayal gücüyle şekillenen gelişmelerle hikâye, Daru’nun iç dünyasına ve onun bakış açısına odaklanıyor. Göçmen olan Daru, Fransızlar tarafından Arap, Araplar tarafından ise Fransız olarak görülüyor, bu durum onun bir yabancı olarak kalmasını beraberinde getiriyor. Aidiyetsiz olan Daru’nun eylemsizlik ve davranış biçimini, Camus’nün ‘Yabancı’ (L'Étranger) karakterine benzer bir temsiliyette görüyoruz. Viggo Mortensen’in Daru rolündeki kayıtsız ve gizemli performansı, karakterin dünyaya ve eylemlere yabancılaşmasını derinlemesine hissettiriyor bizlere. Mohamed’i canlandıran Cezayir asıllı Fransız oyuncu Reda Kateb ise rolünün hakkını kusursuz şekilde veriyor ve canlandırdığı karakter Mohamed’in suçu işleyip işlemediğinin önemini yitirmesini sağlıyor, çok az diyaloğu ile suç kavramını seyirciye kolayca sorgulatıyor.

NICK CAVE’İN MÜZİKLERİ

Filmin en önemli artılarından biri Nick Cave’in müzikleri. Cave’in müziklerinin filmin genel atmosferine katkısı ile seyircinin hikâyeyi algılayışı rahatlıkla manipüle ediliyor. Western tonunun yarattığı atmosfer ve de müzikler filmi zamansızlaştırıyor ve ülkesizleştiriyor. Bu insanlar herkes olabilir ve burası her yer olabilir, diyorsunuz. Film, etkileyici bir coğrafyada dağlık manzara eşliğinde sunulduğundan bu filmin ülke ve dönemsel okumaları tam da bu yüzden içime pek sinmiyor. Yönetmen Oelhoffen’in finalde Daru karakterine kattığı idealist insan yorumu, filme yönelik eleştirilere yol açabilir. Camus’nün felsefesine ve hikâyenin ana temasına sadık kalmak, filmin finalindeki yol ayrımını anlamak açısından önemli. Mohamed’in seçimi, Camus’nün tüm varoluşçu düşüncesini ve Sartre’dan ayrıştığı en temel bakış açısını özetler nitelikte. Camus, ‘Veba’ kitabında da belirttiği gibi, kurtuluşun başkalarının ölümünde bulunamayacağını ve kötülüğün tamamen ortadan kaldırılamayacağını savunur. Görünüşte yok edilen kötülüğün tekrar ortaya çıkacağını bilir. Doğa, dostluk, asalet ve en önemlisi dayanışma, Camus’nün düşüncesinde yeğlenen değerlerdir. ‘İnsanlıktan Uzakta’, Camus’nün varoluşçu düşüncelerini derinlemesine işleyen, izleyiciyi düşündüren ve sorgulatan bir film. Camus’nün felsefi mirasını sinemaya taşıyan bu film, vicdanına sadık kalmanın ne demek olduğunu anlamak isteyenler için değerli bir yapım.