Google Play Store
App Store

Başlangıçta her şey ne kadar da güzel görünüyordu. Sağlık ocağı sistemi tasfiye edilecek, yerine aile hekimliğine geçilecekti. Artık herkesin bir aile hekimi olacak, doğumundan ölümüne kadar bütün sağlık sorunlarını takip edecek, aile fotoğrafına bile girecekti.

Böylece hastaların kahir ekseriyeti birinci basamak sağlık kurumlarında tedavi edilecek, hastanelerin iş yükü azalacaktı. Yıllardır hastaların “Siz ne doktorusunuz? Pratisyen hekim mi? Hımm!” muhabbetlerinden gına gelmiş pratisyen hekimler de komplekslerinden kurtulacak, saygın birer aile hekimi olacaktı.

AKP’nin 2003’te ilan ettiği Sağlık “Reformu”nun on bir başlığından biri de “etkili, kademeli sevk zinciri” idi. Yani artık herkes her türlü sağlık sorunu için önce aile hekimine başvuracak, eğer orada çözülemezse hastaneye sevk edilecekti. Aradan yirmi bir yıl geçti. Sağlıkta Dönüşüm Programının diğer bütün bileşenleri hayata geçirildi ama sevk zincirine bir türlü sıra gelmedi.

Aslında sağlık sisteminin temelinin adı ister sağlık ocağı, ister aile hekimliği olsun birinci basamak sağlık hizmetleri olduğunu herkes gibi onlar da biliyordu. Devasa şehir hastaneleri kurmak yerine memleketin dört bir yanını aile hekimlikleri ile donatmak da işten değildi.

Ve fakat eğer yaygın ve güçlü bir birinci basamak sistemi ve söz verdikleri gibi bir sevk zinciri kurarlarsa kimse bağlı olduğu aile hekiminden geçmeden özel hastaneye gidemeyecek, özel hastane patronları sinek avlayacaktı.

Oysa devir AKP devriydi ve her şey patronlar içindi!

∗∗∗

Ortada zorunlu bir sevk zinciri olmayınca vatandaşlar doğal olarak hastaneleri tercih ettiler. Üstelik AKP zaten kamu olsun, özel olsun bütün hastaneleri vatandaşlara açmamış mıydı? Tayyip Erdoğan’ın “On beş yıllık hayalim!” dediği, beş yıldızlı otel kalitesinde şehir hastaneleri varken aile hekimine gidilir miydi?

Zaten daha o yıllarda AKP’nin seçim propaganda videosundaki figüran kadın ne diyordu: “İstediğim hastaneye gidiyorum. İlaçlarımı istediğim eczaneden alıyorum. Üstelik aile hekimim bile var!” Aile hekimliği sistemi daha baştan “aksesuar” mertebesine indirgenmişti.

Gene de sistem önceleri kendince az çok idare etti. Ve fakat sonra işler değişmeye başladı.

AKP’nin sağlık politikalarının tetiklediği kışkırtılmış sağlık talebi, başlarda sağlığa erişimi kolaylaştırmış gibiydi. İstediği hastaneye gidebilmek, istediği tetkiki yaptırabilmek, istediği ilacı yazdırabilmek vatandaşların da hoşuna gitmişti.

Ama sonra o politikalar bumerang gibi geriye döndü. Muayene sayıları her yıl arttıkça artıyor. Geçtiğimiz yıl sağlık kurumlarına yapılan müracaat sayısı 973 milyon 519 bin olmuş. Milyarı bulmaya az kalmış. Yani, her Türk vatandaşı hemen her ay hastalanmış.

Asıl garabet; muayene sayıları arttıkça artıyor, birkaç yıla kalmaz OECD ortalamasının iki katına çıkacak ama vatandaş da muayene olmak için randevu bulamıyor!

∗∗∗

Normalde bu tabloyu gören Sağlık Bakanlarının şapkayı önüne koyup “Ne oluyor da böyle oluyor, adımız Sağlık Bakanlığı ama biz neden vatandaşın sağlığını koruyamıyoruz? Bir yerde bir sorun mu var, yönetemiyor muyuz yoksa?” diye düşünmesi gerekir ama heyhat!

Bizim Sağlık Bakanlarının tek derdi, muayene hepi topu beş dakika da olsa vatandaş hastane kapısından eli boş dönmesin, AKP’nin oyları erimesin.

Yalnız ortada “küçük” bir sorun var. Hastaneler istiap haddini çoktan aştı. Normalde kalp krizi, trafik kazası gibi vakalara bakması gereken acil servisler bile nezle, grip bakan polikliniklere döndü.

O zaman aile hekimlikleri ne güne duruyor? Birinci basamak sağlık hizmetleri zaten en baştan parçalanmış, topluma yönelik hizmetler aile hekimlerinden alınmıştı. Geriye ne kalmıştı? Hastanelerin semt poliklinikleri gibi biteviye hasta bakmak. O halde hastanelerden taşan fazlalığı oraya yönlendirirsin, olur biter.

Sağlık Bakanlığı bugünlerde Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde değişiklik yapmak için çalışıyor. Formüller, cezalar, puanlar, filan, amaç artan hasta yükünü aile hekimlerinin üzerine yıkmak.

Çanlar aile hekimleri için çalıyor!

Not: Doç. Dr. Hulki Forta örnek bir hekim, örnek bir insan, örnek bir sosyalistti. Abimizdi, herkes gibi ben de kendisinden çok şey öğrendim. Işıklar içinde uyusun.