Celal Şengör bize Bodrum’a taşının mı dedi?
Garip üslubuyla çoğu zaman itici bir görüntü veren Celal Şengör, “İstanbul’dan taşınmanız gerek” deyince bir kez daha nefret objesine dönüştü. Onun için hava hoştu, dededen kalma aile servetiyle Türkiye’nin veya dünyanın dilediği yerine taşınabilirdi. Kimse İstanbul’da keyfinden yaşamıyordu, ekmek İstanbul’da olduğu için insanlar el mecbur İstanbul’da yaşıyordu. Özetle, Şengör saçmalıyordu.
Birkaç yıl önce sanat yönetmeni bir arkadaşım İstanbul’dan büyüklerinin üç nesil önce göçtüğü Sivas’a taşındı. Sivas’ta tanıdığı bir akrabası bile yoktu, sadece tenha bir köyde dededen kalma eski bir evleri vardı. Arkadaşım İstanbul’da Kadıköy’de yaşamaya devam etse ayda 50 bin lira kira ödemek zorunda kalacaktı. Ne kadar kazanırsa kazansın, parasının önemli bölümü kiraya ve İstanbul’un aşırı yüksek yaşam maliyetlerine gidecekti. Kırk yaşında ve ödüller almış bir tasarımcı olmasına rağmen bunca yıldır biriktirdiği tek para yerli bir otomobil almasına yetmişti ki, taşınmadan önce otopark maliyetleri nedeniyle onu da satmayı düşünüyordu.
Şimdi bana arada sırada mesaj atıyor ve instagramdan takip ettiğim kadarıyla hiç de fena bir dönüşüm yaşamadı. Köydeki evi eşiyle beraber elden geçirdiler. Gün boyu İstanbul’da da olduğu gibi, bilgisayar başında mesai yapıyor. Gününün çoğu yollarda harcanmadığı için, internet üzerinden yaptığı tasarımları satmaya vakit bulmaya başladı. Onların hikayesinden etkilenen Sivas kökenli iki çift daha yakın köylere taşınmış. Vakit buldukça köy kahvesine gidip, ata tohumlarıyla üretim yapmak hakkında bilgiler veriyor. Köyde çok az çocuk varmış ama çocuklar evlerinin bahçesinden çıkmıyormuş, çocuklara masal kitapları okuyorlarmış.
∗∗∗
Celal Şengör’ün bu tavsiyesini kendi de düşünen ve Anadolu’ya taşınan çok sayıda insan var. Hayat başlangıçta biraz zor olsa da, internetin her şeyi yakınlaştırdığı bir çağda uyum sanıldığı kadar imkansız değil. Arkadaşıma göre, “Buradaki köylülerin de elinden cep telefonu düşmüyor. Kahvede televizyon açık ama bakan yok, herkesin elinde telefon. Köy kadınları Fakir Baykurt kitaplarındaki kadınlar gibi değil. Her hangi bir köylünün, İstanbul’da yaşayan aynı eğitim grubundaki herhangi bir insandan farkı yok, üstelik konuşmaya çok daha yatkınlar çünkü kendilerini “yaban ellerde” sıkışmış hissetmiyorlar, başları dik, zihinleri açık.”
2013 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’na yerel yönetimlerle ilgili bir sunum yapmış, ona 2002’de İBB için yaptığımız ve Birleşmiş Milletler’den “Dünyada o yıl yapılan en etkili sosyal dönüşüm projesi” ödülü alan Kentim İstanbul’dan bahsetmiştim. Kemal Bey, beni dikkatlice dinlemiş ve “Gökhan Günaydın’la beraber çalışın” demişti. Günaydın o dönem yerel yönetimlerden sorumlu başkan yardımcısıydı. Beni “CHP’de de veri analizine dayalı bilimsel çalışma yapılabilir” yargısına ulaştırdığı için bazen sitem de ettiğim, maalesef eski yeni hiçbir CHP’de pek benzeri olmayan bir adamdı Günaydın.
∗∗∗
2000’lerin başında AKP’li arkadaşlarımdan öğrendiğim bir yöntem vardı. Beş altı kişi bir mekanda toplanır, iki üç gün boyunca projeler üretirdi. Bu projelerin çoğu saçmalık da olsa, arada mutlaka iyi fikirler çıkardı. Bir fanusta yaşayan kemik bir CHP’li bunu bilmez, hatta aklından bile geçirmez ama “İmam nikahlı çiftleri resmi nikaha zorlamak” fikri böyle bir toplantıda çıkmıştı. AKP’nin ilk dönem başarısının temelinde kent varoşlarındaki imam nikahlı yüzbinlerce çifti resmi nikaha zorlamak oldu. Bu konuda ilçe belediyeleri yarış yapıyordu. Kadınlar resmi nikahlı oldukları anda ancak bir devrimle gerçekleşecek bir statü atlaması yaşıyordu. Bir toplantıda öylesine söylenen bir önerinin, milyonlarca ailenin hayatını olumlu anlamda değiştireceğini ve bu “cumhuriyet fikri”nin önderliğini paradoksal olarak “şeriatçı AKP”nin yapacağını o zaman hayal bile edemezdim.
Günaydın ve yakın ekibiyle böyle toplantılar yaptık ve birçok fikir ürettik. Bu fikirleri 2013’de ilk (ve son) kez yapılan “Kentini Seven Kentler Kongresi” ile sergiledik ve bastık. Oradaki fikirlerden biri, Anadolu’nun içine sıfırdan örnek kentler kurulmasıydı. Türkiye’nin en yeni kenti Zonguldak (Bu isim Fransız madencilerin koyduğu Zone Göl Dağı’ndan gelir), o da cumhuriyet öncesi kurulmuş. Cumhuriyette hiçbir yeni kent kurulmamış. Coğrafi olarak en doğru yerlerde kurulan eski kentler, nüfusun artmasıyla bu merkezin çeperlerine yapılan, verimli tarım arazilerini telef eden çarpık yapılar, “kent olmayan bina yığınları” ile çevrilmiş. Türkiye hızla büyüyor ve bizim gibi hızla büyüyen Çin, son yirmi yılda ondan fazla kenti sıfırdan yarattı. Yirmi yıl önce kimsenin yaşamadığı boş arazilerde, şimdi nüfusu 5 milyon olan modern kentler var. Bu kentler sıfırdan yapıldıkları için merkezi çevrelemiyorlar, altyapı, parklar, yerleşim alanları, ticaret bölgeleri boş arazide ilk baştan planlanıyor.
Türkiye’de fikir ve kavga beraber anılan sözcükler. Her fikir için kavga etmek gerekir. Bir aptal durumuna düşme pahasına, bu yazıyı okuyacak AKP yöneticilerine sesleniyorum. Kanal İstanbul’dan vazgeçin. Bu proje birçok zararın yanı sıra İstanbul’a en az 3 milyon kişi daha katacak.
∗∗∗
Bunun yerine, 2015’de CHP’nin sahiplendiği ama sonra kendilerinin de unuttuğu Merkez Türkiye projesini gerçekleştirelim. Samsun Adana hattına bir otoban, bir tren yolu, bir de boru hattı döşeyelim ve bu Boğaz trafiğini minimuma indirsin. Daha sonra Sivas Kayseri Malatya arasındaki uçsuz bucaksız bomboş alana, bu yolla linkli yepyeni bir kent kuralım. Dünyanın en modern kenti. Üniversiteleri, sanayi bölgeleri, devasa parkları, yürüyüş ve bisiklet yolları olan bir kent. Eğitimli nüfusun rahatça göç edeceği ve önceliği yüksek teknolojiler olan bir kent. Bu kent çevresindeki tüm illeri de dönüştürür ve zenginleştirir. İstanbul’un kalbine kazık çakacak, irrasyonel bir proje için servet harcayacağımıza, tüm Türkiye’nin onayı ile bu kenti inşa edelim. Bu iş başarılı olursa, daha doğuda ikinci bir kent de inşa edelim. Eğitimli nüfusu içeriye çekelim.
Celal Şengör’ün bireysel çağrısına bireysel olarak katılan ve Anadolu’ya geri göçen çok insan var ama bu iş hala bir devlet politikası değil. Gelin, aklın yoluna imza atalım.